Sanatsal ve kültürel yaşamı ile bilinen, moda ve lüksün dünya başkenti sayılan 'Işık Şehir' Paris; ekonomik ve politik merkezler arasında yer alır ve uluslararası taşımacılığın geçiş noktalarından birini oluşturur. Grande Arche, Zafer Anıtı, Şanzelize, Concorde Meydanı, Louvre Müzesi, Eyfel Kulesi, Moluen Rouge ve nice görkemli mekânlarıyla kültür, sanat, moda ve romantizm şehri Paris, gezmeye doyamayacağınız, aklınızı ve kalbinizi bırakacağınız bir yer. Değil mi ki Nazım’a da “Hangi şaraba benzer? / Paris. / İlk bardağı içersin / buruktur, / ikincide dumanı vurur başına, / üçüncüde mümkünü yok masadan kalkmanın. / Garson bir şişe daha getir! / Ve artık nerde olsan, nereye gitsen / Paris’in ayyaşısın iki gözüm,” dizelerini yazdırmıştır bu şehir.
Paris şehrinin özlü sözü "Il est battu par les flots sans être submergé" yani "Sallanır ama batmaz" şehrin armasındaki gemiyi anlatmak için kullanılır. Bu gemi Ortaçağ'da şehri yöneten güçlü "Gemiciler"in kurduğu birliği sembolize eder. Şehrin koruyucusu, V. yüzyılda Attila'yı şehri yıkmaması için ikna ettiğine inanılan Azize Geneviève'dir. Ne yazık ki Azize’nin ve şehrin füsunkâr gücü Paris'te yaşanan türlü sıkıntılara engel olamamıştır. 13 Kasım 2015 günü Paris'te gerçekleşen patlamalar şehrin iyice sallanmasına yol açmış; böylelikle tek hedefe kitlenmiş ve bütün imkânlarını bu uğurda seferber etmiş teröristler tarafından kana bulanmıştır.
Cumhurbaşkanı Hollande ülkede olağanüstü hal ilan edildiğini, sınırların kapatıldığını belirtirken "127 kişinin ölümüne neden olan saldırılar dışarıda planlandı ve yönetildi," dediğinde 'dışarısı ve içerisi' kelimeleri sözlükteki basit anlamlarından olabildiğince uzaklaştı. Hollande ulusal güvenlik önlemlerinin en üst düzeye çıkarıldığını dile getirirken Radikal'in Europe 1'den aktardığı habere göre Beşşer Esad Paris'te yaşananlarla ilgili açıklamalarda bulunup "Fransa, Suriye'nin beş yıldır yaşadığı terörü dün akşam yaşadı. Mesele Avrupa'nın mültecileri kabul edip etmemesi değil. Bu sorunun asıl sebepleri ortadan kaldırılmalı. Eğer mültecilerin kaderi Avrupalıları endişelendiriyorsa, teröristlere desteklerini kessinler," ifadesini kullanarak 'dışarısı ve içerisi' kelimelerine yeni bir soluk getirdi.
Silvan, batısında Hazro; kuzeyinde Lice ve Kulp ilçeleri; doğusunda Batman ili, güneyinde Bismil ilçesi ile komşu olan, Albat dağlarının eteklerinde kurulmuş, Diyarbakır'a 82 km uzaklıktaki, Türkiye Cumhuriyeti sınırlarının içinde yer alan bir ilçedir.Yıllar ve yıllar boyunca Meyafarkin, Meyafarakini, Marturupolis, Farakini, Farkin, Silivan gibi isimler alıp nihayet Silvan adında karar kılan ilçede muazzam taş işçiliği sayesinde birbiriyle yarışırcasına Ermeni ustaların mahir ellerinden çıkan sanat eseri olarak nitelenebilecek evler zamana meydan okurcasına dimdik ayakta duruyor. İlçeye 18 km mesafede olan ve Artuklular döneminden kalan Malabadi Köprüsü dünyadaki taş köprüler içerisinde kemeri en geniş olan köprü özelliğini korumak bir yana şarkılara, türkülere konu olarak adını Silvanlılardan önce duyurmayı başarmıştır. Anadolu'nun en eski yerleşim yerlerinden biri olan Hasuni Mağaraları da Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulu'nca koruma altına alınmıştır.
Günlerce sokağa çıkma yasağı ilan edilen, sivil hayatın tarumar edildiği Silvan'da öğretmenlik yapan R. Kurt yazdığı mektupla ilçede yaşananlara isyan ederken "Sonra zil çalıyor ve tekrar içeri gidiyorum. Çocuklarım ürkek, korkmuş. Derse başlıyoruz. Zıt anlamlı kelimeleri öğreniyorlar. Ben “Savaş” diyorum onlar bana “Barış!” diye haykırıyorlar. Sonra kapı çalıyor. Bir veli. “Hocam, dışarısı kötü. Çocuğum için endişeleniyorum. İzniniz varsa eve götürmek istiyorum.” Tamam diyorum ve çocuğunu alıp gidiyor. Sonra kapı bir daha çalıyor ve bir veli daha... Bu bir ders boyunca devam ediyor. Gidenler gidiyor ya kalanlar? “Öğretmenim neden gidiyorlar. Biz de korkuyoruz!”. “Korkmayın ben buradayım, yanınızdayım” diyorum. Sonraki derste ölümlerin olduğunu öğreniyorum," deyip 'dışarısı ve içerisi' kelimelerinin Türkiye Cumhuriyeti'ndeki karşılığına değiniyor.
Küresel güçler ile piyonlarının eseri olan katiller Reyhanlı’da, Suruç’ta, Diyarbakır'da ve Ankara’da da barış sevdalısı yüzlerce insanı katlettiler. Ve uluslararası finansal istikrarın artırılmasına ilişkin çalışmalar yapmak üzere (?!) Antalya'da gerçekleşen G20 zirvesi öncesinde Paris'te konsere, tiyatroya, maça giden ya da Paris’in sokaklarında gezen sivil, savunmasız insanları da öldürdüler. Emperyalistlerin dünya halklarının başına bela ettikleri sadık işbirlikçileri olan IŞİD, El Kaide, El Nusra, Boko Haram, Müslüman Kardeşler gibi cihatçı grupların destekçileri, özellikle de bu örgütleri mali, askeri, siyasi, lojistik olarak besleyenler ve şakşakçıları; Suruç'ta, Diyarbakır'da, Ankara'da saldırıları yapanlara göz yuman, bu saldırılarda ölenlerin cenaze törenlerine dahi tahammül etmeyip saldırganları koruyup kollayanlar tıpkı Charlie Hebdo mizah dergisi katliamında olduğu gibi Paris için yine timsah gözyaşı döküyorlar. 'Ama şöyle, ama böyle,' demeye devam edenler de (ister sol görüşlü olsun ister sağ, ister eğitimli olsun ister zır cahil) Paris katliamına üzülürken Silvan'ın Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde olduğunu unutuyor ve bunlar bana durmadan insanın kurtarılması gereken yanını anımsatıyor.
Halbuki "Büyük ihtimalle yok olacak bu insanlar, mutlu bir şekilde yaşayabilirlerdi, diye düşündü. Gecenin ışıltısındaki altından tapınağın içinde eğilmiş yüzler görüyordu. Ne için onları çekip çıkardım? Ne uğruna onları kişisel mutluluklarından mahrum bırakmıştı? (...) Ama yine de bir gün, kaçınılmaz olarak, bir serap nasıl yok olup giderse, altın tapınaklar da yok olup gider. Riviére'den daha acımasız olan yaşlılık ve ölüm, onları mahveder. Belki de kurtarılması gereken ve daha dayanıklı bir şeyler de vardır. Belki de Riviére'nın üzerinde çalıştığı, insanın kurtarılması gereken yanıdır. Yoksa bu eylem için savunma oluşturulamaz." (Saint Exupéry: 69)
*Gece Uçuşu, Antoine de Saint-Exupéry, Çev: Nilay Ormanlı, Dedalus Yayınları, Şubat 2015.