Faşizm mi gelecek?

Propagandif bir değer taşıması bir yana, faşizm saptaması yapmayı, siyasal olarak ayrıca değerlendirmemiz gerekiyor; Türkiye’de yakın dönemde bir AKP faşizmi yaşama olasılığımız var mı?

Zaten yaşadığımız AKP dönemi, faşizmden farksız diye düşünenler olabilir. Ancak, bununla birlikte, AKP dönemini ülkenin değişimi ve “ceberrut devletten” kurtuluş olarak görenler hiç de az değil, değildi.

Liberaller, AKP’den demokrasi bekliyorlardı, ülkenin değişimi, dönüşümü, Kemalist tek tip devletten kurtuluş. Ülkenin yolunun böyle açılacağını düşünüyorlardı.

Son birkaç yıldır ise yan çizdiklerini biliyoruz. Meğerse, AKP, verdiği sözleri tutmamış, kuruluş felsefesinden uzaklaşmış, AB hedefinden vazgeçmiş… Liberaller dönmeye alışıktır, yine U dönüşüyle AKP karşıtı kesilmeleri takdire şayan bir durum. Dikkat edin, Türkiye’de liberallerin söylemleri ile uluslararası sermayenin tercihleri arasında hep bir paralellik var. Umulan ile bulunan arasındaki boşluk aslında yaşanan U dönüşü.

Bu yazıda faşizm tahlillerine yer yok. Ancak kabaca söylersek, olağanüstü yönetim biçimlerinin sermaye sınıfının “sıkışması” ile ilgisi var. Askeri darbe de öyle… Kolay kolay yönetmek varken, yönetmek zorsa eğer, şiddet dahil her türlü yönteme başvurulur. Ekonomik ve siyasal çıkarlar belirleyicidir, her zaman olduğu gibi. Krizler ile faşist yönetimler arasında doğrudan bir bağlantı var.

İkinci yan, uluslararası sermayenin bileşik ve eşitsiz gelişimi ile ilgilidir, bir ülkede faşist bir yönetimin şekillenip şekillenmeyeceği. Yani bu konu uluslararası sermaye sınıfının ortak çıkarlarından bağımsız ele alınamaz. Bunun bir başka boyutu ise, emperyalist siyasetin genel gidişatının dışına çıkamazsınız demek…

Gerek Almanya’da gerekse İtalya’da görülen örneklerde işçi sınıfı hareketinin ve sosyalist siyasetin etkili mücadelesi vardı. Yapılamayan devrimin karşıtı olarak çıktı karşımıza faşist diktatörlükler.

Ancak, belki de, içeride yoğun bir milliyetçilik, dışarıya dönük ise yayılmacı ve işgalci bir politika ve savaş tamtamları daha fazla öne çıkarılmalı, faşizmi düşünürken. Bu gecikmişlikle ilgili. Faşizm bu olgudan da bağımsız ele alınamaz.

Uzun uzun başka değerlendirmeler de yapılabilir. Bugün ülkemizde AKP’ye baktığımızda AKP’nin baskı, şiddet ve hukuksuz yönetimini gördüğümüzde yakın geleceğin kolay geçmeyeceğini bilelim. Söz konusu AKP olunca, bugün AKP’nin islamcı karakteri, uluslararası sermayenin yönelimleri, ülkemizin toplumsal dinamikleri, ekonomik veriler ve bölgesel gelişmeler çok parametreli bir denklemi önümüze koymaktadır. Bu denklemin çözümü önemli, ancak köklerden "birinin" faşizmi işaret etmesi olası. Fakat "kararsız bir kök" olabileceğini hemen söyleyerek devam edelim.

AKP bugün sıkışmıştır ve sıkışmaya devam edecektir. Örneğin bir yandan PKK ile yapılan müzakerelerde PKK’nin silah bırakması gündemdeyken öte yandan IŞİD karşıtı Kürt siyasi hareketlerinin “silahlandırılması” arasında bir çelişki vardır. Suriye politikasında da böyle oldu. Esad devrilsin diye İŞİD ve El Nusra’ya her türlü yardım yapılmış şimdi ise bu teröre karşı başlatılan savaşın bir parçası haline getirilen AKP. Dün heyecanlı çocuklar demişlerdi radikal islamcı teröre, bugün bir savaş başlatması isteniyor AKP’den…

Tek başına uluslararası siyasetin sıkıştırması değil aynı zamanda Türkiye’de toplumsal dinamikleri yönetmesi açısından da AKP’nin elinin çok rahat olduğunu asla düşünmeyin. Haziran Direnişi bir örnek.

Kürt sorunun geldiği yer itibariyle bu konuda savaşçı kesilebilir mi AKP? Bölgede yaşanan sıkışma içeride ciddi bir milliyetçilikle Kuzey Irak ve Suriye’ye dönük bir askeri savaş gündeme gelebilir mi? Bunun karşılığı olarak iç siyasette iplerin tamamen kontrol altına alındığı ve ülkedeki bütün vidaların sıkıldığı bir yönetim biçimi gündeme gelebilir mi? Olasılık olarak evet, ancak…

Yukarıda enine boyuna çok tartışmadığımız ancak belli noktalarına değindiğimiz başlıklara baktığımızda bugün tartışmanın nirengi noktasına faşizmi değil, rejimin yönelimlerini koymak daha doğru olacaktır. İdeolojik bir kriz içinde olduklarını sürekli yazdık. Bunun yanı sıra Kürt sorununun çözümünde, Ortadoğu coğrafyasında bölgesel politikalarda ciddi bir sıkışma yaşayan AKP olduğunu biliyoruz. Bu durumun emperyalist güçlerin yönelimleri ile uyumsuzluk yarattığını da... 

Bu genel tablonun iç siyasette de yansıması var. Örneğin ılımlı islam modeli olarak rol biçilen AKP'nin geldiği yer ile bu rolü devam ettirmek istemesi arasındaki gerilime de işaret etmek gerekiyor. Buna belki de önümüzdeki dönem ekonomik durgunluk verilerini de işlemek lazım. Aynı zamanda iç siyasetteki mücadele başlıklarını. Örneğin yolsuzluk dosyası ya da cemaat kavgasının gerilimini hafife almamak lazım. 

Bu tabloyu karmaşık yapan ise sandıktaki AKP'nin görece başarısı... İşte bu tablo, biraz köşeye sıkışmış kediyi andırıyor. 

Bugün İkinci Cumhuriyet belirsizliğini koruyor. Ya yeni bir restorasyon ya da bu sıkışmanın getireceği "kararsız faşizm".* Ya kedi sıkıştığı yerde tırmalayacak ya da bulduğu bir boşluktan hızlıca kaçacak. Tam da bu yüzden ikinci cumhuriyet bastığa topraklara "oturamadı". Faşizm saptaması, propaganda değeri dışında, rejimin olası sonuçlarından yalnızca biri olarak karşımıza çıkabilir. 

Bugün Kürt sorunu, Alevi sorunu, gericilik sorunu, bağımlılık sorunu, eşitlik sorunu, özgürlük sorunu, kadın sorunu, iş ve aş sorunu bulunuyor. Bugün aslında bir cumhuriyet sorunu bulunuyor. Böyle bir tabloda düzenin devamı, baskısı ya da restorasyonu ile birlikte başka denklemler de kurulabilir. Sol buraya gözünü dikmelidir. 

O yüzden, faşizm geliyor demek başka, bunu bozmak başka... 

* Kararsız nitelemesi, siyasal bir tanım gibi asla düşünülmemeli, tersine bilimde kararsız sistemlere benzetmek için akla geldi. Dengesiz, kalıcı olmayan, süreksiz anlamında...