Doğamız için mücadele edecek miyiz?

Kapitalist insan yaşamının doğaya saldırısı devam ediyor. Doğadaki her şeyi alınıp satılabilecek bir meta olarak görüyorlar. Kapitalizme ayak uydurdukça, doğa ile bir savaş halindeyiz. Umarım bu savaşı kaybederiz. İnsan, doğada her şeyin kendisi için var edildiğine inandırılmış. Doğal varlıklar ve güzellikler insanoğlunun devamlılığı için tanrı tarafından insanın hizmetine sunulmuş gibi anlatılıyor. Bütün hikayeyi bunun üzerine kuruyorlar. Ve tanrının eninde sonunda insanın aleyhine olabilecek bütün olumsuzluklara karşı insanlığı koruyacağını savunuyorlar.

Son 20 yılda ülkemizde doğaya yapılan saldırıların, yaşam alanlarının yok edilmesinin bir kısım insan tarafından kabul görmesi bu inanç ve milliyetçi hezeyanlarla ülkenin kalkınmasının doğal varlıkları bir an önce ranta çevirmesinden geçtiği propagandası ile kabul gördü. Bu talan bağımsızlığın adımlarından biri olarak anlatıldı rant çevreleri tarafından. AKP iktidarı bu talanın tüm öğelerini taşıyor. Dinci, mukaddesatçı, milliyetçi, muhafazakar bir kimlik bu coğrafyanın talan edilmesinin önünü açabilecek en iyi yapıydı.

Bu kimlikle acımasızca ormana, suya, denizlere, yaylalara saldırdılar. Her akarsuyun üzerine enerji bağımsızlığı diyerek HES yaptılar. Bütün ormanları maden aramalarına ve taş ocaklarına açtılar, suyu alınır satılı ticari bir mal haline getirdiler. Canlı yaşamın devam etmesi için gerekli olan suya el koydular. Doğal yaşam alanlarında yaşayan tüm canlıların suya erişimini engellediler. TOKİ ile tarım arazilerini konut inşaatlarıyla yok ettiler. Şimdi sıra yaylarımıza geldi.

AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla Amasya, Bolu ve Trabzon'da 15 yaylanın statüsü kaldırıldı. Kararla birlikte yayla alanı olmaktan çıkarılan yerler imara açılabilecek. Listede dünyaca ünlü Trabzon'daki Hıdırnebi Yaylası ve Araklı’da daha önce turizm alanı statüsü verilen ve bu kararname ile o özelliği kaldırılan Yılantaşı yaylası da bulunuyor.

Söz konusu alanlar, 6831 sayılı Orman Kanununun 17’nci maddesine dayanarak 'yayla alanı' olmaktan çıkarıldı. Bu maddede şu ifadeler yer alıyor:

“Savunma, ulaşım, enerji, haberleşme, su, atık su, petrol, doğalgaz, altyapı, katı atık bertaraf ve düzenli depolama tesislerinin; baraj, gölet, sokak hayvanları bakımevi ve mezarlıkların; devlete ait sağlık, eğitim, adli hizmet ve spor tesisleri ile ceza infaz kurumlarının ve bunlarla ilgili her türlü yer ve binanın devlet ormanları üzerinde bulunması veya yapılmasında kamu yararı ve zaruret olması halinde, gerçek ve tüzel kişilere bedeli mukabilinde Çevre ve Orman Bakanlığınca izin verilebilir.”

Bu, düzenleme bu yayların bir şekilde imara açılıp rant politikalarına uygun bir şekilde talan edileceğinin düzenlemesidir. Halka anlatılan bölümü sadece buraların daha önce yapılan yapıların kanuni güvence altına alınacağı ve isteyenlerin burada imara uygun ev ve tesis yapabileceğidir. Ama düzenlemeyi iyi okuyunca durumun hiç de öyle olmadığı görülüyor.

Bu karar, mülkiyet değişimini esas alan imar değişikliği düzenlemesidir. Yani şirketler buralara talip olduklarında mülkiyet hakkı vatandaşın elinden alınıp şirketlere veya TOKİ ye verilebilecek bir uygulamadır.

Bu uygulama ile bu bölgede yaşayan vatandaşın yayla ile bağı kesilecek yayla kültürü ortadan kaldırılacak ve zaten çok az olan hayvancılık yok edilecektir. Uluslararası şirketler yerli işbirlikçileri ile daha önce yeşil yol dediğimiz proje ile yolları tamamlanan yaylalarımızı maden ve beton talanına açacaktır.

Suyumuzu, ormanlarımızı, yaşam alanlarımızı çalanlar şimdi de birer su deposu olan yaylalarımızı elimizden almaya çalışmaktadırlar. Bir an önce örgütlenip AKP’nin bu çevre ve insan düşmanı uygulamalarından biri olan bu kanuni düzenlemeye karşı çıkmalıyız.

Beceremezsek, yaşanabilecek bir yaşam alanımız kalmayacak ve gelecek nesillere geçmişten emanet aldığımız dünyayı, ihanet edilmiş bir dünya olarak teslim edeceğiz. Bu utanç da bize yetecektir.