'Futbol borsada değil, arsada güzel' Metin Kurt’un anısına saygıyla…

Bir kent ve futbol... Trabzon!

Bir kenti her yönüyle anlatmak için onu var eden değerlerin hiç birini atlamamak gerekiyor bence. Bir Trabzonlu olarak, yaşadığım kentin sosyo-kültürel yaşantısını etkileyen kimi olumlu, kimi ise olumsuz hallerinden bahsettim birkaç yazıdır.

Bu yazının konusu, çoluğu çocuğuyla, kadını erkeğiyle, yaşlısı genciyle kentimin sakinlerinin tamamının ilgi gösterdiği futbol ve tabii ki Trabzonspor Futbol Takımı olacak.

Futbol, Trabzon’da 20. yüzyıldan beri oynana gelen bir oyun. Yani bu kadim kentin son dönem tarihinin içinde futbol da var.

Elbette binlerce yıllık bir tarihi olan şehrin yılların içinde biriktirdiği bir sürü problemi var. Bu sorunlara da değiniyorum. Anlatmak istediğim aslında bu tarihi zenginlik içinde var olan sorunların çeşitli olgularla üstlerinin örtülmesi. Bu olgulardan bir tanesi de futbol ve özelinde Trabzonspor. 

Futbol; tarih, siyaset, toplum bilimi, folklor ve tabii ekonomi gibi birçok uğraş alanının kesişme noktasıdır bir anlamda. Trabzon tarihinin, siyasetin, toplum biliminin, folklorun ve tabii ekonominin önemli bir etkiyeni olduğu için olsa gerek. Futbol da bu kentin kültürünün önemli bir etkileyeni olagelmiştir.

İşte; Trabzon şehrinin tarihinin son yüzyılını aşkın zamanını etkileyen olduğu için bu spor dalı da bu şehirde etkin olmuş ve bu şehirde yaşayan insanları da etkisi altına almıştır. 

Tiyatro ve müzik gibi sanat sahnelerinden, önce toprak alanlara, sonra yeşil çim sahalara taşınan Trabzonspor, bir kentin neredeyse kimliği haline gelmiştir.

Siyaset tarafından da kitleleri etkileme biçimi keşfedilen futbol, her yerde olduğu gibi Trabzon’da da siyasetin etkili kullanıldığı bir alan haline getirilmiştir.

Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde İttihat ve Terakki Fırkası, futbolun sahip olduğu kitlelerdeki milliyetçi ruhu ve hassasiyeti harekete geçirici yönü dolayısıyla mevcut futbol kulüplerine destek vermeye ve futbolu bir örgütlenme aracı olarak kullanmaya özen göstermiştir.

Aynı siyasi anlayış cumhuriyet ile devam etmiştir. Özellikle 1980 sonrasında Trabzon’u geçmiş kimliğinden koparmak, yeni bir kent yaratmak için futbolun kitleler üzerindeki etkisi tekrar hayata geçirilerek, Trabzonspor eliyle bir kentin milliyetçi damarının nasıl yükseltilebileceği ve iç siyasete nasıl alet edilebileceğini yaşayarak bir kez daha gördük.

Özellikle son yirmi yıldır AKP eliyle tüm futbol kulüpleri bir şekliyle teslim alındı. Bu kulüplerden en çok etki alanına giren belki de Trabzonspor oldu. Yönetimleri oluşturulurken en aleni müdahale edilen Trabzon kentinin ve Trabzonluların neredeyse varlık sebebi olan bu takım oldu.

Trabzon siyasetinin neredeyse üzerinden yürüdüğü, bir kentin neredeyse her şeyi olan Trabzonspor, iktidar tarafından son 20 yıldır bu kentin siyasetinin kullandığı en önemli olgu olmuştur.

Takımının taraftarları ,oluşturulan yandaş taraftar gruplarıyla siyasetin kentte gerektiği zaman kriminalize ettiği gruplar oldular. Başkanları seçim otobüslerinin üzerine çıkartılarak taraftarların AKP iktidarının yanında siyasete katılmaları sağlandı. Tabii bu başkanlar yaptıkları bu işlerin karşılığını devlet ihalelerinden pay alarak görevlerini yapmalarının mutluluğunu yaşadılar.

Tarihine bakıldığında bütün bunları hak etmeyen bir Trabzonspor ortaya çıkartıldı. Halbuki Ahmet Cemal Ataman gibi kentin tarihine yakışır, entelektüel birikimi yüksek, kentin sakinleriyle içi içe olmasını bilen Trabzon şehrinin yetiştirdiği saygın başkanları da görmüştür. 

Özkan Sümer gibi nice futbola gönül vermiş , yetiştirmiş aydın spor insanlarını barındıran, tarihinin onurlu sayfaları arasına yüzlercesini yerleştirdiği spor adamlarının olduğu bu takım bütün bunları hak etmeyen bir konuma getirildi.

Şimdi soru şu?

Biz sosyalistlerin , komünistlerin, ilericilerin, sosyal demokratların tarihin tozlu kitapları arasında yazan futbolun bir manipülasyon aracı olduğunu kabul edip, kitleleri bu denli etkileyen bir spor dalının, egemenler elinde bu şekilde kullanılmasını, 'orası bizim alanımız değil deyip' terk mi edeceğiz? Yoksa böyle bir aracı tarihin tekerleğini ileri çevirebilecek bir araçlardan biri haline getirmenin yollarına mı bakacağız ?
 
Hangimiz bir futbol takımının taraftarı değiliz ki? İstesek de istemesek de bu çarkın bir parçası haline gelmişiz.

O zaman yaşadığımız şehirlerde kitleleri bu kadar etkisinde tutan bu sosyal olayın bir parçası olup kendi taraftar gruplarımızla statları işgal etsek bundan ne kaybımız olur ? 

O statlarda iş, ekmek, özgürlük pankartları açsak ve yaşasın barış, yaşasın kardeşlik diye bağırsak neyi kaybederiz ?

Belki yaşadığımız kentleri yeniden ele geçiririz. Şikâyet etmediğimiz kentler yaratmanın mücadelesinin belki de bir yolu da budur . 

Trabzon’u ve diğer yerleri de yeniden kazanmanın yolu belki de budur. Bir kentin yaşamına bu kadar işlemiş, halkının yaşam tarzı, siyasilerin oyalama alanını oluşturmuş bu alanı tersinden kullanmak istemek çok mu mantıksız duruyor?