Sözcüklerin kökeni, birbirinden tamamen farklı ve ilgisiz coğrafyaları kimi zaman birbirine bağlıyor. Örneğin Fransa’da bir kent olan Nimes ve Bingöl Karlıova…
Denim denen şey bildiğimiz kot kumaşı. Tarihsel açıdan önemli bir kent olan Fransa’daki Nimes kentinden geliyor adı; “de Nimes (dö nim)”, “Nimes’den gelen”. Blue Jean için ise kökeninin Cenovalı denizcilerin “Bleu de Genes” (Cenova mavisi) pantolonlarından geldiği söyleniyor, bir anda Cenova’ya da gidiveriyoruz…
Türkiye Avrupa “de Nimes”, yani denim piyasasında etkin bir role sahip. Özellikle yakın bir geçmişe bakınca da bunu görüyoruz: “19 Ocak 2005 tarihli Akşam gazetesinde Denim Sanayicileri Derneği (DENİMDER) Başkanı, sektörün Türkiye’ye 1 milyar doları aşkın ihracat geliri yarattığını, Türk denimcileri olarak dünyada üretimdeki liderliği hazır giyime de taşımayı hedeflediklerini belirterek, “Avrupalı denimde sürekli yenilik ister. Bizde siparişi geç verme sorunu yok” demiş ve ardından Türk denim üreticilerinin geçen yıl % 40’lık ihracat artışı sağladıklarına dikkat çekmiştir” (Aktaran, Çımrın, 2007).
Nimes’den gelen bu kumaşı çok üretmeye ve çok güzel ağartmaya başladığımız yıl 2004’lere kadar geri gidiyor, Denimder başkanının “geçen yıl % 40’lık ihracat artışı sağladık” dediği yıla. O günlerde akciğerlere yerleşen o kristal silikalar şimdi teker teker Bingöl Karlıovalıları öldürüyor. Bu kadar çabuk öldürmeseydi belki de çoğumuz, ben dahil, silikozisi bilmeyecek, silikozisin öyküsünün aslında kapitalizmin kanlı geçmişinin nasıl tezahürü olduğunu anlayamayacaktık. Özellikle de Bingöl'ün Karlıova ilçesi, hatta daha da odaklanırsak Taşlıçay köyü sakinlerinden haberimiz olmayacaktı. İhracatımızda patlama yapmamızı sağlayan (!) kaçak atölyelerde yaptıkları kot taşlama işi nedeniyle silikozis hastalığına yakalanan işçilerden 16'sı yaşamını yitirdi bugüne değin. Silikozis tanısı konmuş 5’i ağır 110 işçinin daha olduğu bildiriliyor.
2004 yılında ilk kez Kenan Temiz’in ölümüyle öğrendik, kum ve hava ile kot taşlama işinde çalışırken, silikozis hastalığına yakalananların durumunu. Yaptıkları işin silikozise yol açtığını gören işçiler, 2004'ten itibaren çalışmayı bırakıp eve döndü ama hastalık onların peşini bırakmadı. Son 13 yılda, Karlıova ilçe merkeziyle Taşlıçay köyünde 16 kişi, silikozis nedeniyle yaşamını yitirirken, 80'i Taşlıçay köyünde ve 30'u Karlıova ilçe merkezinde olmak üzere toplam 110 hastanın da hala bu hastalıkla mücadele ettiği belirtildi (Birgün Gazetesi).
Döküm kumu hazırlarken (metal ve madencilik); cam ve seramik ham maddesi hazırlarken (cam ve seramik sanayi); taş kırma ve taş öğütme (inşaat ve maden sektörü); paslı yüzeylerin, paslı kolon donatı demirlerinin basınçlı kumla temizlenmesi (büyük kazanlar kullanılan her sektör ve inşaat sektörü) ve güncel bir konu diş protez teknisyenleri işlerini yaparken “kristal silika” içeren toz ortama yayılır ve solunur. Solunabilir büyüklükteki (<10mm) kristal şeklindeki silikanın solunması ve akciğere yerleşmesi ile akciğerin sertleşmesi, katılaşması (fibrozis) ve ardından silikozis denen ölümcül hastalık ortaya çıkar.
Silikozis önlenebilir ama tedavisi olmayan bir hastalıktır!
Biz de denim kumaşlar ağartılsın yurtdışındaki talepleri karşılasın diye beyazlatılması, eskitilmiş görünüm verilmesi için, kumun kuru hava kompresörleriyle kotların yüzeyine tutularak aşındırılması işlemi, sonrasında tanıdık, halbuki çok eski belki de tarihteki en eski meslek hastalıklarından birisi.
Silikosis azalan değil, ülkeden ülkeye transfer edilen bir hastalık. ABD'de 1980'lerin başlarında maden sanayii dışında 1.7 milyon işçinin kristal silikaya, 700 binin ise asbeste maruz kaldığı belirtilirken, bu sayı 1997 yılında oldukça gerilemiş. Toz kaynaklı hastalıklara (silikosis, asbestosis ve kömür madenlerindeki işçilerinin maruz kaldığı pnömokonyoz) maruz kalan işçilerin sayısı toplam 2900 olarak veriliyor (NIOSH, 2000'den aktaran Christiani ve Wang, 2003). Öte yandan 1980'lerden günümüze kadar şöyle bir bakınca Brezilya, Çin, Zimbabwe, Hindistan gibi ülkelerde, toz kaynaklı hastalıkların ve ölümlerin geldiği nokta inanılmaz boyutlarda. Örneğin Hindistan'da işçilerin çalıştığı pek çok yerde, solunan kuartz kristallerinin metreküpte 10 miligramı geçtiği, bunun da Hintli işçilerin büyük bir kısmında silikosis (akut silikosis de dahil olmak üzere) ve silikotüberküloz hastalıklarına yol açtığı söyleniyor (Jindal ve Whigg'den aktaran Christiani ve Wang, 2003).
Şimdi biraz daha eskiye gidelim, 71 yıl öncesine. 1946 yılında Business Week şunları yazmaktadır: “Silika sorunu, bazı işçilerin tozlara aşırı duyarlılığı sorunudur”. Business Week’te yayınlanan bir makale ciddi ciddi şunları da iddia etmektedir:
“(Bitti sandığımız halde y.n) bir işletmede hala silikozis ortaya çıkmaktadır, bu durum şirketin sarışın işçileri çalıştırmaktan kaçınması gerektiğinin kanıtıdır. Kumrallar, genellikle vücutlarında daha fazla kıla sahip olduklarından ve doğal olarak burun deliklerinde de daha fazla kıl olduğundan, silika tozunu burun kıllarında daha fazla tutarak, akciğerlere gitmesini önlemeye yatkındırlar” (Rosner ve Morkowitz, 2009: 182).
Komik geliyor değil mi? Halbuki silikozisi bir hastalık olarak kabul ettirebilmek için işçi sınıfının ve sınıftan yana bilim insanlarının mücadelesi o kadar uzun yıllar sürmüş ki. Bu konuda daha önce yazdığım için (Silikozis mi dediniz, yeterli kanıtınız var mı?) ayrıntıya girmiyorum. Kumlamanın hala yasaklanmadığını, kumlama işleri arasında yalnızca “kot kumlamanın (taşlamanın)” yasaklandığını, onun da yasa veya yönetmelikle değil, Sağlık Bakanlığı’nın bir genelgesiyle yapıldığını söylüyor ve bu genelgedeki şu ifadenin altını çiziyorum:
“Kum kullanılan diğer iş kolları ise, uygulanan yöntem, kristalize silika içeriği ve alman tedbirler yönünden Bakanlığımızca değerlendirilmekte ve sağlık sonuçlan izlenmektedir" ( T.C Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, GENELGE 2009/.2.4)
Tarih boyunca bilinen, 1871 yılında Visconti tarafından ilk kez “silikozis” olarak adlandırılan hastalığa ilişkin hala incelemeler sürüyor olmalı ki, kumlamaya ilişkin bir yasaktan 2009’dan beri söz edilemiyor!
Bingöl Karlıova’da 5 işçi yataktan kalkamıyor, 110 işçi ise zorlukla yürüyüp nefes alıyor. Ve hepsi sıranın kendilerine gelmelerini bekliyor…
Not: Konuyla ilgili önceki yazılarım okunursa genel bir çerçeve oluşacaktır diye düşünüyorum.
http://ilerihaber.org/yazar/silikozis-mi-dediniz-yeterli-kanitiniz-var-mi-62995.html
http://ilerihaber.org/yazar/kum-tanesinin-cinayeti-silikosis-1-30699.html
http://ilerihaber.org/yazar/kum-tanesinin-cinayeti-2-turkiyede-silikozis-30732.html
Kaynaklar
Rosner D, Markowitz G. Deadly Dust: Silicosis and the Politics of Occupational Disease in
Twentieth Century America. Princeton, NJ: Princeton University Press; 1991.
Dr. Hınç YILMAZ, Meslek Hastalıklarında Genel Yaklaşımlar, S.B. Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi Başhekimi SUNUM)
Doğan, D.Ö and Akkurt I., A Longıtudınal Study On Lung Dısease In Dental Technıcıans: What Has Changed After Seven Years? International Journal of Occupational Medicine and Environmental Health 2013;26(5)
Rosner, D., & Markowitz, G. E. (2006). Deadly Dust: Silicosis and the On-Going Struggle to Protect Workers' Health. University of Michigan Press.
http://www.tuberktoraks.org/managete/fu_folder/2007-01/2007-55-1-118-122.pdf
Christiani D.C ve Wang X., 2003. Impact of Chemical and Physical Exposures on Workers' Health, Global Inequalities at Work: Work's Impact on the Health of Individuals, Families and Societies, Ed. Heymann J. Oxford University Press,