Engels’i okumanın tam zamanı

Her zaman, Engels’i okumanın tam zamanıdır.

Friedrich Engels’in doğum tarihi 28 Kasım 1820. Böyle olunca, 2020 ortalarından başlayarak iki yüzüncü doğum yılı nedeniyle hakkında çok sayıda kitap ve makale yayınlanmaya başladı ve bu 2021 yılında da devam etti. Doğru mu yapıyorum, pek emin değilim ama bir kitap veya kitaplar popülerleştiğinde refleks olarak bir süre uzak durma eğilimim var. Neyse, o ‘bir süreyi’ atlattım, Engels kitapları yayımı da durdu ve ben okumaya başladım.

Öncelikle genel bir yaklaşım için, Ebru Pektaş’ın editörlüğünü üstlendiği Engels Okuma Kılavuzu ilk seçimim oldu. Kılavuz hazırlamak aslında sanıldığı kadar kolay değildir, sıkıntılıdır. Yaklaşık iki yıl önce şöyle yazmıştım: “(1970’li yıllarda) birçok kişinin kitaplığında Marksist klasikleri görüyor, hatta bu kitaplar hakkındaki yorumlarını da ilgiyle dinliyordum. Aslına bakarsanız yorumlar ve vurgular birbirine çok benziyordu. Bence bu kesinlikle ideolojinin gücünün bir ifadesiydi…Ve bir gün Maurice Cornforth’un ‘Marksist Klasikleri Okuma Kılavuzu’yla karşılaştım ve gerçeği gördüm: çoğu kişi klasikleri okuma yerine bu kitaptaki özetlerle ve alıntılarla yetiniyordu. Vurguların aynı olmasının nedeni de buymuş.(1) Pektaş da aynı noktayı işaret ediyor: “Günümüzün hız kültürü içinde ‘okumayı kolaylaştırmanın’ pekâlâ klasikleri okumaya ikame etmesi mümkün. İleri Kitaplığı olarak bu türden kolaycılıkları reddediyoruz. Bunun yerine “okumayı kışkırtma”, tartışma başlıkları açma, güncelleme, sınanmaya değer tezler ortaya atma vb. çabalar ‘klasik okumalarına’ eşlik etmeli.”(2)  Ben burada bir adım daha öne gideyim, Ebru Pektaş kitabın başına öyle güzel bir sunuş yazmış, her kitap hakkında bilgi vermiş ki, hani diyorum  acaba bu sunuş yazısı da Kılavuz’un okunmasını engelleyebilir mi? Şaka bir yana kılavuzları iyi hazırlarsanız gerçekten kolaycılık yaratabilirsiniz. Diğer yandan bu kaygınız ağır basarsa da kılavuz kötü olur.

Engels Okuma Kılavuzu’nda ele alınan kitaplardan biri dışındakileri daha önce okumuştum. Yani kitabı bir kılavuz olarak ele alırken nesnel olamayabilirim. Ancak her okuduğum yazıda (toplam 12 tane) anlatılanların ne derece güncel olduğunu gördüm. Şilan Geçgel’in ‘Konut Sorunu’ yazısında, “işçi sınıfını esir etmenin ve ücretlerini düşük tutmanın en önemli unsurlarından biri konut kıtlığının devam ettirilmesidir” denilirken 150 yıl öncesi saptamaların hâlâ geçerli olması gibi örneğin. Veya Taner Timur’un ‘Köylüler Savaşı’nda, Thomas Münzer’in koşullar oluşmadan iktidarı almak zorunda kaldığında ortaya çıkan sorunlar… Hepsi, Engels’in güncelliğini daha uzun bir süre yitirmeyeceğini gösteriyor.

KÜNYE: Engels Okuma Kılavuzu. Hazırlayan: Ebru Pektaş, İleri Kitaplığı, 2020. Etiket fiyatı 25 TL.

Doğrusunu söylemek gerekirse ‘Doğanın Diyalektiği’ benim en ilgimi çeken kitabı olmuştur Engels’in. Bu, konunun ilginçliği veya benim doğa bilimci olmamdan değil, aynı zamanda yıllarca doktora düzeyinde verdiğim ‘araştırmanın diyalektiği’ dersinde bu kitaptan çokça yararlanmamdan da kaynaklanıyor. Çağatay Tarhan’ın dediği gibi, “Bu kitaptaki pek çok bilgi önemini ve geçerliliğini yitirmiş olabilir. Fakat bu kitap özelinde önemli olan, bu tek tek verilerin ötesine geçip kitabın ruhunu, özünü kavramaktır.” Tam bu noktada Kaan Kangal’ın biri doğrudan kendi yazdığı, diğeri editörlüğünü yaptığı Engels ve Diyalektik ile Engels’te Doğanın Diyalektiği kitaplarına değinmek gerekir. Çünkü Tarhan’ın söylediklerini Kangal iki kitap boyunca ayrıntılandırıyor.

KÜNYE: Engels ve Diyalektik. Kaan Kangal ve Engels’te Doğanın Diyalektiği. Hazırlayan: Kaan Kangal, Çev.: Murat Havzalı. İkisi de Kor Yay., 2021. Etiket fiyatları 40 ve 45 TL.

Engels doğanın diyalektiği ile ilgilenmeye başladığında hücre yeni keşfedilmiş, enerji dönüşümü yeni bulunmuş ve ‘Türlerin Kökeni’ yeni yayınlanmıştı. Yani, çağdaş bilimin neredeyse başındaydı insanlık. Engels’in doğa bilimlerine yaklaşımını okurken bu noktayı unutmamak, verilen örneklerden çok Engels’in yaklaşımına bakmak gerekiyor. Kangal, doğanın diyalektiği tartışmalarında diyalektiğin doğaya uygulanabilirliği konusunda Engels’in çelişki kavramına özel bir önem atfettiğine dikkat çekiyor. Ancak elbette bununla yetinmiyor, örneğin kimya ve biyoloji gibi ayrı alanların birbiriyle ilişkisini ve iç içe geçmişliğini vurguluyor. Bugün için bu söylenenler yine çok basit kalsa da, biyokimya diye bir bilim artık orta öğrenim düzeyinde bile konuşulsa da kitabın yazıldığı yıllar düşünüldüğünde ‘bilimlerin birliği’ bağlamında çok önemli bir yaklaşım olduğu görülür. Hatta iş bununla da kalmaz, çağımızın büyük bilimsel ve politik devrimlerinin ürünü olan diyalektik, birbirine çok uzakmış gibi duran bilim alanlarının birleştirilmesi için gereken kuramsal çerçeveyi ve felsefi kategoriyi tek başına sağlar.

Doğanın Diyalektiği’ Engels’in farklı tarihlerde yazdığı makalelerin, ölümünden sonra bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş.  Kitabın basım süreciyle ilgili Kaan Kangal ilginç bir anekdot aktarıyor: ilk basım sırasında kurulan komisyondaki Sovyet editörler yazıların konu bütünlüğü içerisinde yayınlanmasını savunurken, Doğu Almanlar kronolojik sırayı izlemesi gerektiğini söylemişler. Anlaşamamışlar ve ilk baskıda her iki şekil aynı cilt içerisinde arka arkaya basılmış.

Biliyorsunuz, ‘Doğanın Diyalektiği’ Engels’i Marks’tan ayırmak için en çok eleştirilen kitap olmuştur. Metafizik, pozitivist, sahte bilimcilik, bağnazlık gibi bir dizi yakıştırmada bulunulmuştur. Üstelik Lukacs, Althusser, Sartre gibi pek çok kişi de, bence şaşırtıcı bir biçimde, bu ekip içerisinde yer almıştır. Ancak bu basit bir felsefi ya da bilimsel bir tartışmadan öte politik bir tartışmadır da aynı zamanda. Engels karşıtı olanlar bir biçimde Sovyetlere de karşı olmuşlardır sonunda. Ayrıca Lenin de bu tartışmaya katılıp, Engels’i Marks’ın karşısına koymayı, sadece bir karalama girişimi olarak ele almıştır.  Zaten birçok kitabı beraber yazan, birbirlerinin kitaplarını düzelten, bununla kalmayıp isimleri geçmeksizin birbirlerinin kitaplarının bazı bölümlerini yazan ve tanıştıkları andan itibaren neredeyse her gün görüşen iki yoldaşı ayırmak kolay olmasa gerek. Hele Marks’ın sadece sosyal bilimlerle ilgilendiği ve Marksizm’in bununla sınırlı kalması gerektiği söylemine ne demeli? Bence Marks’ın matematik üzerine bin sayfanın üzerindeki el yazması olduğunu söylemek yeter. Marks’ın kendi deyimiyle onun ‘düşünce ikizi’dir Engels.

Engels Okuma Kılavuzu’nda ele alınanlardan okumadığım tek kitap Ali Cenk Gedik’in değerlendirdiği ‘Seçme Yazışmalar’dı. Gedik, Engels’in kendisini ‘Marks’ın yanında ikinci keman’ olarak tanımlamasından yola çıkarak, yazısını Bach’ın İki Keman İçin Re Minör Konçerto’sunu dinlerken okumayı öneriyor. Dediğini yaptım. Yazıyı gerçekten sevdim ama artık bunun nedeni Ali Cenk mi, Bach mı yoksa Engels mi bilemedim ama bir sonraki okuyuşumda Engels’in çok sevdiği söylenen pilsen tipi birayı da(3) ekibe katmayı düşünüyorum. Bakalım nasıl olacak? Ne olursa olsun, Gedik’in yazdıkları Engels’e saldırılara yeterli bir yanıt olmakla kalmayıp, aynı zamanda insana müzik dinleten, bira içmeyi düşündüren keyifli bir metin.

Yazının başında söz ettiğim ‘araştırmanın diyalektiği’ derslerinde ele aldığım ikinci Engels kitabı İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu idi. Engels Okuma Kılavuzu’nda da irdelenen bu kitap için Can Soyer “Kapitalizm çözümlemelerinde önemli yer tutan işgünü, emek gücünün yeniden üretimi, yabancılaşma, yedek sanayi ordusu, göreli ve mutlak artık değer üretimi, mülksüzleştirme ve proleterleşme, tekelleşme ve rekabet gibi konuların hemen hepsi bu kitapta” diyor. Ben de tam bu yüzden ‘olayların arkasını görebilme’, ‘farklı bakabilme’ konularının bilimdeki önemini belirterek bu kitabı örnekliyordum. Üstelik kitap doğrudan işçilere yazılmıştı: “Kararlı olun, yılmayın, başarınız kesin, ve ileri yürüyüşünüzde atacağınız hiçbir adım, ortak davamız, insanlığın davası için boşa gitmiş olmayacak!”. Yani, bilimin sadece özel eğitimli insanlara yönelik bir uğraş olmadığını göstermesi açısından da önemli bir metin.

Böylece ben de İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu’nu tekrar okuyarak ‘kılavuzla yetinip, kitabın aslını okumama’ durumundan kurtulmuş oldum. Şaka bir yana, “proletaryanın içinde bulunduğu durumun onu kaçınılmaz olarak ileri ittiğini ve sonuçta kurtuluşu için savaşmaya zorladığını söyleyen ilk metni” (Lenin) okuyarak haftayı kapatmak iyi bir bitiş oldu diyebilirim. Son sözüm: Ebru Pektaş’a katılıyorum, başka hiçbir kitap klasikleri okumayı engellememeli. Her zaman, Engels’i okumanın tam zamanıdır.

KÜNYE: İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu. Friederich Engels. Daha önce Sosyalist ve Gözlem Yayınlarından basılmıştı, kitapçılarda Sol ve Ayrıntı Yay. baskıları var, etiket fiyatları 27 ve 57 TL.

NOTLAR:

(1)https://ilerihaber.org/yazar/marks-ve-engelsin-aydinligi-93184

(2)https://ilerihaber.org/icerik/roportaj-okumayi-kiskirtma-yorumlama-kilavuzu-121264.html

(3)Fraklı Komünist. Tristram Hunt , Çev.: Işıl Eliçin, Mehmet Ratip, İletişim Yay., 2018.