Dünden bugüne idam çığırtkanlığı

18.07.2016 RTE: "Meclisten idam kararı çıkarsa ben bunu onaylayacağım." 

09.05.2017 Bahçeli: "İdam cezasını Tbmm'ye getirin." 

01.08.2018 RTE: "Benim gönlüm idamdan yana parlamentodan çıksın onaylarım." 

29.08.2019 RTE: "Parlamento karar verirse kesinlikle onaylarım." 

02.09.2020 Bahçeli: " İdam cezası mevzuata alınmalı.." 

Cumhur ittifakının iki lideri yıllık olağan idam çağrılarına ara vermeden devam ediyor.

Ülkemizde 1984 yılından itibaren infaz edilmeyen ölüm cezaları 2004 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle birlikte yürürlükten kaldırıldı. 

Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) ek 13 nolu protokolü ve BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin ek 2 nolu protokolü ile ölüm cezaları yasaklanmıştır. Yürürlükte bulunan gerek ulusal gerek uluslar arası mevzuat uyarınca ölüm cezasının yeniden yürürlüğe girmesi ve uygulanması mümkün değil. 

Ölüm cezasının hukuki boyutu bir yana, gelinen nokta itibariyle insanlığın verdiği büyük mücadeleler sonucunda ortadan kaldırılmış olan idam cezasının yeniden tartışmaya açılması dahi tarihsel olarak ciddi bir geriye gidişe işaret etmektedir. 

En temel insan hakkı olan yaşam hakkının yargı kararı ve meclis iradesiyle ortadan kaldırılmasının savunulabilir hiçbir yanı bulunmamaktadır. İktidarın gerici politikalarından kaynaklanan sorunların yargı sisteminin köklü sorunlarıyla birleşerek daha da derinleşmesi yurttaşların adalet duygusunun zedelenmesine yol açıyor. 

Adaletin bir türlü tecelli etmemesi mevcut ceza infaz sisteminin sorgulanmasına yol açmakta, idam tartışmaları tam da bu noktada bilinçli şekilde ortaya atılmaktadır.

İdam tartışmaları bağlamında öncelikle adalet kavramının içeriğine dair bir yaklaşım sorununu ortaya koymak gerekiyor. Adaleti, bir intikam aracı olarak görmenin uzantısı olarak sürekli gündeme getirilen idam tartışmalarına sadece bu nedenle bile karşı çıkılmalıdır. Adalet asla bir intikam aracı olarak görülmemeli ve bu yaklaşım amasız fakatsız şekilde toptan reddedilmelidir. 

Adaletin tek amacı suç işleyen kişiyi cezalandırarak yaptığı eylemden dolayı pişman olmasını sağlamak değildir. Suçlar ve ceza yaptırımları kişisel değil kamusal nitelikli kavramlar olup, yalnızca suç işleyen ve suçtan bizzat mağdur olan kişileri değil tüm yurttaşları ve toplumsal yaşamı ilgilendiren düzenlemelerdir. 

Suç işleyen kişilere verilen cezaların yetersizliği, cezalarda yapılan keyfi indirimler ve yap boz tahtasına dönen infaz sistemi nedeniyle suçlu kişilerin kısa sürede serbest kalmasının toplumda yarattığı rahatsızlıklar ölüm cezasını meşrulaştırmaya zemin olarak kullanılmak istenmekte.

Adalet, bir intikam aracı olmayıp kişiler arasında yaşanan sorunların ve yurttaşların kendi "adaletlerini" sağlamasının önüne geçmek için tarih içerisinde gelişmiş bir kavramdır. Bu kavramla kamusal güç tarafından belirli kurallar çerçevesinde suç işleyen kişilerin uygun yaptırımlarla ıslah edilmesi, mağduriyetlerin giderilmesi ve toplumsal yaşamın bozulmasının engellenmesi amaçlanmalıdır. 

Tartışmaların merkezinde duran sorunlardan bir diğeri ise idam cezasına karşı çıkanların mevcut sistemin savunusunu yapan pozisyona itilmeye çalışılmasıdır. İdam cezasını savunanların varolan yargı sisteminin yaratıcısı ve sorumluları, karşı çıkanların ise on yıllardır hukuksuzluklara karşı mücadele verenler olması şaşırtıcı olmadığı gibi çelişkili de değildir. Eşitliği, özgürlüğü, adaleti ve yaşam hakkını savunanların, bazı kişiler için değil tüm yurttaşların yaşam hakkına sahip çıkarak idam cezasına itirazları hem ilkesel hem de siyasal bir tutumdur. 

Yaşanan adaletsizliklerin ve idam cezası yerine etkin ve adil yargılama, ceza infaz sisteminin işlevli hale getirilmesi, siyasi rant uğruna yargı paketleriyle sürekli ve sadece adli suçluları tahliye etmeye yönelik düzenlemelerin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Yargı mekanizmasına yönelik siyasi iktidarın müdahale ve baskıları sona ermeli, yargı içerisindeki gerici cemaat/tarikat örgütlenmelerine son verilmeli, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanmalıdır. 

Bugün idam çığırtkanlığı yapanlar iktidarları boyunca her türlü muhalif özneyi gözaltı, tutuklama, hapis cezalarıyla korkutmaya çalışanlardır. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın idam edilmesi için mecliste 3’e 3 diye bağıran Demirellerin, Türkeşlerin ve 17 yaşında Erdal Eren’in asılmasını sağlayan Kenan Evrenlerin mirasçıları olan iktidar sahipleridir.