Durgun Don

Kitap tanıtım yazılarını pek okumadığımı daha doğrusu pek sevmediğimi daha önce yazmıştım.(1) Eğer tanıtılan okumadığım bir kitapsa genellikle değerlendirme yazılarından hiç bir şey anlamam, yazıdaki ayrıntılar benim için bir şey ifade etmez çünkü değerlendirmeyi yapan kişinin ilgisini çeken nokta benim için önemli olmayabilir. Tersine, eğer yazı okuduğum bir kitap hakkında ise o zaman ilgimi çeker ama bu durumla pek sık karşılaşmam çünkü yazıların neredeyse tümü çok yeni kitaplarla ilgilidir. Eğer çıktığı ay içerisinde okumuşsanız tamam, yoksa geçmiş olsun.(1)

Yaklaşık üç yıl önce Şilan Geçgel’in İleri Kitap’ta Durgun Don’u tanıtan bir yazısı(2) çıkmıştı. Yukarıda yazdıklarımın tersine keyif almıştım Geçgel’in yazısından. Şolohof’un dört ciltlik romanını okumamın üzerinden yaklaşık 45 yıl geçmesine karşın birçok ayrıntıyı anımsadığımı fark ettim ama yine de tekrar okumak istedim. Ha bu arada ilk okuduğumda yapıtın ismi Ve Durgun Akardı Don idi. Bunun da öyküsü ilginçtir; kitabın gerçek ismi Durgun Don ama İngilizceye çevrilirken Batı’da Don’un bir nehir olduğunu kimse bilmez diye düşünülüp “And Quiet Flows the Don” ismi kullanılmış. Belki birçok dile, bu arada Türkçeye de, İngilizceden çevrildiği için veya belki de bu isim daha “edebi” bulunduğu için yeni isimle tanınmış.

Neyse, aynen bu yazıda olduğu gibi araya başka şeyler girdi ve Durgun Don’u okumayı yaklaşık üç yıl geciktirdim. Ta ki 14 Ocak 2021 tarihli Hürriyet gazetesinde Ertuğrul Özkök’ün Lebowitz’den “Hiç komünist olmadım. Ama evimde komünist kitap yok diye komünist bir kitapçıya gittim. Raflara baktım ve anladım ki komünizm iyi yazarları olmadığı için batmış.” sözlerini aktarıp "Bir itirafta bulunayım mı... Galiba ben de buna yakın bir yerde duruyorum... 'Kızıl Süvariler', 'Ve Durgun Akardı Don' ile 'Tütün' arasına sıkışmış bir kızıl rejim kültürü benim kulağıma da aynı şeyleri fısıldıyor."(3) dediğini okuyana dek. Artık daha fazla geciktiremezdim:

Şolohov, Gregor Melekof’un bir Kazak köyündeki ilk gençlik günlerinden başlayarak I. Dünya Savaşı’na katılışını, Çarlık’ın yıkılıp Sovyetler Birliği’nin kurulmasını içeren geniş bir tarihsel dönemi anlatıyor Durgun Don’da. Ben tarih okumayı severim ama şunu da biliyorum ki tek başına teorik okuma yetmiyor. Dönemin günlük yaşamını anlamadan tarih okuması biraz havada kalıyor; okumaların romanlarla, öykülerle, anılarla desteklenmesi gerekiyor. Çünkü ancak bu şekilde bilgiler yerine oturup günlük yaşam görünür hale gelir. Önce I. Dünya Savaşı, arkasından Ekim Devrimi ve iç savaşın Kazakları nasıl etkilediğini canlı bir biçimde anlatıyor Şolohov. Özellikle iç savaş döneminde Kazakların yaşadığı ciddi ikilem romanda belirleyici durumda. Bir yandan yoksul köylü olarak Bolşeviklerin söyledikleri onları etkilerken diğer yandan dindarlıkları ve Çar’a bağlılıkları Bolşeviklerden uzaklaştırmakta. Ve tüm bunların merkezinde olaylar karşısında duygusal tepki gösterip bir iki kez saf değiştiren Melekof’un öyküsü.

Durgun Don gerçek bir başyapıt. Zaten böyle olmasaydı SBKP’de merkez komitesi üyeliği yapmış; 1941 yılında Stalin, 1955 ve 1960 yıllarında Lenin Ödüllerini almış bir kişiye 1965’te de Nobel Edebiyat Ödülü’nü vermezlerdi. Diyorum ki hazır böyle bir romanı okumuşken birkaç yazıda tartıştığım “İyi roman nedir?” sorusuna döneyim.

Öncelikle iyi roman aslında bir tür denge anlatısıdır.(4) Ön planda kişilerarası ilişkiler ve kişiliklerin birbirine sürtünmesi varken diğer planda (asla arka planda değil) toplumsal bir süreç akar. Kişiliklerin sürtünmesi veya insanların kesişme noktaları bir anlatının romana evriminde çok önemlidir. Şunu demek istiyorum, bir romandaki kişiliğin oluşumunda diğer bir kişinin etkisi olmalı. Gregor Melekof çelişkileriyle, duygulanımlarıyla unutulmaz roman kişileri arasına girerken babasında, kadınlarda, Stepan’da veya diğerlerinde kişiliğinin parçaları ve değişimi izlenebiliyor.

Gelelim diğer plandaki toplumsallık sorununa… Özelikle arka veya ön plan demiyorum çünkü ön plana çıktığında anlatı roman tadı vermekten uzaklaşıyor, yavanlaşıyor, teorik ve genellikle tarihi bir metne dönüşüyor, üstelik de kötü bir metne. Arka planda kaldığında ise kişilerin üzerindeki toplumsallık anlaşılamadığı için kişilikler de tam oturmuyor. Bu yüzden diğer plan diyorum, belki paralel plan da denilebilir. Yani toplumsallığın eklektik olarak romana girmemesi gerekiyor, romanda hissedilmesi gerekiyor. Burada bence önemli bir nokta da izlenecek toplumsallığın anlatıldığı güne değil, öncesindeki sürece ait olması. Çünkü geçmiş dönemin izleri kişiler üzerinde belirleyici olmuştur, o anda yaşananlar değil.(4) Durgun Don’un bu söylediklerimin dünya edebiyatındaki en iyi örneklerinden birisi olduğunu rahatlıkla görebiliyorum. Bir taraftan gelişmeyi gösterirken diğer taraftan gerilemeyi, bir taraftan birliği, diğer taraftan yalnızlığı ustaca aktarıyor Şolohov. Öyle ki kimi yerlerde bir ayrıntı ile bir kişiyi, bir süreci anlatıyor.

İyi bir romanda mekân da çok önemlidir(5); iyi bir İstanbul romanı Ankara’da geçemez. Kitapta da olaylar Don’un tanıklığında sürüyor, açıkça kişileri belirliyor. Don bu noktadan itibaren artık fonda bir unsur değil, belki bir roman kahramanı hatta belki de romanın benim-sizin gibi bir okuru oluyor.

Durgun Don’un en önemli özelliklerinden birisi de Rus roman geleneğini Sovyet romanına bağlamasıdır bence. Yani, Tolstoy’u Gorki’ye bağlayan romandır Durgun Don. Daha önce yazdığım gibi(6) bu “geçiş” veya “akımları bağlayan” romanlar, bence başyapıtlardır: Hem sınıflamalara hapsolmadıkları için hem de bir yenilik getirdikleri için.

Sürükleyicilik konusunda zaten söylenecek fazla bir söz yok çünkü yazıldığından beri tüm dünyada sürekli basılan ve okunan dört ciltlik kaç roman var ki?

Evet; etkili dramatik kurgu, olağanüstü doğa anlatımları, mekânın belirleyici etkisi, toplumsal yaşamdan kopmadan yaratıcı bir yapı, sürükleyici bir anlatı, akılda kalıcı kişilikler… Hepsi var bu “geçiş” romanında. Bunların hepsi önemli. Önemli ama yetmez. Durgun Don’u yazmak için Şolohov olmak gerekir: Yetenek böyle bir şey işte.

Teşekkürler Şilan Geçgel ve hatta Ertuğrul Özkök. Sayenizde Durgun Don’u 45 yıl sonra yeniden okudum.

(1)https://ilerihaber.org/yazar/kitap-yazilari-konusu-88861.html

(2)https://ilerihaber.org/icerik/devrime-yuruyenlere-ilham-kaynagi-durgun-don-83641.html

(3)https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ertugrul-ozkok/bugun-ayaktaysa-kendisi-ve-bu-iki-insan-sayesinde-41714127

(4)https://ilerihaber.org/yazar/iyi-roman-kotu-roman-89744.html

(5)https://ilerihaber.org/yazar/iyi-romanin-pesinde-117728.html

(6)https://ilerihaber.org/yazar/akimlari-baglayan-romanlar-115816.html

KÜNYE:

-Durgun Don. Mihail Aleksandroviç Şolohov. Daha önce çeşitli yayınevlerinden basıldı ama kitapçılarda 4 cilt takım olarak Yordam Kitap baskısı var. Etiket fiyatı 120 TL.