Doğu Avrupa’da 'Rusçuluk'
24-01-2017 05:15

Özgür Dirim Özkan
Rusya, Kanada ve Meksika’da askeri üsler açıp buradaki üslere askeri yığınak yapmaya kalksaydı ABD’nin buna tepkisi ne olurdu? Ya da OrtadoÄŸu’daki İslamcı otokratik rejimleri açıktan açığa destekleyip bölgedeki cihatçı örgütlere de silah yardımında bulunsaydı AB’nin buna tepkisi ne olurdu? Peki DoÄŸu Avrupa’da ki gerici-popülistler hükümetlere destek verirse buna bizim tepkimiz ne olur?
Öncelikle bir noktaya dikkat çekmek gerekiyor. Nasıl ki, Ocak 1991’de Körfez Savaşı’na karşı çıktığımızda Saddamcı, 2011’de Libya’da da Kaddafici olmadıysak, 2017’de de taraflardan birini daha haklı bulduÄŸumuz için de Esadcı ya da Putinci olmayız. Bununla birlikte, Ekim Devrimi ve sonrasında Sovyet deneyimi ile ilgili bu kadar haşır neÅŸir olduktan sonra, hatta telaffuzu o kadar zor olmasına raÄŸmen düzinelerce ismi ezberimizden bile sayabiliyorken, 1991’den bu yana Rusya siyasetine sadece dış politika ekseninden odaklanmak memleket solunun en büyük eksikliklerinden biri. Bir ülkenin dış ve iç politikasını birlikte ele almadığımız zaman yapılan deÄŸerlendirmelerin de hata barındırması olası. 2002 yılından bu yana yurtdışındaki solcuların Türkiye, AKP ve RTE hakkındaki yanılgılarının arkasında yatan en önemli etken, deÄŸerlendirmelerin sadece Türk dış politikası ile hatta Türk dış politikasının hamasi söylemlerle ÅŸekillendirilmiÅŸ palavraları ile sınırlı kalmış olması.
Bu baÄŸlamda, Rusya’nın iç politikası, Rusya’daki sınıf siyasetini odaÄŸa alan Rusya ve Putin deÄŸerlendirmeleriyle bir arada masaya yatırıldığında kesinlikle daha saÄŸlıklı olacaktır.
DoÄŸu Avrupa’da dış politika ve iç politika birbirlerini bire bir etkileme gücüne sahip.
1991 yılında SSCB’nin dağılmasıyla birlikte NATO ve AB’nin DoÄŸu Avrupa’ya yayılmasının önünde hiçbir güç bulunmuyordu. Putin 31 Aralık 1999’da Boris Yeltsin tarafından baÅŸbakanlık görevine getirilene kadar…
Liberalizm artık Rusya’da popülerliÄŸini kaybetmiÅŸ, anketler SSCB’ye olan özlemin oldukça yaygın olduÄŸunu gösteriyordu ve RFKP iktidara giderek yakınlaşıyordu. Putin RFKP’nin önünü kesebilmek için biçilmiÅŸ kaftandı: Eski Sovyet deÄŸerlerine sadık, Yeltsin gibi bir zibidiye benzemeyen bir mizaca sahipti. Nitekim ilk seçimde RFKP’nin %30 oyuna karşılık %52 oyla iktidardaki yerini pekiÅŸtirdi. RFKP yerine Putin’in kazanması NATO’yu rahatlatmıştı. Fakat devamında iÅŸler NATO’nun beklediÄŸi gibi geliÅŸmedi.
NATO ve Rusya arasında milenyumun başından bu yana artan gerilim 2014 yılında Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesiyle en üst seviyeye çıktı ve Rusya’ya çok ciddi yaptırımlar uygulanmaya baÅŸlandı. Bu yaptırımlar elbette ki en çok da Batı yanlısı olmalarına raÄŸmen Rusya ile ticaret yaparak ekonomilerini ayakta tutan, dahası Batı yanlısı politikalarla halklarına bekledikleri refahı veremeyen DoÄŸu Avrupa ülkelerini vurdu. Ukrayna’daki siyasî krizle birlikte DoÄŸu Avrupa’yı Rusya’ya karşı daha sert bir politika izlemeye zorlayan NATO’nun bu baskısının son dönemde ters teptiÄŸini söyleyebiliriz. DoÄŸu Avrupalı liderler Rusya ile daha dengeli bir siyaset izlenmesi taraftarı. Fakat “Ya benimsin ya da kara toprağın” diyen emperyalizm, denge politikasını “Rus yanlısı” olarak etiketlemekten geri durmuyor.
GeçtiÄŸimiz yılın sonu ve bu yılın ilk ayı DoÄŸu Avrupa’da dengelerin iyiden iyiye deÄŸiÅŸtiÄŸini gösteriyor. Özellikle Trump’ın ABD seçimlerini kazanmasıyla birlikte, DoÄŸu Avrupa’daki, saÄŸ-popülist, liberalizm karşıtı cephe elini güçlendirmiÅŸ durumda. Rusya ile Kuzey Atlantik cephesi çatışmasının uzun zamandır DoÄŸu Avrupa’da sadece dış politikanın deÄŸil, iç politikanın belirlenmesinde de etkili olduÄŸuna iki sene önce bu sayfalarda yer vermiÅŸtik. Fakat bu etkinin iç siyasete etkisi çoÄŸu zaman gerici ve hatta ırkçı bir popülizmde ifadesini buluyor. Macaristan’da Orban, Makedonya’da Gruevski örneklerinde gördüÄŸümüz gibi.
Uzun zamandır RTE benzeri bir siyasî tarz izlemesiyle bilinen Macaristan baÅŸbakanı Viktor Orban ve aşırı milliyetçi Makedon lider Nikola Gruevski geçtiÄŸimiz hafta liberalizmin simgesel karakteri Soros’u sıkıştırmaya karar verdiler. Soros’un memleketi Macaristan’da, Soros’un desteklediÄŸi STÖ’ler ciddi siyasî ve malî takibe alındı. Orban, bu STÖ’lerin yakın zamanda Macaristan’daki faaliyetlerinin sona ereceÄŸini açıkladı. Makedonya’da da Gruevski benzer bir açıklamada bulundu.
Soros’un beslediÄŸi STÖ’lerin faaliyetlerinin yasaklanması kuÅŸkusuz ki hayırlıdır, fakat Orban’ın ya da Gruevski’nin liberalizme karşı geliÅŸtirdiÄŸi popülist reflekslerin, iÅŸçi sınıfının demokratik hak ve taleplerine karşı da, hatta daha da üst perdeden göstermekten çekinmediÄŸi dikkatlerden kaçırmamalı.
DoÄŸu Avrupa’da yakın zamanda AB yanlılarını iktidara getiren ülkelerde son seçimlerde önemli deÄŸiÅŸiklikler oldu. Moldova’daki seçimleri iki sene önce kaybeden MCKP (Moldova Cumhuriyeti Komünistler Partisi) iki sene sonra yolsuzluÄŸa batmış saÄŸ-liberal hükümetten iktidarı yeniden aldı. Yakın zamanda Moldova’da yapılan bir kamuoyu yoklaması bu deÄŸiÅŸikliÄŸin baÅŸka emarelerini de önümüze seriyor: Yapılan araÅŸtırmaya göre Moldova halkının %66,6’sı Putin’e güveniyor. Bu oran Obama için ise %22,1.
Rüzgârı arkasına alanlar, almaya çalışanlar sadece Orban ya da Gruevski gibi saÄŸcı popülistler ya da eski komünistler deÄŸil. Kabelerini Brüksel olarak belirleyen DoÄŸu Avrupalı sosyal demokratlar da nicedir Rusya ile dengeli bir dış siyaseti savunuyorlar. Çekya ve Avusturya bu denge siyasetinin bayraktarlığını yapıyorlardı. Buna Bulgaristan ve Romanya da katıldı.
Bulgaristan’daki son cumhurbaÅŸkanlığı seçimlerinde Bulgaristan Sosyalist Partisi’nin de desteklediÄŸi eski hava kuvvetleri komutanı bağımsız aday Rumen Radev seçimin galibi oldu. Rusya ile daha yakın iliÅŸkiler kurulacağının sinyalini seçim kampanyası sırasında vermiÅŸti. 2007’den bu yana AB üyesi olan Bulgaristan’da nüfusun yaklaşık üçte biri temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor.
Bir diÄŸer AB üyesi Romanya’da da Rusya ile daha dengeli bir politika izlemeye kararlı olan Liviu Dragnea baÅŸkanlığındaki sosyal demokratlar %20 oy alan en yakın rakibi liberal parti karşısında %46’lık ezici bir oy farkıyla iktidarda kaldı. Onca yolsuzluÄŸa raÄŸmen. Her ne kadar Rusya ile dengeli bir siyaset izlemeye kararlı olsa da, Dragnea konuyla ilgili olarak mikrofon başına her geçiÅŸinde “Avrupa deÄŸerleri”nden asla sapmayacaklarını da ekliyor.
Polonya ise bildiÄŸiniz gibi. SaÄŸcısı da, solcusu da Rusya karşıtı. Yayından kopmuÅŸ bir muhafazakârlıkla uÄŸraşıyorlar.
Rusya ister eski komünist olsun, ister aşırı saÄŸcı, kendisiyle dengeli bir iliÅŸki kurmak isteyen bütün ülkelere “ne olursan ol yine gel” diyor. Mevlana’ya aÅŸkından dolayı deÄŸil, NATO tarafından kuÅŸatılmış olmanın dayattığı pragmatist bir dış politika izleme zorunluluÄŸundan. Bu politika yakından izlenmeli, fakat her zaman kuÅŸkuyla takip edilmeli, Rusya’nın dış politikasındaki NATO karşıtlığı, iç politikasında iÅŸçi sınıfına karşı takındığı tutumla birlikte ele alınmalı.
Özgür Dirim Özkan’ın İleri Portal’dan önce yayınlanan yazıları için:
http://yugoslavyayazilari.blogspot.com.tr/
Bazı yazıların İngilizce çevirileri için:
http://lettersfromyugoslavia.blogspot.com.tr/