En iyisi su ve sabun çağı

Bugünlerde koronavirüs yazmasak olmaz.

Adama “Sen nerede yaşıyorsun?” diye sorarlar.

İyi de ne yazalım?

İşin tıbbi boyutu, en iyi korunma yolları, vb. erbabının işidir. Bu konularda bugün için söylenebileceklerin hepsi zaten söylenmiş olduğundan geriye iki başlık kalıyor. Birincisi:  Virüsün ortaya çıkışında bir “bit yeniği”, bir “manipülasyon” olup olmadığı.  İkincisi:  Virüsün yayılmasını önleme adına başvurulan kimi önlemlerin birilerinin pek işine gelmesi ve bu önlemlerin en azından bir kısmını pandemi sonrası için de kalıcılaştırma yollarının aranması…

Birincisi hakkında diyebileceğimiz hiçbir şey yok; zaten bu işin özel meraklıları var, ne denecekse onlar diyor. Kısacası, bu “bit yeniği” meselesi bizi aşar…

İkincisi ise üzerinde daha sonra da durulabilecek, ciddi bir konudur. COVID-19’un ve ardından gelebilecek başkalarının, milli birlik ve beraberlik ihtiyacına bu kez viral (virütik) bir boyut katması pekâlâ mümkündür. Egemenler tarafı bir yana, onlara karşı olanların da bir tür yumuşak karnı sayılabilir.

Bir virüs salgınını, örneğin 1 Haziran 2013 gününe ya da İstanbul seçimlerinin yenileneceği günün hemen öncesine tarihleyebiliyor musunuz?

Kim bilir, zamanında Margaret Thatcher’in neoliberal politikalarıyla yok edilemeyen “toplumun” cenazesi, belki günümüzün antiviral politikalarıyla kaldırılır…  

İşin bu yanını da zamanla göreceğiz.

***

Koronavirüs olayı çarpıcı, kimi yönleriyle “korkunç” denebilecek bir ironiyi de ortaya koymuştur.

Bilim çağı, iletişim çağı, uzay çağı, yapay zekâ çağı, robotlar çağı, Endüstri 4.0 çağı, vb. derken ortaya çıkan bu salgından en etkili korunma yolu, hiç de çağa konulan adlar kadar “sofistike” değildir:

Ellerin su ve sabunla sık sık yıkanması…

Yani Coronaviridae ailesinin bir ferdi olarak koronavirüs çok ama çok yenidir; ama onu uzakta tutacak olanlardan su milyonlarca yıldır vardır, sabunun varlığı ve kullanımı ise 4-5 bin yıl kadar öncesine uzanmaktadır…

İşin “korkunç” denebilecek yanı ise şuradadır:

UNICEF tarafından 13 Mart’ta yapılan bir açıklamaya göre bugün dünya nüfusunun yüzde 40’ı ya da 3 milyar insan, evlerinde su ve sabunla el yıkama imkânlarından yoksundur; dünyadaki okulların toplam 900 milyon çocuğun devam ettiği yüzde 47’sinde de bu imkân bulunmamaktadır.

Ne dersiniz? Önce yapay zekâ çağı, Endüstri 4.0, ardından koronavirüs, su, sabun ve nihayet bu son ikisini bulamayanlar diye giden bir zincir…

Ve belki de en kötüsü: Ortada su ve sabun yoksunu milyarlarca insan gibi bir gerçek varken “Canım zaten Malthus zamanında söylemişti…” ahkâmı kesenler…

***

Bilim çağı, iletişim çağı, uzay çağı, yapay zekâ çağı, robotlar çağı, Endüstri 4.0 çağı…

Yoktur, uydurmadır falan dediğimiz yok; sadece hemen uçmayalım diyoruz.

20 yıl öncesini hatırlıyoruz:

Türkiye Avrupa Birliği’ne girdi girecekti…

Artık “Avrupalı” oluyorduk…

Cebine kimliğini koyan, ver elini Paris, Berlin…

Ama bütün bunların verdiği mutluluk arada bir gölgelenir gibi oluyor, gülen gözlerde belli belirsiz bir hüzün geçişi seçilebiliyordu: “Yalnız, kokoreç yasaklanacakmış, ben de öyle severim ki mereti…”

***

Artık AB falan yok, istediğin kadar kokoreç yiyebilir, korona günlerinde kelle paçaya da talim edebilirsin.  

Bilim çağı, iletişim çağı, uzay çağı, yapay zekâ çağı, robotlar çağı, Endüstri 4.0…

Önce su ve sabunla ellerini bir güzel yıka, bunları sonra düşünürsün.