Düş görmek

2020 yılı bitti. Hala hayatta olan hiç kimsenin daha önce hiç deneyimlemediği bir olay 2020 yılına tereddütsüz damgasını vurdu. Covid 19 salgını (çoğumuz için lügate eklenen “Pandemi”) tüm dünyayı kasıp kavurdu ve kavurmaya da devam ediyor. Bu gidişle 2021 yılı için de umutlu olmak pek mümkün görünmüyor.

Pandemi sürecinin en dikkat çeken tarafı ise virüsün özellikle kentleri vurması oldu. Gerçi bu durum tarihle haşır neşir olanlar açısından sürpriz değil elbette, çünkü Ortaçağ’da dünya nüfusunun yaklaşık 1/3’ünü (o dönem dünya nüfusunun yaklaşık olarak 600 milyon olduğu ve ölen insan sayısının ise yine yaklaşık olarak 200 milyon olduğu belirtildiğine göre, günümüzde bu yaygınlıkta bir salgın olsaydı yaklaşık 3 milyar insanın ölümüne denk gelirdi) yok eden veba da benzer şekilde büyük çoğunlukta o dönemin nüfus açısından bugünle kıyaslanmasa da yine de kentleri vurmuştu. Günümüzde ise onca teknik gelişmişlik ve modern sağlık sistemlerinin varlığına rağmen virüs şimdiden 2 milyonu aşkın insanın hayatına maloldu ve bun insanların büyük kısmı ise metropollerde yaşayan insanlardan oluşuyor.

Hal böyle olunca, en konuya ilgisiz insanın bile dikkatinden kaçmayan sorun şu oluyor: Her Allah'ın günü üzerimize medya üzerinden boca edilen; kent, uygarlık, gelişmişlik, bilimsel ilerleme vb söylemlerin artık anlamı nedir? Bütün bunların kent yoksulları için yani satın alamayanlar açısından ne önemi var? Gökdelenler inşa eden, beton ya kulum bir uygarlık, 5-7 yıldızlık oteller diken kapitalizmin gücü Antalya sokaklarında kafasını sokacak bir damı olmadığı için sokağa çıkma cezası kesilen adama ne öneriyor?

Günde iki otobüs değiştirerek işe gitmek zorunda olan işçiye, her gün yüzlerce insana temas etmek zorunda kalan kasiyere, internet alışverişleri nedeniyle patlayan iş yükünü sırtlamak zorunda kalan kargo görevlisine bu sistemin önerisi nedir?

-Evde kal Türkiye’m..!

Doğrudan ya da dolaylı vergilerle tüm hayatımızı haraca bağlayan kapitalist sistem kent emekçilerine bunun dışında gerçekten ne söyleyebilirdi ki? Hiç ama hiçbir şey

Devasa bütçelerle yapılan distopik bir evreni anlatan tüm Holywood filmleri sonuç olarak birkaç akıllı adamın dudaklarında beliren kurtuluş umudunu taşır ekranlara. Milyonlarca dolar bütçen olsun ama kurduğun hayali evrende bile ancak birkaç “şanslı” azınlığı kurtaran senaryolar dışında seyirciye bile hiçbir şey sunma. İşte bu akıl tutulmasının adına Kapitalizm diyoruz baylar! Ve onların zeka yoksunu bencil gelecek tasavvurlarına karşı kendi düşlerimizi görmenin, birbirimize bizim düşlerimizi anlatmanın zamanıdır.

Tüm bilimsel gelişmelerin ve uygarlığın tüm nimetlerinin onu yaratan emekçinin kazanımına teklifsiz sunulduğu, yapılan her konutun bir tek evsiz bile kalmayana dek insanlara tahsis edildiği, gündelik yaşamın her anını yaşamak denilen ana uğraşa ayıran ve aralarındaki tek farkın eğlenme şekli olduğu bir uygarlık düşü görme zamanıdır. İnsanları betonun ve sıkışmışlığın içine terk eden kentler değil, planlı ve huzurlu kentlerin kurulduğu bir dünyanın düşünü görme zamanıdır.

Bu düş günün uygarlığına ve dayatılan yaşama karşı gerçeğin reddini ve geleceğin gerçeğini kurma edimidir. Yeni yılda düşlerimizin gerçekleşmesi dileğiyle….