Kimi faktörlerden bahsetmek istiyorum. Bunlar, doğrudan teorik veya siyasi sonuçlar olarak okunmamalı. Bunlar varacağımız kimi sonuçlara giderken atlamamamız, hesaba katmamız gereken olgular:
Son bir buçuk yıl içinde dünyanın en güvenli yatırım aracı sayılan ABD’nin on yıl vadeli hazine tahvilinin, yıllık getirisi yüzde 3'ten yüzde 2'ye düştü. Güvenli faiz oranı, aynı zamanda sermayenin alternatif maliyetini de yansıtıyor ve sermaye getirilerindeki yani kâr oranlarındaki azalış trendinin hızlandığına işaret ediyor. Tekelleşme hızlı olduğu ve gözler tekel bilançolarında olduğu için ortalama kâr oranının ne kadar vahim bir şekilde gerilediği gözlerden kaçıyor.
2007-2008 krizinden bu yana artma eğilimi gösteren tekel kârları, özellikle mali tekellerin öncülüğünde 2013 sonrasında yavaşlama-durgunluk dönemine girdi. Apple gibi bir devin hisse fiyatı, vardığı astronomik zirveden neredeyse yarıya inmiş durumda.
Zaten büyük bir hammadde ve sermaye tüketicisi olan Çin, 2008 yılı sonrası giriştiği muazzam altyapı yatırımları hamlesi sayesinde özellikle hammadde ihracatçısı ülkeler için en büyük alıcı haline geldi. Örneğin dünyada üretilen alüminyumun yüzde 48'ini tek başına Çin tüketiyor, tam 35 ülkenin ihracatının en az yüzde 15'i Çin'e yapılmakta...
Çin'in kentleşme dinamiklerini soğurması ve kapitalizmin pazar sorunlarına çare olması bakımından en az yüzde 7 büyümeye ihtiyacı var. Tarımdan kopan ve kentlere yığılan nüfus başka türlü açlık ve sefalete mahkum kalacak.
Güncel tahminler ise büyüme rakamının yüzde beşe, hatta beşin altına doğru yavaşlama ihtimalini yüksek gösteriyor. Çin merkez bankası bu yıl içinde üst üste beş kez faizleri ve bankaların zorunlu karşılık oranlarını düşürdüğü halde büyüme yavaşlaması sorununa çare olamadı. Ülkenin bankacılık sistemi, özellikle yerel yönetimlerin karşılıksız kalan aşırı borçlanmaları nedeniyle üretime kaynak sağlamakta güçlük çekiyor. Çin fabrika aktivitesi göstergesi, son altı yılın en düşük noktasına geriledi.
2015 Haziran ayından önceki son bir yıllık zaman zarfında tam yüzde 160 artan Çin borsası, Haziran ortasından bu yana bu artışın üçte ikisinden fazlasını geri vererek tam anlamıyla çöktü. Bu çöküntü, gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akışına da büyük darbe vurdu. Çin hükümeti kendi yarattığı borsa balonunun patlamasının ardında komplo arayan davranışlarla paniği artırdı. Şirket değeri olarak Uzakdoğu'da yaklaşık 4,5 trilyon dolarlık varlık buharlaşmış oldu.
Gelişkin kapitalist ülkelerde imalat sanayinde yapısal dönüşüm var. ABD ve Almanya, imalatta 1960'lardaki altın çağlarına geri dönmekteler. Bu durum Türkiye gibi ülkelerin ihraç pazarlarında ciddi ve süreklileşmiş bir daralma yaratıyor. İmalat sanayiinde yeterli yatırımı yapamayan kapitalist ülkenin küme düşme süreci ciddi bir şekilde hızlanmış görünüyor.
Sert düşen petrol ve emtia fiyatları, değer aktarımı ve paylaşımında ciddi değişikliklere yol açmakta. Ülkeler bazında Rusya, Venezuela ve Arap ülkelerinin bütçeleri sarsılır ve krize doğru yuvarlanırken Avrupa ve Uzakdoğu ülkeleri maliyetlerini hızla düşürmekteler. Burada ABD'nin ısrarla enerji üretiminde kendine yeterli hale gelme politikalarını sürdürdüğünü not etmek gerekiyor.
Petrol fiyatınının varil başı 50 doların altına gelmesi ve Çin sarsıntısı sonrası ABD merkez bankası FED yeniden faiz artırma planlarını ertelemek zorunda kaldı. Büyük ihtimalle 2016 yılından önce faiz artıramayacak olan ABD, yine de "evine dönen" büyük bir sermaye akımıyla karşı karşıya bulunuyor.
Yedi yıldır süren parasal gevşetme politikaları, "bedava para" atmosferi yaratarak hem yatırım eğilimini baltalıyor, hem tekelleşmeyi hızlandırıyor, hem de finansal şişme yaratarak son günlerde şahit olduğumuz "kara pazartesi" sendromunu besliyor. Mantıksız yükselen malî enstrümanlar, bir noktada büyük fonların aynı anda otomatik satışa geçmesiyle büyük çalkalanmalar yaratabiliyor.
Türkiye, böyle bir dünyanın en zayıf halkaları listesinde ezbere ilk beşte sayılan bir ülke olarak enflasyon-durgunluk sarmalına mahkum. Sokaklarındaki başa çıkılamayan yoksulluk büyüme eğiliminde. Bu sarmalın esas önemli yanı, ara şokların şiddetinden daha ziyade, dibi bulmamızın çok uzun süreceği bir dönem yaratmakta oluşu.
Türkiye'deki ekonomik aktörler, ara şoklara çoğunlukla hazırlıklı olmakla birlikte uzun yıllara yayılan durgunluk ortamına alışık değil. Hele de bunun yanına upuzun bir gayrımenkul inişi eklenirse...