'Erkeğin özel münasebeti' mi, yurttaşlık mı?

Müftülere resmi nikah yetkisinin verilmesini öngören yasa teklifi ile bir kez daha "evlilik meseleleri" hakkında yazılıp çizilmeye başlandı. Konu hiç soğumuyor, üç beş yıldır çeşitli vesilelerle önümüze düşüyor.

Bakan Bozdağ'ın açıklamasına göre, bu uygulamanın gerekçesi evlenmek isteyen insanların işlerini kolaylaştırmakmış. Evlilikle ilgili resmi işlemlerin çok zor olduğunu, belki aylarca, yıllarca sırada beklemek gerektiğini, türlü sınavların, ter döktüren engellerin aşılmasını icap ettirdiğini bilmeyen yoktur. En azından evlilik denilen muazzam deneyimi (!) yaşayanlar bilirler. (yazar burada müzmin bekarların ve geniş bir "mutsuz evliler" kitlesinin gönlünü okşamak ister)

Bu gerekçenin ne kadar "tırt" olduğu ifade etmek bile anlamlı değil ama, bu ülkede evlilik işlemlerinin çürük dişinizi çektirmek için randevu almaktan bile daha kolay olduğunu söyleyebiliriz.

Müftüye resmi nikah kıyma yetkisi verme isteğinin arka planı, kuşkusuz sürekli ve sürekli bahsettiğimiz AKP rejiminin kendisini inşa etmesi ile doğrudan bağlantılı.

Üstelik konu yeni değil.

2015 Mayıs ayında, resmi nikah olmaksızın imam nikahı kıyan çiftlere ve imamlara verilen ceza kaldırıldı. Daha açık ifadesiyle imam nikahı için resmi nikah şartı kaldırılmış oldu.

Sözgelimi, bu değişiklikten ilk faydalananlardan biri, Siirt'in Pervari ilçesinde dini nikahını kıydığı 14 yaşındaki Kader Erten'in ölü bulunmasıyla hapis cezası alan imam olmuştu. Yasa geçer geçmez bu imam, cezadan kurtuldu.

2016 Kasım ayında, çocuk istismarcılarını evlenme koşuluyla hapis cezasından kurtarmayı amaçlayan bir yasa teklifi yoğun tepkiler üzerine geri çekilmek durumunda kaldı. İzleyen dönemde “çocukların cinsel ilişkiye rıza yaşının 15’ten 12’ye indirilmesi" gündeme geldi.

Şimdi...

2017 Temmuz ayında, bu kez müftülere resmi nikah kıyma yetkisi önümüzde. Üstelik tasarının en fahiş yanlarından biri de sağlık takibi dışı doğan çocukların doğum bildiriminin nüfus müdürlüklerine sözlü beyanla yapılabilir hale gelmesi yani tecavüz, çocuğu evlendirme gibi durumlarda doğan çocuğu bildirmemenin ve olası yasal takibin atlanmasının mümkün hale gelmesidir. (1)

Tüm bunlar, adına 'küçük yaşta evlilik' denilen ve aslında devletin onayı, bilgisi dahilinde çocukların sistematik tecavüze ve zorbalığa maruz kalmasından başka bir şey olmayan evliliklerin sayısını artıracaktır. Kadının Medeni Kanunla kazandığı hakları, kolaylıkla "müftünün nikahı" denilerek tasfiye edilebilecektir. 

Çok önemli olmasına karşın ayrıntıları bir kenara koyarsak, her üç adım da temel olarak devrim kanunu niteliğindeki Medeni Kanun’un ve elbette laiklik ilkesinin yok edilmesi anlamına geliyor. Tarihsel bir planda bakılırsa bu adımlar "AKP'nin gerici politiklarından biri daha" diyerek sıradanlaştırılamayacak kadar radikal adımlardır.

İşin ilginç yanı, tam da böyle "kırmızı çizgiler" gündem olduğunda, AKP'nin hani neredeyse dalga geçer bir 'tersine çevirme' söylemine başvurması. Sözgelimi müftülere evlendirme yetkisi tasarısının 'laiklik ilkesi gereği' olduğunu savunmalarıdır. Kuşkusuz, bilimsellik adına yer çekimi diye bir şeyin olmadığını savunan biri ya da sağlık adına sigaraya başlayan biri de sizi bu kadar heyecanlandıracaktır.

Müftüye evlendirme yetkisi vermek, din görevlisinin evlilik gibi hak ve hukukla tanımlanmış bir alana yerleştirilmesi demektir. Bu ise 'din ve devlet işlerinin ayrılması' şeklindeki laikliğin en kaba tanımının bile ihlal edilmesidir.

Evlendirmeye yetkili kılınan müftü, nikahı sonlandırmakta, boşanma, miras gibi konularda da yetkili olacak mıdır? Ya da evlendirme öncesi verilen sağlık raporunu müftü mü yorumlayacaktır? Belki de artık gerekli değil denilecektir. Tüm bunlar yaşamımızın boydan boydan dinsel referanslarla örülmesinden başka bir şey değildir.

"Dileyen müftüye, dileyen evlendirme memuruna başvurur" demek de olmaz. Bunu dediğinizde çok hukuklu bir yapı kurmuş olursunuz ve aslında "dileyen şeriat mahkemelerine dileyen normal mahkemelere başvurur" demekle aynıdır.

Evliliğin ve modern ailenin tanımlanması başta kadınlar için olmak üzere çok önemli bir tarihsel mevzi. Medeni Kanunla yapılan ve gerçekten radikal olan, devletin neredeyse dokunulmaz kabul edilen Osmanlı düzeni ataerkisine, özel yaşama müdahalesidir. Öyle ki, çok eşliliğin kaldırılması ve kadınlar için boşanma hakkından bahsedilmesi, toplum nezdinde ‘özel yaşama’ despotik bir müdahale olarak algılanmıştır.

Çünkü, Osmanlı düzeni kadınlar için seyahatten, eğitime, giyimden hastaneden yararlanma saatlerine kadar gündelik hayatı oldukça ayrıntılı kurallarla yönetmesine karşın, özel alanda ‘evlilik yaşantısında’ neredeyse kuralsızlığı öngörmekteydi. Evlilik, "çoğunlukla kadının erkeğin evine gitmesiyle" olan, erkeğin hakimiyetindeki özel bir münasebetti. Sınıfsal ayrıcalıklara bağlı olarak bu münasebet pekala çok eşli de olabilirdi ki nüfusun yaklaşık %5-10’u civarında bir kesimi böyleydi. (2)

Kısacası, evlilikle ilgili kanunlar Fransız Devrimi gibi çok özgün örneklerde de olduğu gibi her zaman rejimlerin hatta devrimlerin konusu olmuştur. Bu anlamda AKP rejiminin, kapıdan bacadan zorlamalarla kadını yurttaşlıktan "erkeğin özel münasebeti" derekesine dönüştürmek istemesinde belirgin bir rejim motivasyonu vardır.

 1- Daha ayrıntılı açıklamalar için bakınız,

http://ilerihaber.org/icerik/av-tasdelen-akp-muftulerle-sinirli-kalmayacak-camilerde-de-nikah-kiyilmaya-baslanacak-74353.html

http://sendika56.org/2017/07/hukumetin-derdi-91-yillik-medeni-kanunla-av-selin-nakipoglu-evrensel/

2-Ahmet Murat Aytaç, Ailenin Serencamı (2015); Dipnot yayınları,s. 133