Gelmekte olanın kentsel imajı: Camiler ve külliyeler

Türkiye’de bugün yeni jenerasyon sermayedar için “kentsel ufku domine eden imaj” arayışı ve “sekülerizmi kamusal alandan çıkarıp, kamusallığı dinsel ritüellerle yeniden belirleme arzusu”, yani din ile sivil dünyayı birbirine “yeniden” bağlama hayali, temsilcisi hükümet ve yerel yönetimler aracılığıyla kentsel peyzaja radikal bir biçimde damgasını vuruyor.

Kentsel imaj da neymiş deyip geçmeyin.  Örneğin 20. yüzyılın başından beri yüksek yapılar, gökdelenler (bir yanıyla her yerden görülebilmesi, her yere hakim olunmasıdır amaç, kudreti yadsınamaz bir güç gösterisidir) mevcut sermayedar ve elitlerinin hegemonya ve sosyal ilişkilerini anlatırlar. Gökdelenler, kent peyzajı aracılığıyla kentsel ablukanın simgesel panoptikonu işlevi görür. O büyük gözetleme kulesinden her yer görülür her şeye hakim olunur, her yerden simgesel mevcudiyetine tanık olursunuz ama içindeki ilişkileri, dengeleri, hangi pis işlerin bağlandığını, nelerin döndüğünü bilemezsiniz. Bana bugün camilerin konumu, yerleşimi her yerde / en görülür yerde/ her yere hakim/ her yerden gözünüzün içine sokulan ve gittikçe sivil hayatı, kamusallığı domine eden varlığıyla aynı işlevi düşündürüyor. Sadece sermayenin el değiştirdiğini anlayabiliyoruz, bu nedenle de mimarinin nesnesinin değiştiğini... 

Biraz Orta Doğu’ya uzanalım. Kentteki dönüşümün parçası olan bütün diğer projelerdeki gibi bu sefer de hacıların hayatlarını kolaylaştırma söylemiyle, kentsel rant için bir dayanağa dönüştürülen Mekke Projesi’ni [1] göz önüne alalım. Mekke Projesi, Türkiye’de  boy gösteren cami ve külliye projelerinin        -ihtiyaçlar-  çerçevesinde yorumlanmasının ve bu algı dayatmasının “masum” olmadığını kavranmasına dair kuvvetli potansiyel taşıyor. Özetlemek gerekirse, Mekke’de müslümanlar için en kutsal mekan olan Kabe’nin hemen yanında konumlanan, içinde Ebrac El Beyt Kuleleri[2] nin konumlandığı külliye projesinin (konut, ofis, avm, 5 yıldızlı otel, mescit) mimari işlev dökümünü yaparsak ibadet işlevi ile iş dünyası ihtiyaçlarının paralelliği son derece dikkat çekicidir.

Dahası dünya genelindeki sosyal-ekonomik ve politik dönüşümün mimari simgesel yeniden kurulumu  göz önüne alındığında en yüksek yapıların radyo kuleleri ile cami minareleri olması, Mekke’deki kuleler ve Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki yapıların yüksekliklerinin dünyaya fark atması muhafazakar ideoloji ve sosyo-ekonomik dönüşüm ilişkisinin mimari dışavurumuna dair dikkate değer ip uçları sunmaktadır. Türkiye’de ise İBB icraatları ile TÜRGEV ve Ensar Vakfı bağlantılarına bu yazıda hiç girmiyoruz bile.

Bugün Türkiye’de iktidar kolektif bir aidiyet ve yaşama biçimini muhafazakarlık üzerinden İslam dinine ait kodlarla; kamusal kullanımı cami meydanlarına indirgeyerek (ama mutlaka bir AVM ile tamamlayarak); üniversite kampüslerini külliyelere çevirerek (YTÜ); kentsel ufkun imajına camileri çakarak (örnek olsun, Çamlıca Cami  ve Kadıköy Sahili’ne yapılması planlanan cami) yeniden kurmaya çalışıyor. Toplumun kentsel ritüelini ve gündelik yaşama biçimini yavaştan değiştiriyor.

Nasıl mı?

Her yerin cami ve külliye olduğu bir kentte, cami cemaatinin ablukası altındaki bir mekanda istediğiniz gibi giyinemez, hareket edemez, kadınlı-erkekli güneşin tadını çıkaramaz, alkol satışı yapan her hangi bir mekan bulamaz,  çocuklarınızı da olsa olsa ya Heybeliada’daki gibi sıbyan mektebine ya da ortaokullara kadar sızmış imam-hatip okullarına göndermek zorunda kalırsınız. Yani kentsel ufkun imajını camilerin ve külliyelerin belirlediği bir mekanda seküler, özgürlükçü, ilerici ve emekten yana her şey kaçınılmaz olarak yıkıma ve engellere maruz kalır.

Her şeyi bir yana bırakalım. Sadece rantsal dönüşüm karşıtlığı amaca mevzu bahis olduğunda bile, sermayedarın “rengi” değişti diye ve bu konular “hassas konular” argümanıyla ikirciksiz ve amasız bir şekilde kentin her yanına cami, imam-hatip, sıbyan mektebi ve külliye kondurulmasının karşısında uyanık olmaktan, çerçevenin bütününe bakmaktan ve sermaye ile ilişkisini hiç unutmayarak söz konusu projelere karşı durmaktan, kenti savunmaktan geri basmamalı!


[1] Erkal, N. (2011). Mekke’nin Saati: Kıblesi Şaşmak. Kaynak: http://www.e-skop.com/skopbulten/mekkenin-saati-kiblesi-sasmak/444

 “Proje tamamlandığında Kâbe çevresindeki tarihsel doku yok edilecek; onun yerini, yarısı üç milyon kişilik (hac dışında farklı işlevlere de hizmet verebilecek) bir cami silsilesi, diğer yarısı ise Kâbe manzaralı devri-mülk, otel ve residanslar ile mall’ların yer aldığı çok katlı binaların oluşturduğu bir külliye alacak. Tamamlanmak üzere olan Abraj El-Beyt Kuleleri, bu külliyenin en büyük parçasını oluşturuyor.”

[2] Ebrac El Beyt Kuleleri, MekkeSuudi Arabistan'da ... 595 metre yüksekliği ile de Suudi Arabistan'ın en yüksek binası, Dünyanın en yüksek ve en büyük otelidir. Yapının yeri Kabe'yi içine alan Mescid-i Haram'ın yanındadır. Sonuçta, Abraj Al Bait Kuleleri'nde yaklaşık 4.000 kişi kapasiteli büyük bir mescit bulunacaktır. Her yıl 2 milyon hacı adayı'nın konaklayabileceği bir 5 yıldızlı otele sahip olacaktır. Dahası, Abraj Al bait Kuleleri'nde 4 katlı alışveriş merkezi ve 800 araç kapasiteli otoparkı bulunacaktır. Konut kuleleri, iki helikopter alanı, ve iş seyahatçilerinin yerleşebileceği konferans salonu bulunacaktır. Toplam 65.000 insan kulelerin içinde oturacaktır. Mimarlık otoritelerince kitsch olarak nitelendirilmiştir. Kaynak: Vikipedi.