Erdoğan'ın manevralarına alan açan 'sol' ve bizim işimiz

Koalisyon mu, erken seçim mi?

Bir yerden sonra bu sorunun hiçbir önemi yok.

Dün Ergun Çağlayan ve Can Soyer'in İleri Haber'deki yazıları meseleyi özlüce anlatıyor. İlki düzenin iktisadi, diğeri politik sıkışmasını vurguluyor.

Bu yazı ise, güncel koalisyon tartışmaları ve Erdoğan AKP'sinin bu meseledeki konumlanışı üzerine.

***

Neredeyse iki yıl olacak,"toplumun siyasallaşmasını dikkate alalım, bunu örgütlü kılalım, buna politik hedefler tarif edelim" diye yazıp duruyoruz.

Bize gelen güya sol yanıtlar neler?

"AKP bitti!"

"Erdoğan'sız AKP kuracaklar."

"Liberalizm tehlikesi var."

"O kadar da değil!"

***

Niyetlerden bağımsız olarak, bu yanıtların politik alandaki karşılığı; toplumun politikleşmesinden korkmak, öncülük misyonunu terk etmek ve Erdoğan'a hareket alanı vermek oldu.

Dün Can'ın yazısındaki "Burjuvazinin hem AKP’ye ayar vermek zorunda olması, hem de AKP’ye mahkum kalmasıdır kriz" cümlesinde belirtilen sıkışma, solun yaşadığı kafa karışıklığı ve bölgedeki kararsızlık Erdoğan'a manevra alanı sağladı.

***

Erdoğan bu manevra alanını nasıl değerlendirdi?

Bizim gördüğümüzü o da gördü...

Toplumun politikleşmesini, halk faktörünün siyasetin içinde olmasını ciddi bir tehdit olarak gördü ve işe oradan başladı. İç Güvenlik Paketi, seçimler öncesindeki saldırılar, Suruç katliamı vb. bir dizi örnekte Erdoğan'ın anlayışının izlerini görüyoruz. 

Koalisyon çalışmalarında gelinen nokta da bu anlayışın izlerini taşıyor. 

Görüntüde, sermayenin, dış güçlerin, Kürt hareketinin, MHP'nin desteklediği bir AKP-CHP koalisyonunun neden hemen kurulamadığı sorusuna bir yanıt bulmamız lazım. 

Koalisyonun önündeki en büyük engel HALK KORKUSUdur.

Erdoğan AKP'sinin, kaotik ortamda elleri kolları bağlı kalmadan hareket edebilmesinin gerek koşulu, potansiyel tehdit olarak gördüğü, her gündemde tepesine bineceğinden korktuğu dinamiklerin etkisizleştirilmesidir. 

İktidarın, bunun için gerekli iktisadi olanaklara sahip olmadığını anlamak için Ergun Çağlayan'ın yazısına bakmak yeterli. 

Bu durumda, zor aygıtı ve politik müdahaleler devreye girmek zorundadır. 

Öyle de olmaktadır.

***

Erdoğan'ı ve ona manevra alanı açanları bir yana bırakalım ve kendi işimize bakalım. 

Sosyalistlerin güncel görevlerini birkaç başlıkta toplayabiliriz:

- Her gün oluk oluk kanın aktığı Türkiye'de ve bölgede; barışı sağlayacak olan kardeşlik ve birlik projesinin samimi bir sahibi bulunmamaktadır. Sosyalistler bu başlıkta kişilikli bir tavır sergilerse, bu gündemin Türk-Kürt çatışmasına evrilmemesini sağlayabilir. 

- İktisadi veriler ve geçen seçimlere damgasını vuran gündemler ortadayken, emekçilerin yakıcı taleplerini siyasetin merkezine yerleştirmek mümkündür. Yine bu konuda sosyalistlerin büyük avantajı bulunmaktadır. 

- Laiklik ve özgürlük sorunu iç içe geçmiş sorunlardır. Bunların bütünselliğini kavrayıp, özgün seslenme biçimleri, mücadele alanları tespit etmek zor değildir. 

Bütün bunlar, iki şey ihmal edilmeden yapılmalıdır: 

İhmal edilmeyecek şeylerden ilki, gerçekçi bir seçim hazırlığıdır...

İkincisi ise, memlekete, emekçi halka, yoksullara faydası olacak kimi pozitif örnekler yaratma işi...  

Yukarıda sayılanların tamamının tek bir amacı vardır. Ergun Çağlayan'ın ifadeleriyle: 

"Gezi Ayaklanması’nın müjdelediği kentli gençlerin madenlerde, inşaatlarda katledilen işçilerin ayaklanmasıyla buluşması."