Ankara’da nefes kesen mücadele. Türkiye ile Suriye arasında gerçekleşen final maçında, uzatmalarda attığı golle Suriye kupaya ulaşıyor. Ankara sokakları, ama özellikle de İstanbul sokakları sonucu kutlayan Suriyeli taraftarlarla dolu, ellerinde Suriye bayrakları binlerce taraftar sokaklarda takımlarını destekliyor. Neredeyse en büyük ikinci Suriyeli kenti haline gelen İstanbul’da Suriye milli marşları, popüler şarkılar ve sloganlardan sabaha kadar uyumak mümkün değil. Ufak tefek birkaç laf atışma dışında ciddi bir olay gerçekleşmiyor, ertesi sabah Suriye asıllı vatandaşlarımız işlerinin başına dönüyorlar ve Türk arkadaşlarıyla şakalaşıyorlar…
Böyle bir manzaranın bir hayal olduğunu söylemeye gerek yok. Suriye’nin futboldaki başarısı, Türkiye ile final oynaması vs. değil kastettiğimiz, herhangi bir ciddi şiddet olayı gerçekleşmeden, Konya’da olduğu gibi iki veya daha fazla Suriyeli öldürülmeden böyle bir sevinç yaşanması imkansız…
Oysa 10 Temmuz geceyarısı Paris sokaklarında binlerce Portekizli taraftar, aynen bu hayal ettiğimizi yaptı ve ertesi gün Fransız arkadaşlarıyla şakalaşmaya başladı. ( Yanlış anlaşılmasın, “ya Fransızlar da ne kadar modern, çağdaş, ırkçılık falan hiç yok” demek, emperyalist Fransa’yı aklamak değil derdimiz. Ülkemizin ne hale geldiğini, yanındaki insanın ölümünü düşünmenin ne kadar sıradanlaştığını, şiddetin nasıl gündelik hale geldiğini bir az olsun göstermek derdimiz yalnızca.)
Neyse binlerce diyoruz, düzeltelim onbinlerce Portekizli taraftar. Çünkü Paris, Lisbon’dan sonra en büyük ikinci Portekizli kenti (!) Tıpkı İstanbul’un en büyük ikinci Suriyeli kenti olmakta olduğu gibi. Paris’te yaklaşık 600 bin Portekizli yaşıyor. Bu Portekizlilerin büyük bir kısmı iş bulma umuduyla, özellikle de Salazar diktatörlüğü zamanında ülkeden kaçıp Fransa’ya yerleşenler ve büyük bir kısmı artık Fransız vatandaşı olmuşlar. Paris’te taksi şoförlerinin büyük bir kısmı Portekizli erkekler, inşaat sektöründe başlarda kalifiye olmayan düz işçi, şimdilerde ise ustabaşı olmuş inşaat işçileri arasında da Portekizlilerin sayısı oldukça fazla. Çocuk bakımı, temizlik ama özellikle kapıcılık gibi işlere baktığınızda birinci kuşak Portekizli kadınları görebilirsiniz. Kentin şehir merkezinde yaklaşık 2.5 milyon kişi, banliyöleriyle birlikte ise yaklaşık 12 milyon kişiye ev sahipliği yapan bir metropol. İstanbul’a nüfus olarak benzediğini söyleyebiliriz. Kaba bir karşılaştırmayla, İstanbul’da 1 milyon Suriyelinin yaşadığını ve artık pek çok sektörde kalıcı hale geldiği bir gelecek düşünün, şu anki Paris’teki Portekizlilerin nüfus ve istihdam içindeki durumunu daha iyi anlayabilirsiniz. Paris’e yerleşen Portekizlilerin çalıştığı sektörler, daha doğrusu ilk kuşağın çalıştığı sektörlere baktığımızda, kapitalizmin o genel kuralını yine görüyoruz; daha riskli, daha kötü, daha ağır işlerde çalışmak. Dolayısıyla işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından daha büyük risklere maruz kalmaları da bunun bir sonucu. Daha önce bu köşede yazdığım bir yazıda belirttiğim gibi (http://ilerihaber.org/yazar/gocmen-isciler-acisindan-isci-sagligi-ve-is-guvenligi-31878.html):
“Nitekim göçmen işçilerin genellikle ‘3-D’ olarak kısaltılan ve yerli işgücünün yerine getirmekten kaçındığı işlerde çalıştığı ifade edilmektedir. Şöyle ki, söz konusu işler, pis (Dirty); tehlikeli (Dangerous) ve nitelik gerektirmeyen (Demeaning) işler olarak adlandırılmaktadır”
“Ayrıca yerli işçilere göre çalışma koşulları ağır olan göçmen işçiler, ayrıca bazı özel sağlık risklerine de maruz kalabilmektedir. Göçmen işçilerin maruz kaldığı sağlık riskleri de üç grupta toplanmaktadır. Bunlar kendi ülkelerinde maruz kaldıkları (örneğin parazit hastalığı vb.) sağlık sorunları, göç edilen ülkeye özgü olan ancak göçmen işçilerin bağışıklığı olmadığı hastalıklar ve yeni bir ortama alışma sürecine özgü fiziksel ve psikolojik koşullardan kaynaklanan hastalıklar ve rahatsızlıklardır.”
Öte yandan iletişim sorunu son derece ciddi bir sorundur:
“Çalışma arkadaşları ile iletişim kuramayan bir göçmen işçi, kendisine verilen talimatları veeğitimleri anlayamayacak olması sebebiyle risk altındaki bir gruptur. Örneğin; yaptığı iş konusunda yeterli mesleki eğitimi ve deneyimi olmayan bir göçmen işçi, iletişim problemiyaşadığı bir işyerinde kendisine anlatılan makinelerin çalışma ve işleyişi, işyeri kuralları,organizasyonel yapı ve iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin eğitim ve talimatları anlayamayacakve bu eğitim ve talimatlar doğrultusunda hareket edemeyeceği için de risklere işyerinde çalışan diğer kişilerden daha fazla maruz kalacaktır (Çelgin, 2014).”
Göçmen işçilerin daha fazla ölüm ve yaralanmaya maruz kalmasına yol açan “kaza”ların daha fazla görülmesinin nedenleri arasına deneyimsizliği, uyum sürecinin zorluklarını ve en önemlisi dil farkını bir yere yazmak önemli. Yalnızca işyerleriyle sınırlı bir bakış açısında bile, verilen eğitimleri/talimatları anlamamaları, uyarı işaretlerini bilmemeleri, zaten tehlikeli işlerde çalışan göçmen işçilerin daha fazla ölüm ve yaralanmalara maruz kalmasına yol açmaktadır.”
Yeni kuşak Portekizli işçiler ise görece entegre olmuş, pek çok sektörde çalışmaya başlamışlar şu anda. Göçmen işçi profili değişmiş, Fransız işçi sınıfının bir parçası olmuşlar hala görece alt sektörlerde çalışsalar da…
Portekizli işçilerin bir özelliği daha: Yalnızca Portekiz’in Avrupa Kupası için sokaklarda değiller, haftalardır Fransız sermayesinin işçi sınıfına saldırısı anlamına gelecek yasa değişikliği için de sokaktalar. Çünkü bu yasa aslında işçi sınıfını “eşitleme” yasası. Eşitleme, en alt, en kötü en güvencesiz, en sağlıksız ve güvensiz şartlarda eşitleme yasası. Bu yasaya karşı ise sokaklarda çekilen fotoğraflar bile mücadele birliğinin profilini görmek açısından anlamlı; Fransız sanayi işçisi (ağırlıklı olarak göçmen olmayan) tarafından tetiklenen, şu anda ise daha güvencesiz sektörlerde çalışan işçilerce de sahiplenen (göçmen işçilerin ve Fransız vatandaşı olmuş göçmen işçilerin ağırlıkta olduğu); milliyetçiliği, ırkçılığı barikatın arkasında bir anda anlamsız hale getiriveren bir mücadele.
Uzatmayalım, Portekiz’in kötü futboluyla kazandığı bir kupa sonrası, ucuz köle yaratmak ve hazır 1.5 milyon oy potansiyelini cepte tutmak için gündeme getirilen “Suriyelilere vatandaşlık verelim”in ardından gelen ırkçı söylemler ve saldırılar bu yazıyı yazdırdı diyelim ve binlerce kez sorduğumuz soruyu soralım: Birlikte mücadeleye var mıyız?
Kaynaklar
Brettel C. (2003) Anthropology and Migration: Essays on Transnationalism, Ethnicity, and Identity, Altamira Press
Civan, O., & Gokalp, A. (2011). Göçmen işçi kavramı ve göçmen işçilerin iş sağlığı ve güvenliği.Calisma ve Toplum, 1(28); 233-263.
Çelgin, D. (2014). Göçmenlik Ve Göçmen İşçi Kavramları İle Dış Göç Yapmış İşçilerin Çalışma Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar. Calisma Dünyasi Dergisi, 2(2).