Dört gösterge ile panoramik Türkiye ekonomisi turu

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’in 1 Mart 2021 Pazartesi günü 2020 yılı Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) büyüme rakamlarını açıklamasıyla birlikte, 2020 yılının fotoğrafını çekmemizi ve Türkiye ekonomisinde son dönem gelişmeleri değerlendirmemizi sağlayacak temel göstergeler de yayımlanmış oldu. Ekonomide ne olup bittiğini anlamak için GSYİH büyümesi, enflasyon, işsizlik oranı ve sanayi üretim endeksi (SÜE) gibi göstergeleri kullanacağız. Bu sayede Türkiye ekonomisinin şifrelerini çözmeye çalışacağız.

BÜYÜDÜK AMA KİMSE BÜYÜDÜĞÜMÜZÜ HİSSEDEMEDİ!

TÜİK tarafından açıklanan en son büyüme rakamları, Türkiye ekonomisinin 2020 yılının son çeyreğinde %5,9 ve 2020 yılının tamamında ise %1,8 oranında büyüdüğünü gösterdi. Bu büyümede etkili olan sektör sanayi sektörü oldu. Öyle ki, sanayi sektörü 2020 yılının son çeyreğinde %10,30 oranında büyüyerek, büyümede lokomotif görevi gördü. %5,9 oranındaki büyümeye 1,98 puanlık katkı verdi. Sanayi sektörü 2020 yılının tamamında %2,03 oranında büyümüş oldu.

En büyük sürprizi de tarım sektörü yaptı! Tarım sektörü 2020 yılının son çeyreğinde %4 oranında büyüyerek, bu çeyrek büyümesine 0,21 puanlık katkı yaptı. Her türlü ayrımcılığa ve kötü muameleye tabi tutulan ve ucuz ithalat sopasıyla terbiye edilmeye çalışılan köylümüz, kendine yakışanı yaptı! Buna karşılık, ‘halkımızın ve siyasetin gözdesi’ inşaat sektörü yüzümüzü kara çıkardı. Krediyle pompalanan üçüncü çeyrek büyümesinin aksine, dördüncü çeyrekte bu sektör %12,5 daralma gösterdi. Sektör %12,5 oranında daralma göstermekle kalmadı, aynı zamanda büyümeyi 0,76 puan azalttı.

Pandeminin bahtsız sektörü hizmet sektörü ise tüm olumsuzluklara ve ayrımcılığa tabi tutulmasına rağmen %4,6 oranında büyüyerek ekonomiye 1,11 puanlık katkı yaptı. Üçüncü çeyrekte uygulanan düşük faiz politikası ve teşviklerle ‘mucizeler yaratan’ ve %41,1 oranında büyüyen finans sektörü, uygulamaya konulan sıkılaştırma önlemlerinden olumsuz yönde nasibini alarak, yılın son çeyreğinde ancak %9,2 oranında büyüyebildi. Buna karşılık finans sektörü yılın tamamında %22,4 oranında büyüyerek 2020 yılı büyümesine önemli katkı verdi. Pandemi ile birlikte cazibesi artan bilgi-iletişim sektörü son çeyrekte %15,1 büyüdü. Sektörün büyümeye katkısı 0,53 puan oldu. Büyümeye katkı veren diğer sektörler ise gayrimenkul sektörü ile kamu yönetimi oldu. Gayrimenkul sektörü son çeyrekte %2,9 büyürken, kamu yönetimi büyümesi %6,2 oldu. İdari destek ve hizmet faaliyetleri ise büyümeyi olumsuz yönde etkiledi.

Üretim yönünde bu gelişmeler yaşanırken, harcamalar yönünde ise yine bildik tablo ortaya çıktı. Yurttaşlarımız, yurttaşlık görevlerini layıkıyla yerine getirdiler ve yılın son çeyreğinde tüketimlerini %8,2 oranında artırdılar. Böylelikle son çeyrek büyümesi olan %5,9’un nerdeyse %80’lik kısmı bizim tüketimimiz sayesinde gerçekleşti. Sadece yurttaşlarımız tüketmedi. Devlet de ‘benim neyim eksik’ diyerek o da tüketme yarışına girdi ve son çeyrekte tüketimini %6,6 oranında artırdı. Neyse ki, verilmiş sadakamız varmış, yatırımlar kıpırdadı ve %10,3 oranında arttı. Özellikle makine ve teçhizat yatırımlarındaki %38,7’lik artış hem ilerisi için umut verdi hem de inşaat yatırımlarında son çeyrekte ortaya çıkan %14,7 oranındaki daralmanın olumsuz etkisini bertaraf etti.  

Ne yaparsak yapalım, ihracat ve ithalat farkından oluşan net ihracatın büyümeyi azaltıcı etkisinin önüne geçemiyoruz. Net ihracat yine yapacağını yaptı. İthalat son çeyrekte %2,5 arttı ve büyümeyi 0,61 puan azalttı. İthalat artışı yanında ihracattaki azalma da büyüme üzerinde olumsuz etki yaptı. 2020 yılında ihracatımız %15,4 azaldı. Stokların azalması ile büyüme 1,9 puan daha az gerçekleşti.  

PEKİ BÜYÜDÜK DE NE OLDU?

Ne olduğunu ben size söyleyeyim: 2019’da 760 milyar dolar olan GSYİH, 2020’de 717 milyar dolara düştü. 2019 yılında 9,656 ABD doları olan kişi başına GSYİH 8,599 ABD dolarına düştü. Yani yaklaşık olarak bir yılda 610 ABD doları azaldı. Unutmayalım ki aynı rakam 2013 yılında 12,480 ABD doları idi. Daha vahim olanı, 2020 yılı kişi başına GSYİH’nın 2004 yılı rakamının bile gerisinde kalmasıdır. Yani işin özü, az ve uz gitmişiz!

Doğaldır ki, beklentilerin altında gerçekleşen GSYİH’nin ABD doları değeri, Türkiye’nin bazı kritik oranlarının artmasına neden oldu. Örneğin, Orta Vadeli Program’da (OVP) öngörülen cari açık/GSYİH oranı %3,5 iken, düşen milli gelirle birlikte bu oran %5,1’e yükseldi. Benzer biçimde, OVP’de hedeflenen %2,9’luk bütçe açığı milli gelir oranı yaklaşık %3,4 oldu. Yani sözün kısası, hem bu %1,8’lik büyümenin inandırıcılığı konusundaki tereddütler (örneğin büyük oranda kapanma söz konusu iken hizmetler sektörünün büyümesi ve istihdamın azaldığı ve kapasite kullanım oranının artmadığı bir yılda sanayinin büyümede lokomotif sektör olması gibi); hem de milli gelirin düşen ABD doları değeri nedenleriyle Türkiye ekonomisi ile ilgili beklentiler olumsuzlaşmakta ve kırılganlık göstergeleri daha da kötüleşmektedir.

ENFLASYON SON 1,5 YILIN ZİRVESİNDE!

TÜİK tarafından yayımlanan son enflasyon rakamlarına göre enflasyon oranı Şubat ayında beklentilerin üzerinde artarak son 1,5 yılın zirvesini gördü. Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) aylık % 0,91 artarken, yıllık enflasyon yüzde 15,61'e çıktı. Üretici fiyatlarında yıllık artış ise %27 oldu. Enflasyon epeydir artıyor ve artmaya devam edecek. Beklentiler bir sonraki ay da tepe yapacağı yönünde. Daha da kaygı uyandıranı, üretici fiyatları ile tüketici fiyatları arasındaki makas, üretici fiyatları lehine artarak enflasyon beklentilerinin artmasına da neden olmaktadır. Ayrıca, para politikası uygulaması açısından esas alınan enflasyon oranı olan çekirdek enflasyondaki artış tedirgin edici düzeydedir.

Çekirdek enflasyon ölçüsü olarak kullanılan C-Endeksi yıllık bazda %16,21 artış ile manşet enflasyonunun üzerinde artmıştır. Benzer biçimde bir diğer özel kapsamlı TÜFE göstergesi olan B-Endeksi de yıllık %16,92 ve aylık olarak %0,79 artmıştır. Öyle ki, işlenmemiş gıda ürünleri, enerji, alkollü içkiler ve tütün ile altın hariç TÜFE, Şubat ayında bir önceki aya göre %0,79 ve bir önceki yılın Şubat ayına göre %16,92 ve on iki aylık ortalamalarda ise %12,75 artmıştır.

SEN ESAS İŞSİZLİK ORANINA DEĞİL DE İSTİHDAM KAYIPLARINA BAK!

TÜİK’e göre pandemi döneminde bile işsizlik oranımız azalıyor. TÜİK, işsiz sayısının 2020 yılı Kasım döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 303 bin kişi azalarak 4 milyon 5 bin kişi olduğunu ve işsizlik oranının da 0,4 puanlık azalış ile %12,9 oranında gerçekleştiğini iddia etmektedir. Öte yandan aynı TÜİK verileri istihdam edilenlerin sayısının da bir önceki yılın aynı dönemine göre 1 milyon 103 bin kişi azaldığını ve iş bulma ümidi olmayanların sayısının ise 1 milyon 674 bine çıktığını söylüyor. Yani TÜİK’e göre işsizliğin azaldığı bir dönemde hem istihdam edilenlerin sayısı azalıyor hem iş bulma ümidini kaybederek iş aramayı bırakanların sayısı artıyor hem de işgücüne katılma oranı düşüyor! Anlaşılan işsizlik oranını düşürmek için, tek yol ‘işsize işsiz dememekten’ geçiyor. Ayrıca diğer iki önemli işgücü piyasa göstergesi olan istihdam oranı ile işgücüne katılma oranlarını da sadece ‘aksesuar’ olsun diye hesaplıyor! Anlayan bana da anlatsın lütfen!

SANAYİ ÜRETİMİ ARTMAKTA AMA İMALAT PMI GERİLEMEYE BAŞLADI!

Bütün bu olumsuzluklar içinde belki de tek umut ışığını sanayi üretimi saçıyor! Büyümenin öncü göstergesi olarak kabul edilen sanayi üretimine ilişkin TÜİK’in yayımladığı 12 Şubat 2021 tarihli 2020 yılı Aralık ayı rakamları, sanayi üretiminin 2020 yılında %9 oranında arttığını göstermektedir. Ancak bu artışın kalıcı olduğu konusunda güçlü kaygılar vardır. En önemlisi sanayi üretiminin öncü göstergesi olarak kabul edilen imalat sanayi satın alma yöneticileri endeksi olarak adlandırılan ve kısaca PMI olarak bilinen endeksin Şubat değeri bize kötü sinyaller vermektedir. Türkiye imalat sanayi satın alma yöneticileri endeksi, Şubat ayında, Ocak ayı değeri olan 54,4’ten 51,7’ye gerilemiştir. Bu gerilemeye karşın PMI değeri eşik değeri olan 50’nin halen üzerindedir ve sektörde büyümenin zayıf da olsa devam ettiğini göstermektedir. Yeni siparişlerin Şubat ayında daraldığını ve üretimin sınırlı arttığını da unutmamak gerekir. Kredi büyümesiyle şişirilen iç talep artışı çekişli sanayi üretimi artışlarının da, sıkılaştırma politikaları sonrası düşeceğini beklemek çok da mantıksız olmayacaktır.  

Görüldüğü gibi büyüyoruz ama enflasyon yaratarak büyüyoruz.

*

Büyüyoruz ama artan enflasyonun döviz kurunu artırdığını, bunun tekrar enflasyonu beslediğini ve bunun da eninde sonunda faiz artışı ile sonuçlandığını bilmiyoruz!

*

Büyüyoruz ama artan enflasyonla birlikte finans kapitale ‘şirinlik yapmak için’ faizi sürekli artırmak zorunda kalıyoruz!

*

Büyüyoruz ama istihdam yaratamadan büyüyoruz.

*

Büyüyoruz ama kişi başına milli gelirimiz azalıyor!

*

Büyüyoruz ama cari açık ile bütçe açığının milli gelir oranları artıyor.

*

Büyüyoruz ama bu büyümenin bu enflasyon, bu faiz ve bu işsizlikle sürdürülemez olduğunu anlamıyoruz!

*

Büyüyoruz ama büyümenin kaynağında kredi artışına dayalı yatırım ve tüketim artışı olduğunu bilmiyoruz! Büyüyoruz ama büyümeyi şişiren, hormonlu hale getiren, ‘zehirli’ dedirten dayanıklı tüketim malları talebinin eninde sonunda hız keseceğini bilmiyoruz!

*

Büyüyoruz ama Türkiye’nin sürdürülebilir bir büyüme sürecine gereksinim duyduğunu ve bunun da %5’in altına inmeyecek bir büyüme olduğunu bilmiyoruz!

*

Büyüyoruz ama kredi risk primimiz halen 301 ve hâlâ yabancı sermayeyi cezbedecek düzey olan 150’li seviyelerin çok üstünde!

*

Büyüyoruz ama ulusal paramız sürekli değer kaybediyor!

*

Büyüyoruz ama yabancı sermaye ülkeyi terk ediyor!

*

Büyüyoruz ama sağlıklı büyümenin düşük faiz, düşük işsizlik oranı ve düşük enflasyonla mümkün olacağını bilmiyoruz! 

*

Büyüyoruz ama, kimseyi büyüdüğümüze ikna edemiyoruz!

*

Büyüyoruz ama kimseye güven aşılayamıyoruz!

*

Büyüyoruz ama artan güvensizliğin bize yüksek faiz olarak geri döndüğünü bilmiyoruz!