Fatsa’dan Ovacık’a deneyimler

Fatsa Karadeniz’in, Ovacık ise Doğu Anadolu’nun ilçesi. Bu iki ilçemizin, ülke siyasal tarihinde önemli yeri var. Çünkü, buralardaki ‘’halktan yana’’ ve ‘’öz yönetim tarzı’’ belediyecilik anlayışı örnek oluşturdu, oluşturuyor.

Bu özgün örnekleri, bir de o bölgelerde söz konusu belediyecilik anlayışını uygulayan birinci derecedeki isimlerden dinleme olanağı bulmak önemliydi. Bize bu olanağı sağlayan Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Kültür Sanat ve Sosyal Araştırmalar Kulübü’ne teşekkür ederek başlamak istiyorum.

‘Yerel Yönetimlerde Özgün Deneyimler’ konulu panel aslında KOÜ Tıp Fakültesi Konferans Salonu’nda yapılacaktı, ilk duyurular öyleydi. Ama, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın en güvendiği isimler arasında yer alan Rektör Prof. Dr. Sadettin Hülagü’nün özel müdahalesi sonucu, etkinliğe iki gün kala salon iptali yapıldı. Kocaeli Yüksek Öğrenim Derneği (KYÖD) yönetimi kucak açınca panel gerçekleşti.

Kentte, ‘’KOÜ, Komünist başkana kapılarını kapattı’’ diye anılmaya başlanan olayın bilim yuvası için negatif bir algılama olduğu ortada. Öğrenciler ve ilerici kamuoyu, ‘üniversitenin gerici bir anlayışa teslim edilmeyeceği’ ve bu konudaki mücadelenin kesintisiz olarak sürdürüleceği mesajını verirken, çok sayıda öğretim üyesi de, bu konudaki rahatsızlıklarını ilgili yerlere iletti.

Gelelim o panele…

Konuşmacıları, KOÜ öğretim üyelerinden Yard. Doç. Dr. Hülya Kendir Özdinç, Ovacık Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu, 1979’da Fikri Sönmez’in (Terzi Fikri) Başkanı olduğu Fatsa Belediyesi’nin Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Müdürlüğü görevlisi olan Ahmet Özdemir ve dönemin Fatsa’da görev yapan TÖB-DER üyesi devrimci öğretmenlerinden Aydın Akyazı oldu.

Salon ağzına kadar doldu ve çok sayıda kişi de yaklaşık 4 saat süren paneli ayakta izledi.

Fatsa’dan Ovacık’a uzanan devrimci belediyecilik örneklerinin ilkini veren Aydın Akyazı, ilçeyi yönetirken aktif yapı haline getirilen halk meclislerinin karar alış biçimleri ve işlevine vurgu yaparak, döneme damgasını vuran hizmetlerden söz etti. Bunu yaparken, hala sesindeki heyecanı hissetmek, paneli izleyenleri etkileyen bir durumdu.

Ahmet Özdemir de, 12 Eylül 1980 öncesinin Fatsa Belediyesi çalışmalarından söz ederken, yapılanlara sahip çıkacak olan direniş komitelerinin, Başkan Terzi Fikri’yi cezaevine gönderen süreci başlatan olan devlet ve faşist çetelerin ortak operasyonu sırasında önemli bir direnç odağı haline dönüştüğünü anlattı.

Aslında, Akyazı ve Özdemir’in anlattıklarına kısa aralıklarla da olsa tanık olanlardan biriydim. Çünkü, o dönemde aralıklı zamanlarda iki kez gitmiştim Fatsa’ya. Bir tanesi de, o dönemin bölgesel olarak en önemli etkinliklerinden biri olan fındık mitingiydi. Ve, orada devrimci belediyeciliğin ne anlama geldiğini, halkın kendi çıkarlarını korumak için nasıl kenetlendiğini görerek anlamaya çalışmıştım. Bunları, dönemin yaratıcı ve uygulayıcılarının ağzından dinlemek, beni çok heyecanlandırdı.

Salonda bulunan topluluğun önemli bir bölümü üniversite öğrencisiydi. Fatsa örneğindeki anlatımlar, onlar için başka bir dünyadaki uygulamalar olarak görülebilirdi. Çünkü, önlerinde yaşanmışlığı gösteren örnekler hiç olmamıştı. Ama, anlatılanları ilgiyle dinlediklerini gördüğüm zaman, Ovacık Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu’nun yapacağı konuşmanın nasıl bir etki yaratacağını da hissettim.

Evet, aslında en önemlisi, Fatsa’dan Ovacık’a uzanan devrimci belediyeciliğin temel parametrelerinin ne olduğuydu.

Bunu daha iyi anlamamıza yardımcı olan ise KOÜ öğretim üyelerinden Yard. Doç. Dr. Hülya Kendir Özdinç oldu. Öylesi nitelikli bir sunum yaptı ki, toplumcu belediyeciliğin Avrupa ve dünyadaki tarihsel örneklemeleri bile baştan sona etkileyiciydi.

Hülya hocanın şu sözleri önemli ve altı çizilecek cinstendi.

“Toplumcu belediyecilik, halkçı, devrimci belediyecilik derken sanki biz böyle homojen bir halkı yansıtmıyoruz gibi algılanıyor. Halkçı belediyecilik kapsamında sağlığın, eğitimin, ekonominin halka eşit bir biçimde nasıl paylaştırılabileceğini düşünmeliyiz.”

Ovacık Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu da, ‘’devrimcilerden öğrendik’’ ön mesajıyla başladığı konuşmasında, şunları söylüyordu:

‘’30 yıldır, 40 yıldır sizin gibi üniversitelerde önderlik yapan yoldaşlardan, Mazlum Doğan’lardan, Mahir Çayanlar’dan, İbrahim Kaypakkaya’lardan, yani devrimcilerden öğrendik siyaseti ve düşündüklerimizi hayata geçirmeyi. Devrimci, halkçı bir programı belediyemizde uygulamaya çalışıyoruz.’’

Bu çok önemli siyasi birikime vurgu yapması önemliydi. Çünkü, Terzi Fikri de, bu siyasal birikimin uzantısı olarak bağımsız aday olarak girdiği seçimleri kazanıp Fatsa’yı ekibi ve halka birlikte yönetme olanağına kavuşmuştu.

Ovacık Başkanı, ülkenin Güneydoğu bölgesinde bir süredir devam eden gerginliğe vurgu yaparak başladığı konuşmasında kullandığı şu ifadelerle, siyasal ve yönetsel tercihlerini açık açık ortaya koyuyordu.

Türkiye’de bazı söylemler üzerinden çatışma ortamı yaratılmak istendiğini de ifade ederek, şunları söylüyordu:

‘’Öz yönetim üzerinden tartışıyorlar. Tahir Elçi ve 13 yaşındaki kardeşlerimiz gibi barış elçisi güvercinleri yok etmeye çalışıyorlar. Bizim tek isteğimiz yerelleşme. Bunun bir adı da özyönetim. Yerelleşme dediğimizde hiçbir şey olmuyor, özyönetim deyince kıyamet kopuyor. Aslında yerelleşme herkes için gereken bir şey.’’

Bu vurgu önemliydi. Çünkü, bölgeye farklı bir bakış açısını içeriyor ve bunu uygun bir üslupla anlatmanın mümkün olduğunu gösteriyordu.

Başkan Maçoğlu’nun söylediği şuydu:

‘’Yaşananlara siyaset çizgisinden sapmadan bakıldığında, sorunun, halkın bizzat katılacağı süreçlerde üretilerek yeni çözümler üretilmesi mümkün.’’

Ovacık’ta halkın katıldığı üretim süreçlerini de anlatan başkan, ilçenin, devrimcilerin, aydınların kafasında ne varsa dile getirebileceği, tartışabileceği bir yer olduğunu ifade edip ‘’Gelin Ovacık’a’’ diyordu.

Ovacık’ın, ‘’küçük değil, düşüncelerin ufukları kadar geniş bir yer’’ olduğuna beni de inandırdı sevgili başkan. Çünkü, halkla birlikte üretim süreçleri oluşturup yoksulluğu yenme stratejisi geliştirecek duruma gelmişler ve üniversite öğrencilerine burs desteği vermek koşuluyla önemli bir sosyal yarayı da sarmanın yolunu bulmuşlar.

Devrimci mimarlar bölgede çalışma taleplerini iletmiş. Sonrasında, bölgeye giden mühendisler de üretim çalışmalarına nasıl katkı sunacaklarını konuşup adım atmış.

Böylece, Ovacık halkının kendine olan güveni de ortaya çıkmış ya da tazelenmiş…

Oradaki başarıyı ‘’Hepinizin desteği ve dayanışma ruhuyla’’ diye tanımlayan Başkan, Ovacık’ın bu anlayışla geliştirileceği mesajını verip, kolektif anlayış, kolektif üretim ve kolektif yaşamın önemine vurgu yapıyor.

Yetmiyor, kendisini, bu anlayışın görevlendirdiği biri olarak tanımlayıp, önümüzdeki dönemde görevi başka birinin yüklenebileceğini, ‘önemli olan bir programı hayata geçirmek’ diyor.

Komünist başkanın bu yaklaşımından herkesin öğreneceği çok şey var.

Tabi, bir de ona ve ekibine güvenen, kendi özgücünü fark edip açığa çıkartan Ovacık halkından öğreneceklerimiz de var.

Belki bu tür öznel örnekler, özyönetim tartışmasındaki gerginlikleri de giderir, ülkeyi çatışma ortamından çıkartır.

Ne dersiniz ?