Gazilik ve şanlılık kurtarır mı?

Bugün AKP’nin/liderinin neyin nasıl yapılacağına ilişkin genel bir stratejisi, vizyonu, buna ilişkin planları var mı?

Bir şeyler elbette var; ama bunların yukarıdaki nitelemeyi tam olarak karşıladığını söylemek mümkün görünmüyor.

8-10 yıl öncesi için bu konuda daha net konuşulabilirdi. Örneğin, batı ittifakındaki yerimi sağlam tutarken bölgede en ön plana çıkacağım; bu arada söz konusu ittifakın boş bıraktığı alanlara oynayıp temayüz edeceğim; bunları yaparken Türkiye toplumunu ve siyasetini hem kendi ideolojime hem de bölgede hedeflediğim nüfuz alanlarına daha uygun düşecek şekilde dönüştüreceğim, vesaire, vesaire… 

Bir yanıyla “Davutoğlu vizyonu” da denebilir.

Ne var ki, seçim-referandum başarılarına rağmen işler istendiği gibi gitmemiştir.

Dışarda, AKP’nin Davutoğlu tarafından inceltilip sözde “entelektüel kalite” verilmek istenen uzun dönemli vizyonu ile ABD’nin bölgeye yönelik olup esneklikler de taşıyan, kısa dönemli ve temelde pragmatist politikaları arasındaki açı büyümüştür. İçerde ise ülke siyasetini ve toplumu dönüştürme çabaları ciddi bir dirençle karşılaşmıştır.

Özetin özeti budur.

AKP’nin, özetin özeti bu durum karşısında kendini yenilemesi, bu kez kalın çizgileri değiştirilmiş, ama gene uzun dönemli başka bir stratejik hatta yönelmesi bizce artık mümkün değildir. Ne geleneksel ittifak/blok içinde yerini yeniden sağlamlaştırabilecek ne de çok daha köklü bir tercih kaymasıyla blok değiştirebilecek durumdadır.

Bir kumar oynamış, şansını denemiş ve kaybetmiştir.

Ancak, ortada “şansımı denedim kaybettim” diyebilecek bir siyasal oluşum yoktur. Dahası, arkasında kimi yeni oyunlara yönelmesine olanak tanıyacak bir kitle/seçmen desteği vardır. Böyle olduğu için yeni hamlelerden geri durmayacaktır. Bunlar elbette ufku görece geniş, uzun bir dönemi öngören hamleler olmaktan çok kısa dönemli, pragmatist özellikler taşıyacaktır.

Olasılıkların ve süreçlerin düğümlendiği nokta, daha büyük bir olasılıkla, 2019 gelmeden 2018 yılında ortaya çıkacaktır.

***

Belediye Başkanları meselesi?

Normal takvime göre yerel yönetim seçimlerinin 2019 yılında, başkanlık ve milletvekilliği seçimlerinden önce yapılması gerekmektedir.

Bugün Türkiye’nin en büyük 10 ilinden İzmir, Adana ve Mersin’de belediye başkanları AKP’li değildir.

Yerel seçimlerde bunların üstüne İstanbul, Ankara ve Bursa’yı da kaybeden bir AKP başkanlık ve milletvekilliği seçimlerine böyle bir kayıpla gitmek ister mi? Ülke nüfusunun üçte birinin yaşadığı üç ilden söz ediyoruz.

Ciddi bir risktir.

Ancak, bunca gürültüden sonra istifa ettirilen başkanların yerine “yeni” yüzlerle girilen seçimlerin kaybedilmesi de en az bu kadar risklidir.

Düşünelim: Az önce sıralanan illere, kaybedilmesi mümkün Antalya’nın da eklenmesi durumunda Reis’in ve partisinin iktidarı ülkenin on büyük ilindeki “yerellere” yalnızca Konya, Gaziantep ve Şanlıurfa’da yansımış olacaktır. Semazen kültürünün, “gazilik” ve “şanlılık” unvanlarının bile kurtaramayacağı bir durumdur.

Sonuçta AKP ve lideri açısından ortada her durumda risk vardır.

Meselenin düğümlendiği asıl nokta ise bu riskin alınıp alınmayacağıdır.

Risk almak istenmiyorsa “meşruiyet” sınırları dışında ve içinde olmak üzere yapılabilecek işler vardır. “Dışında” diyorsak, bir yol ülke içinde ya da dışında olağanüstünün de ötesinde olağanüstülükler yaratılarak seçimlerin ertelenmesidir. “Meşruiyet sınırları dışında” diğer bir yol, hile hurda işlerinde sınır tanımayan bir cüret olabilir.

“Meşruiyet sınırları içinde” diyorsak, bir yol seçimlerin erkene alınarak 2018 yılında tüm seçimlerin bir arada yapılmasıdır. Seçim sisteminde yapılacak değişikliklerle AKP iktidarının her durumda garantiye alınması bir başka yoldur. Neyi ne kadar kurtarabileceği tartışmalı olsa bile… 

Ne olacak, hangisi olacak, bu konuda bugünden kesin konuşmak mümkün değildir.

Gene de Türkiye’nin “iktidar acaba meşru sayılabilecek olanı mı yapacak yoksa bunun dışında yollar mı deneyecek” sorusunun tartışıldığı bir noktaya gelmiş olması başlı başına bir açıklık ve kesinliktir.