Fitneden ulular bezmine din ve kadın

Bir imamın facebook’ta yazdıkları gündeme geldi, görmüşsünüzdür.

“Hayırlı cumalar, cumamız mübarek olsun. Cumaya gitmeyen erkekler bacımsınız.”

Bu paylaşım üzerine Cumhuriyet’te Tayfun Atay konuyu köşesine taşıdı. Atay, bu örneğin ‘müslümanlığımızın’ ataerkil ruhunu dışa vurduğunu, bizde böyle ‘bayağı ve vasat’ olan dinin, dünyanın başka köşelerinde kadınları ‘imame’(kadın imam) derecesine yükselttiğini belirtti. (abç)

Dahası Atay, bu tip reformist örneklerin Ortadoğu’da seküler tek örnek olarak Türkiye’den neden çıkmadığına ve neden ortalığın bu dinbazlara kaldığına hayıflanmış.

Konumuz bu yazı değil ama bu yazının eşiğinde bekleyen bazı sorular var ve biz de geçen haftaki yazımızı bu eşikte bırakmıştık. Tansiyonu yüksek sorulardır:

İslam’ın ataerkisi ‘bizim müslümanlığımızla’ ortaya çıkanın dışında nasıl tanımlanabilir?

Ya da kadınları, ataerkil bir dünyada, ‘erkeklik katına’ hani denebilirse ‘ulular bezmine’, ‘kadın olmalarına rağmen erkek gibi imamlık yapmaya’ yücelten(!) reformist yaklaşımlar, gerçekte İslam’ın hangi ‘erkekliğini’ düzeltmeye yönelmektedir?

Hulasası, toplumsallaşmasına, gündelik hayatı sarıp sarmalamasına, kamusal alanı işgal etmesine, özel hayatı cehenneme çevirmesine itiraz ettiğimiz ‘din’, kadınlar hakkında ne söylemektedir?

Bu sorular önemlidir. Çünkü…

Dinin siyasallaşması, hükmünü yalnızca devlet katında, resmi alanda ya da onun da ötesi kamusal alanda sürdürmemekte. Dinin siyasallaşması hükmünü kutsal, dokunulmaz, sorgulanamaz addedilen ‘özel alan’da da sürdürmekte. O halde ‘özel alan politiktir’ şiarını benimseyen kadınlar için özel alanda dinsellik, özel alanda erkeğin dinsel tahakkümü, dinin ataerkisi konuları önemli hale gelmekte.

Dinin özel alanda hükmü ve ataerki

Din, bizim ‘ataerki ya da erkek egemenliği’ diye bildiğimiz ideolojik-kültürel belli başlı kodların en önemli kaynağıdır öncelikle. (Burada din derken özellikle tek tanrılı dinlerden bahsediyoruz yalnızca İslamiyet değil)

Dine göre kadınlar ve erkekler birbirlerinden fıtrat olarak farklıdır; biyolojileri, yetenekleri, işlevleri, ruhsal yapıları, güç ya da güçsüzlükleri, ahlakları vb farklıdır.

Fıtrata göre erkekler, doğal olarak daha güçlü, akılcı, hükmetmeye uygun, dengeli, muhakemesi yüksek, güvenilir; kadınlar ise tabiatları gereği zayıf, hassas, korunmaya muhtaç, duygusal olarak tutarsızdır. Kadınların hükmedilmeleri, dizginlenmeleri gerekir.

Dinin ataerkisi, kadınların sistematik aşağılanmasına dayanır; çünkü özgüvenini, iradesini, cesaretini, gücünü iğdiş edemediğiniz bir şey üzerinde iktidar kuramazsınız. Bu nedenle kadın fitnedir.

Kadın ‘ipleri şeytanın elinde olan bir dünya fitnesi’, erkeğin gücünü sömüren tekinsiz bir varlıktır.

Dinde fıtrat olarak erkeğe tanınan üstünlüğün kültürlerle, sınıflı toplumların eşitsizlikleriyle iç içe yürüyen temel varsayımı erkeklerin akılcı, yaşamı anlamlandıran, onu düzene sokan, kültür ve medeniyet yaratan varlıklar olduğudur.

Erkek ölümsüz medeniyetler yaratır.

Fıtrattan kadına düşen pay, ‘döl taşıyan bir kap’ olarak ölümlü bedenler üretmek; erkeğin tohumuna muhtaç, ‘sürülmesi gereken tarlalara’ dönüşmektir.

Kadın olsa olsa fani bedenler üretir.

Kadının annelikle değer kazanması, doğurmayan kadının ‘evin köşesinde serili hasırdan daha değersiz olması’ bu iddialarla tutarlılık kazanır.

Aslında en önemlisi din, tüm bu annelik söyleminin berisinde erkeği, onda olmayan bir yetkeyle, ‘yaratma yetkesiyle’ donatır ki bu gerçeğin kusursuz biçimde baş aşağı çevrilişidir. Bildiğiniz üzere dinde, kadın erkeğin kemiğinden; onun etinden türemiştir. Kadını yaratan erkektir...

“Tek tanrılı dinlerde, Tanrı’nın tanrısal bir eşi, bir tanrıça yoktur. Tersine, dişil öğe bastırılır(…) ve dişil öğe yalnızca kutsal düzlemden tümüyle dışlanmış olmakla kalmaz; bu dışlama, yeryüzündeki kadını da kapsar ve onun gerçek yaratma/can verme gücünden yoksun olduğu varsayılır.”[1]

Erkeğin bu şekilde ‘yaratıcı’ olmasıyla din, erkeğe kadınları denetleme yetkesi bahşetmekte.

Neyi denetleme? Aslında kadına ait her şeyi denetleme.

Kadınların cinsellikleri, bedenleri, doğurganlıkları, örtünüp açılmaları, nerede görünüp nerede gizlenecekleri artık erkeklerin denetimindedir.

Kabaca sunduğumuz bu çerçeve geçmişin küflü konuları mı?

Polonya’da kürtajın yasaklanması gündemi, Amerika’da kürtaj karşıtı pro-life hareketi, Türkiye’de doğum kontrolünü tarihe gömeceğini söyleyen AKP’li muktedirler, Mısır’da üniversite öğrencileri için bekaret testini öneren yobazlar, neredeyse tüm dünyada türbanın ‘kadın özgürlüğü’ diye yutturulması vb hepsi dinin ataerkisini kuşanmışlardır.

Haftaya, kadınlar için dinin ataerkisine karşı ‘kesintisiz aydınlanma perspektifi’ nasıl tanımlanmalı konusundan devam edelim.


[1] Tektanrılı Dinler Karşısında Kadın, Hıristiyanlık'ta ve İslamiyet’te Kadının Statüsüne Karşılaştırmalı Bir Yaklaşım, Fatmagül Berktay, Metis yayınları, 4. Basım (2012);s. 62