Eğitim tarihini okumak

Türk Eğitim Tarihi’ni, Tarihten Güncelliğe Laik Eğitim ve Türkiye’de Öğretmen Örgütlenmesi ile bütünleştirerek okumak bence iyi bir kombinasyon oldu; öneririm.

Bir ideolojinin, bir nesnenin, bir "şeyin" anlam kazanabilmesi kendisini tarih içerisinde tanımlayabilmesine bağlıdır. Yani bir zamanların yaygın söylemi ‘geçmişi olmayanın geleceği de olmaz’ sözü gerçeği ifade etmektedir. Böyle bakıldığında eğer herhangi bir şey "ne geçmişi vardır ne de geleceği, o hep vardı ve var olacaktır" biçiminde tanımlanıyorsa bilimsel olarak yok hükmünde demektir.

İşte tüm bu nedenlerle herkesin kendi çalıştığı alanın tarihini bilmesi ve yaptığı işi tarih içerisinde bir yere oturtması önemli. Bu durum öğretmenler için de geçerli. Ancak eğitimin toplumu biçimlendirme işlevi düşünüldüğünde, herkesin okuması, bilmesi gerektiği bir konu olduğu ortaya çıkar; çünkü egemen sınıfın ideolojisindeki değişimlerin doğrudan izlenebileceği bir alandır eğitim. Yani merak etmeyen, örneğin eczacılık tarihini okumayabilir ama herkes eğitim tarihini bilmelidir.

Türk Eğitim Tarihi veya benzer başlıklar altında yazılmış çok sayıda kitap var kitapçı ve sahaflarda. Benim bu kez tercihim Yahya Akyüz’ün eğitim fakültelerinde ders kitabı olarak da kullanılan kitabı oldu. Neden derseniz, sürekli kendisini güncelleyerek neredeyse günümüze kadar geldiği için. Gerçekten de ilk kez 1982 yılında basıldıktan sonra 33. baskısında 2020 yılına kadar olan gelişmeleri kapsıyor. Bu açıdan bakıldığında bir ‘klasik’ sayılabilir. Okuduğum, neredeyse tüm eğitimbilim kitaplarında bu kitaba kaynaklar listesinde rastlıyorum. Elbette şunu da söylemeliyim: ben aslında "genişletilmiş", "yeni eklerle" vb. gibi notlarla yayınlanan kitaplara kızarım. Ne yani, her yeni baskıyı almam mı gerekiyor? İlk baskıda okuduğum bir görüş, yeni baskılarda değişmiş olabilir mi? Kaynak göstermede bile ciddi bir sorun. Böyle düşünmeme karşın, Akyüz'ü ayrı tutmamın nedeni onun ders kitabı olması; elbette ders kitapları güncellenmeli.

KÜNYE: Türk Eğitim Tarihi. Yahya Akyüz. Daha önce çeşitli yayınevleri basmıştı, kitapçılarda Pegem Akademi baskısı var, fiyatı 80 TL civarında.

Yahya Akyüz konuyu M.Ö. binli yıllardan, Hunlardan başlayarak ele alıyor ve günümüze kadar getiriyor. Konunun genişliği elbette ayrıntılara girmeyi engelliyor ve bu açıdan kitap ancak ‘geniş bir özet’ olarak nitelendirilebilir. Özet de olsa medreselerin müfredatı, Darülkurralar, Tıphane-i Amire’nin kuruluşu, Tanzimat dönemi özel okullar, Usul-i cedid, Balkan Savaşının eğitime etkisi ve özellikle 1921 Maarif Kongresini anımsamak benim için iyi oldu. Özellikle 1921 Kongresi diyorum çünkü henüz savaş sürerken, Sakarya Savaşı’nın hemen öncesinde yani top seslerinin altında Ankara’da eğitim kongresi toplamak olağanüstü bir davranış bence. Ayrıca salona giren Mustafa Kemal’in ayrı oturan kadın ve erkekleri bir araya getirmesi ve buna yönelik Meclis’te yapılan eleştirileri göğüslemesi de cabası.

Kitapta bilimsellikle bağdaşmayan çok sayıda ifade de var; örneklemek gerekirse:

-“Et ve süt yenilmesine izin vermeyen, sadece sebze yenilmesini isteyen bu din [Maniheizm] zamanla onları [Uygurlar] gevşetip, savaşçılık özeliklerini kaybettirmiştir.

-“1. Dünya Savaşında Çanakkale ve başka cephelerde büyük zaferler kazandığı halde, Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Devleti yenik sayılmıştır”. gibi.

Yahya Akyüz ayrıca kitabın sonuna bir eğitim terimleri sözlüğü eklemiş ve bence isabetli bir karar olmuş ama kitabı bitirdikten sonra iki konuda eksiklik hissettim. İlki bugün eğitim sitemine tarihin en büyük saldırısı olarak nitelendirilebilecek laiklik karşıtı uygulamalar, diğeri de eğitimin temeli olan öğretmenlerin sorunları, örgütlenmesi.

Ahmet Yıldız ve arkadaşlarının hazırladığı Tarihten Güncelliğe Laik Eğitim, konuyu çeşitli boyutlarıyla ele aldıkları bir kitap. Cumhuriyetle birlikte eğitimde en büyük değişim olan laiklikten, esas olarak 12 Eylül’le başlayan geri dönüşün AKP iktidarı ile neredeyse tamamlandığı söylenebilir; üstelik piyasalaşma ile birlikte: “İnsanlığa bilim, sanat, felsefe, siyaset, etik vb. gibi alanlarda katkı sağlayabilecek bireylerin ancak laik eğitim ile gerçekleşeceği” (s.115) açıkken, bugün “laik ve nitelikli eğitim, ancak satın alınabilen bir ayrıcalığa dönüşmüştür.” (s.9)

KÜNYE: Tarihten Güncele Laik Eğitim. Ahmet Yıldız, Nurcan Korkmaz, Nejla Doğan (Ed.). Kalkedon Yay., 2019. Fiyatı 70 TL civarında.

Kitapta dünyadan örneklerle laiklik ve eğitim konusu tartışılırken, Türkiye için iki önemli noktaya dikkat çekiliyor. İlki AKP’nin eğitimde yanlışlık yapmadığı, bile isteye, ne yaptığını bilerek eğitimi gericileştirdiği vurgusu. Diğeri ise "Türkiye zaten hiç laik olamadı ki..." söyleminin eleştirisi. Yıldız ve arkadaşları gerekli yanıtı veriyorlar ama hilafeti kaldıran bir ülkede böyle bir söylemin gündemde olması bana hep çok komik gelmiştir. Cumhuriyeti kuran kadroların yaptığı işin büyüklüğünü düşünsenize… Yapılanın eşdeğeri, Avrupa’nın papalık kurumunu lağvedip, papayı Arabistan’a sürgün göndermesi gibi bir şey! Üstelik o dönemde laikliğin ‘din ve dünya işlerinin ayrılması’ olarak tanımlanmasının ‘din ve devlet işlerinin ayrılması’ yaklaşımından ne derece ileri olduğunu da bir düşünmek gerekir. 

Laik eğitimden geri dönülmesi bağlamında Köy Enstitülerinin kapatılıp, imam hatiplerin yaygınlaştırılması en önemli hamlelerin başında gelir. Köy Enstitüleri kapatılırken dönemin milli eğitim bakanı olan Tevfik İleri, enstitüsü binalarının din eğitimi merkezlerine dönüştürülmesini önermişse de basında yarattığı tepki nedeniyle vazgeçilmiştir. Çok bilinmez ama 27 Mayıs’ın hemen sonrası hazırlanan bir raporda tekrar Türkçe ezana dönülebileceği belirtilmesi, Milli Birlik Komitesince kabul edilmemişti. Üstelik o sıralarda sayıları sadece 19 olan imam hatipler için Din Eğitimi Genel Müdürlüğü bile kurulmuştur. Demek istediğim, 1946’dan beri laiklik sürekli aşındırılmış ancak bazı dönemlerde ivmesi artmıştır. Görünen o ki daha uzunca bir süre laik eğitim, Türk eğitim tarihinin önemli bir başlığı olarak tartışılmaya devam edecek.

Eğitimin hedefi öğrenciler olsa da onlar eğitimde kalıcı değildir, gelirler ve giderler. Sürekli eğitimin içinde olan ve doğrudan etkileyen kişiler öğretmenlerdir. Bina, eğitim araçları vb. daha sonra gelir. İşte bu nedenlerden dolayı eğitim tarihi içerisinde ama ondan bağımsız bir kulvarda öğretmenlerin tarihine de bakılması gerekir. Türkiye’de Öğretmen Örgütlenmesi’ni kastediyorum. Benim seçimim Niyazi Altunya’nın kitabı oldu. Altunya 1906-2015 yılları arasında konuyu ayrıntılı bir biçimde irdelemiş.

KÜNYE: Türkiye’de Öğretmen Örgütlenmesi. Niyazi Altunya, Eğitim-İş Yay. Sendikadan bulunabilir, sahaflarda 20 TL civarında.

Azınlıkların ayrı örgütlenmelerini saymazsak, ilk öğretmen örgütü 1906 yılında Bulgaristan sınırları içerisinde kurulan Muallimin-i İslamiye Cemiyetidir. Ancak kimi yazarlar 1920 yılında Ankara’da kurulan Muallim ve Muallimeler Cemiyeti’ni ilk dernek olarak kabul ederler. Bu dernek önemli çünkü ilk kez ‘kadın öğretmen’ sözünün örgüt isminde geçmesi, hele 1920 yılında olduğu düşünülürse, büyük bir hamle. Dünyada o güne dek başka örneği olmuş mu, bilmiyorum. Bu örgüt yukarıda bahsettiğim 1921 Eğitim Kongresi için çok ciddi çaba harcamıştır.

Sonradan Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu (TÖDMF) ve bunun içerisinden doğan Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) ve 1969 yılında örgütlediği boykot (grev) sadece öğretmen tarihinde değil, genel Türkiye tarihinde de önem taşır.  TÖB-DER, Eğit-Der, Eğitim-İş ve Eğitim-Sen’e bir anlamda bu geleneğin devamı olarak bakılabilir. Ancak yine laiklik konusu öğretmen örgütlerini de etkilemiştir. Örneğin, Eğitim-Sen’in Ağustos 1997 Başkanlar Kurulu Bildirgesi'nde sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitimi “reformmuş gibi sunulmasına karşın, herkese anadilde eğitimi savunmadığı için desteklenemeyeceği” vurgulanmıştır.  Aynı siyasi bakış açısı AKP’nin 4+4+4'üne de karşı çıkamamıştı.

Türkiye’de Öğretmen Örgütlenmesi bence çok önemli bir örgütlenme biçimi olan öğretmen sandıkları ve kooperatiflerine de yer vermiş. Tonguç’un da "demokratik kurumlar" olarak nitelendirdiği sandıklar, kendiliğinden ve somut gereksinimler üzerinden kurulan ve önemli işlevleri olan örgütlerdi. Zamanında bir banka kurabilecek boyutlara ulaşmış olan bu sandıklar keşke günümüze gelebilseydi diyorum.

Türk Eğitim Tarihi’ni, Tarihten Güncelliğe Laik Eğitim ve Türkiye’de Öğretmen Örgütlenmesi ile bütünleştirerek okumak bence iyi bir kombinasyon oldu; öneririm.