Gasp, uyanış, korku ve dikkat !..

Çalışma hayatını yakından ilgilendiren konulardan biridir kıdem tazminatı. Yıllardır ‘’kalktı, kalkacak, kaldırılacak’’ tartışmaları yapılır. Bu durum, çalışma hayatındaki gerginliğin uzun zamandır hiç azalmadığını gösterir.

İşte, şimdilerde yine gündemde o tazminat. İşçi düşmanı siyasal irade, o tazminata saldırmakta sakınca görmüyor. Hedefi de, o tazminatı kaldırmak, bunu gizlemiyor.

Peki, buna karşı işçi sınıfı ne yapıyor dersiniz ?

Sınıf mücadelesi perspektifiyle örgütlü olmadıkları için ‘’Gücümüz ne kadar ki ?’’ ya da, ‘’Bu kadar güçlü siyasal iktidar karşısında ne yapabiliriz ki ?’’ diye yakınmaktan öte çok şey yaptıkları söylenemez.

Üretimden gelen güçlerini halen kullanma niyetinde değiller.

Basın açıklamaları ve sözde eylem görünümündeki kısa, içerikten yoksun yürüyüşler ile halkı, siyasal iktidarı ikna edebilecekleri düşüncesindeler hala…

Bir hak gaspı var, ama gaspa uğrayanlar halen yeterince ses çıkartamıyor.

İşte, ilimizde hakkı gasp edilenler adına sözcü olarak açıklama yapmak, hükümetle her konuda işbirliği içerisinde olan sözde bir işçi konfederasyonu TÜRK-İŞ’in bölge temsilcisi Adnan Uyar’a kalıyor.

Uyar’ı insan olarak severim, SEKA kapatılması sürecindeki direngen tavrını (bire noktaya kadar) önemsemişimdir, ama siyasal duruşu dolayısıyla temsil ettiği sınıf adına çelişkiler içinde olduğunu söylemeden geçmenin de doğru olmadığını düşünüyorum.

Uyar, en üst karar organı olan TÜRK-İŞ genel kurulunda kıdem tazminatı değişikliğine karşı çıkmak kararı alındığını anımsatarak, ‘’Kıdem tazminatında yapılacak olan değişiklik bizim kırmızı çizgimizdir. Bunu asla kabul etmeyiz. Kıdem tazminatı ve özel istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkisi kurulması konularına dikkat çekmek ve kazanılmış hakların korunmasında kararlığımızı gösterdik, göstereceğiz. ’kıdem tazminatının fona devredilmesiyle ilgili değişikliklere şiddetle karşı çıkıyoruz’’ demiş.

İyi de, Uyar, AKP kurucu kadrolarının içinde yer alan işçi kökenli bir kişidir. Tescilli biçimde işçi düşmanlığı yapan bir siyasal anlayışla yanyana dururken, o siyasal anlayışın kıdem tazminatını gasp etmek için her yolu denediği dönemde bunları söylemesi ne kadar inandırıcı olur ki ?

Bir uyanış mı ?

Evet, bu soruyu sormanın tam zamanı, belki de geç kalındı…

Mersin’in Tarsus ilçesinde okulundan eve dönerken bindiği toplu taşıma aracında canice ve hunharca öldürülen Özgecan Aslan’ın başına gelen  korkunç olay, tüm duyarlı yurttaşları derinden sarstı. Bu kentin bazı demokratik kitle örgütlerinde üye olarak çalışan kadınların tepkisi de sert oldu.

Ama, Kandıra yolu üzerinde  elleri kesilmiş halde bulunan 22 yaşındaki bir çocuk annesi Nuran Dutlu’nun katledildiği günlerde, kentimizde nedendir bilinmez ama bu düzeyde tepki oluşmadı. Yine de, ‘’kadınların gerektiği gibi korunamadığı’’ biçiminde eleştirilerin şekillendirdiği toplantı önemliydi.

Evet, kadınlarımız, gerek uluslararası sözleşmeler gerekse Türkiye Cumhuriyeti yasalarında yapılan düzenlemelere rağmen şiddete uğramakta ve öldürülmektedir. Çünkü, kadınları özgür  bireyler olarak  algılamayan, hor gören, emekleri üzerinden sömüren, cinsel birer objeye indirgeyen, çağdışı  zihniyet iktidarda.

 

Bu yüzden özgür, barışçı, çağdaş, eşitlikçi değerleri savunan, kadına yönelik ayrımcı, şiddet içeren her türlü eylem karşısındaki mücadele kesintisiz olarak sürdürülmelidir.

AKP iktidarına rağmen…

Ve korku

Toplumun yaşadığı bir korkudan söz etmeyeceğim elbette. Topluma korku salıp kendi diktatörce dayatmalarını kabul ettirmenin yolunu arayan bir siyasal anlayıştan söz edeceğim.

İzmir’de Onur Kılıç, Edirne’de Kadir Yavaş, Akhisar’da Şafak Kurt ve Gebze’de Arif Buğra Aydoğan’ı Cumhurbaşkanı’na hakaret içeren slogan attıkları gerekçesiyle tutuklayıp cezaevine koyan anlayış, yandan korku yayıp iktidarını sürdürmeyi planlıyor. Ama, kendi yaşadığı korkunun boyutlarını da gizleyemiyor.

Eeeee, ne demişler, ‘’Hiçbir şeye benzemez halkına ihanet edenlerin yaşadığı korku.’’

Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar, ‘’geleceğimi istiyorum’’ diye direnmeyi kararlaştırmış insanlar için çok şey ifade etmez.

Birleşik Haziran Hareketi (HAZİRAN) bu ülke insanının kısa sürede umudu olmuştur. HAZİRAN çağrısı, siyasal iktidarı rahatsız etmiş ki, her bölgede HAZİRAN üyelerinin tutuklanmasının topluma korku salmak için yeterli olacağı düşünülmüş.

‘’Bu daha başlangıç, mücadeleye devam’’ sloganının içeri anlaşılamamış galiba.

Korkunun ecele faydası yok. Kavgaya davet varsa, meydandan kaçmayız, hodri meydan…

Ve de dikkat !

Uyarmadı ya da demedi demeyin. Sonradan pişman olmanın hiçbir yararı yoktur. Başınıza gelecekleri bilin, ona göre önleminizi alın. Aksi halde, klasik ‘’ah-vah’’ edebiyatı yapmak zorunda kalırsınız.

Son anda programda bir değişiklik olmazsa Cumhurbaşkanı 15 Mart’ta Sekapark alanı içinde yapımı tamamlanan Bilim Merkezi’nin açacakmış. Yani, anlayacağınız Mart’ın ortası sayılan hafta sonunda, kent abluka altına alınacak ve özgürlükleriniz kısıtlanacak.
Bilmelisiniz ki, her sokaktan ya da caddeden geçemeyeceksiniz. Toplu taşıma araçlarına binmek için düşündüğünüzden çok fazla yol yürümek zorunda kalacaksınız. Yoğun bir güvenlik baskısı hissedeceksiniz. AKP propagandası içeren afiş ve pankartlardan gına getireceksiniz. Cumhurbaşkanı’nın afiş ve pankartları uzun süre kentin her bölgesinde asılı kalacak. Dolayısıyla, yaratılacak görsel kirliliğin temizlenmesini de uzun süre bekleyeceksiniz.

Belki de bir bölümünüz, kısa süreli de olsa ya İçişleri ya da Adalet Bakanlığı dinlenme tesislerinde konuk edileceksiniz.

O yüzden lütfen daha fazla dikkat.

[email protected]