Belki takip etmişsinizdir. Müftüye nikâh kıyma yetkisi tanıyan yasaya ilişkin HDP milletvekili Filiz Kerestecioğlu’nun, “yasayı meclisteki erkekler korosu geçirdi” şeklindeki yorumu garip bir tartışmaya neden oldu. Garipten de öte olan, “erkekler korosu” ifadesine yönelik eleştiri ve savunuların, AKP karşıtı bloktaki tuhaf “içe çökme” hallerini örnekler niteliğidir.
Tartışmanın bir tarafı (A diyelim); “konu erkekler değil, gericilik konusudur” derken, diğer tarafı (B diyelim); “konu gericilik değil, erkekler konusu” demektedir. Müftüye nikâh yetkisi vermek gibi düpedüz şeriat pratiği olan bir gündemde bile belli bir konsantrasyonun, somut olarak gözümüzün önündeki “yetkiyi verenden” çok, soyut bir “püf noktasına” yönelmesinde bir tuhaflık yok mu?
Burada ihtilaf sahiplerini, bu kadar kanlı canlı gündemi kenara itip, AKP dışında ek karşı-cepheler açmaya iten motivasyon nedir?
A tarafı “konu erkekler değil” derken, AKP rejimi gericiliğinin dayattığı “erkek egemenliğini”, “erkekler korosu” olarak ifade edilen “erkekliği” kenara itebilir mi? İşin yine ilginç tarafı, “erkekler korosu” ifadesi kimlikçilik olarak yaftalanmaktadır.
Peki rejimin patriarkası, rejimin gericiliği, piyasacılığı kadar mütemmim cüzü haline gelmişken, iktidarın erkek korosundan bahsetmek basitçe kimlikçilik olarak nitelendirilebilir mi? Rejimin gericiliği, nötr bir erkeklikten mürekkep soyut bir “gericilik” midir?
Bu sorular son derece doğalken aslında burada bir şey ortaya çıkıyor:
Demek ki “gericilik” kavramı bilerek ya da bilmeyerek kimi zaman çeşitli dolayımlarından, “erkek egemenliği” gibi en temel beslenme kaynaklarından bağımsız düşünülmektedir. Büyük bir yanılgıdır. Lakin gericilik en çok da kadın karşıtı politikalarla, höykürmeli, kükremeli erkeklik politikalarıyla bedenleşmektedir.
Gericilik, toplumsal yaşamın tüm dokusuna yayılırken verili ayrımları, eşitsizlikleri (cinsel)yeniden üretmekte, onu daha da katmerli hale getirmektedir. Daha açığı bugün yaşadığımız gericilik, “herkese bir kepçe daha gericilik” değildir. Kadınların payına çok daha fazlası düşmektedir.
“Müftüye nikah kıyma yetkisi” üzerinden düşünelim. Evet hep söylendiği gibi en başta kadınlar ve kız çocukları için büyük bir saldırıdır. Peki bu saldırının sonuçlarından fayda sağlayacaklar yok mudur?
Tecavüz suçundan ceza almamak için “imam nikahlıyız” diyebilecek her erkek bu yasadan faydalanacaktır.
Ensest ilişkisini nikâhla çözmeyi düşünen her erkek bu yasayı “nimet” olarak görecektir.
Nikahını kıydığı “çocuk gelin”(!) kendini astığında başı belaya girmeyecek her imam bu yasaya şükredecektir.
Karısıyla arasına devletin hiçbir biçimde girmesini istemeyen ve onu “özel münasebeti” olarak gören her erkek, medeni kanunu yok eden bu yasayı coşkuyla ve minnetle karşılayacaktır.
Kısacası, rejim ataerkisiyle, bunlardan faydalanmaya hazır genişçe bir erkek toplumsallığını kollamaktadır. Dolayısıyla “erkek koro” ifadesi yasayı geçirenlerin erkek milletvekili olmasının ötesini yasanın çok ağır biçimde “erkek egemen” oluşunu, kolladığı erkekleri ifade eder.
Bahsettiğimiz ihtilafın B tarafı, “konu gericilik değil” derken, müftüye nikah yetkisi dâhil olmak üzere karşımıza çıkan erkek korosunun bin bir surat hallerini sahibi, niteliği, iktidar olanakları tümüyle belirsiz soyut bir ataerkiye/erkek egemenliğine sabitlemektedir. Bu haliyle B tarafı, saldırının niteliğine, içerdiği patriarkal öze ilişkin belli bir iç görüye sahip olsa bile muhatabı belirsizleştirmekte ve tam da bu nedenle politik alanı terk etmektedir.
“Erkek koro”, AKP rejimidir; onun gericiliğiyle vücut bulmaktadır; onunla bedenleşmektedir.
Bugün mücadele ettiğimiz, bugün maruz kaldığımız erkek egemenliği, AKP rejiminin, saray sevdalılarının, reyisçilerin, Osmanlı aşıklarının, harem fantezisi kuranların, “milli iradecilerin” hamurunu yoğurdukları bir erkek egemenliğidir.
Ve evet tekrarla, AKP rejimi kendi suretinde bir ‘erkeklik’, erkek egemenliği yaratmıştır. Bugün suretinde nikah kıyan imamlar, yasayı fırsat bilip ellerini ovuşturan adamlar vardır…