Direnişe 'yogayı mı karıştırmayalım', siyaseti mi?

Yaklaşık bir ay önceki bir yazımda, Boğaziçi direnişinin, AKP’nin uzatılmış yenilgisinin bir işareti olarak görülmesi gerektiğini iddia etmiştim.(1) Nitekim rejimin çelişkileri çok da “kitaba uymayan” bir halkada birikti, oradan taşıyor, direniş dalga dalga yayılmaya devam ediyor. 

Elbette her şey tersine dönebilir, “aşağı bakmayacağız” diyen bizler, bir kez daha kaybedebiliriz. Ne ki bunun klişe bir benzetme ile “hasta yatağındaki” rejime yeni bir soluk anlamına geleceği de açıktır. Bedel ağır olacaktır.

Direniş, pek çok boyutuyla değerlendirilebilir, değerlendiriliyor da. Bu yazıda direnişin belki de çok önemli görülmeyen bir yönüne değinmek istiyorum: Direniş atmosferine eşlik eden bir ruh haline, “zihin yapısına”, kireçleşmiş bir duyguya; sinsi, soğuk soluğunu kıyamet gününde bile hissetiren bir duyguya.

Gezi direnişinden bugüne bakıldığında, türlü mücadelelere eşlik eden, adına kibir, küçümseme ve kötümserlik denilebilecek bir ruh hali bahsetmek istediğim. Öyle ortalıkta dolanan, ilk fırsatta sesini yükseltmeye, boğazını temizleyip bağırmaya hazır olan bir ruh hali bu.

İktidarı sallayan bir direnişin ortasında bile parmağıyla “tuzu kuru” insanları işaret eden; özgürlükçülüğü, renkli protesto biçimlerini, “bireysel tarzları”, sulandırma olarak gören düşünce, aynı zamanda bir ruh halini gösteriyordu. Buna göre direniş böyle “duran adamla”, merdiven boyamayla olmazdı. Parti bayrakları neredeydi. Herkes bulunduğu yere geri dönsündü. İşin içinde “para babaları”, anti-kapitalist müslümanlar falan vardı. Bunun bir restorasyona el verdiği açıktı.

Kadınların, iktidarı dize getiren büyük eylemlerinde, “karnaval havası” gören de, sürtüklü, orgazmlı pankartları “böyle direniş mi olur” diye ağzına dolayan da aynı ruh haliydi. Feminist gece yürüyüşlerindeki kimi fotoğraflara bakılırsa, “bu kadınlar” bizim düşündüğümüz “emekçi kadınlara” benzemiyordu. “Diktatör değil vibratör istiyoruz”, “Haftada en az 3 orgazm”, “Lilith'in sürtükleriyiz”, “Namus mu? Kirletmeden duramam” deniliyordu. Emekçi kadının derdi cinsellik miydi?

Ve nihayet, Boğaziçi direnişinde de aynı “habis ruh hali” başından beri fısıltılarını, soğuk nefeslerini hissettirmeye gayret etti. Boğaziçi hocaları zaten “yetmez ama evetçiydi”, bugünlere biraz da onların rızasıyla gelinmişti. Şimdi ne demeye itiraz ediyorlardı ki? Bakalım kaç kişi katılacaklardı, bakalım öğrencilerin yanında duracaklar mıydı? Ayrıca öğrencilerin evi basılırken bu iş “sırt dönmeyle” olur muydu? Öğrenciler desen çoğu yine tuzu kuru insanlardı. Biraz canları sıkılmıştı, olan yine devrimcilere olurdu. Nihayet forumlarda, “sen ben bizim oğlan” top çevrilmeye başlanmıştı. Zaten kampüsteki yogaya, sergiye, metal konserine bakılırsa direniş için “geçmiş olsun” demek gerekirdi!

Bu vasatın, bu teyakkuzların, bu kül yutmamaların ve bu, akıl diye yılgınlık parlatmaların, sessiz ama süreğen bir örüntü haline geldiğini görmeliyiz. Bu örüntü, duygusu, ruhu, cilalamaya doyamadığı “sakınma ahlakı” ile bir tek şeye hizmet ediyor: neoliberalizmin “kitleleri siyasetten men etme” hattına.

Kitleler siyasette olsun ama “kitaba uygun olsun”. Kitleler siyasette olsun ama öyle olur olmadık renklere, vaziyetlere, hallere girmesin. Kitleler siyasette olsun ama…

Dahası tam karşı tarafta, “çocuklar evinize gidin” diyenle, “haklısınız ama siyaseti karıştırmayın” diyenle aynı cephede yer alıyor bu sinizm. 

İronik olan da budur. 

“Siyaseti karıştırmayın” diyenle “yogayı karıştırmayın” diyen aynı yerde buluşuyor.

Direniş beğenmeyip kenardan not verenle, “aman bunlar hep AKP’ye yarar” diyen aynı yerde buluşuyor.

Ezmemiz, üstüne basmamız, acımadan elimizin tersiyle itmemiz gereken budur.

Son olarak…

Boğaziçi direnişi, bahsettiğimiz sessiz sinizme inat, başka bir ruh halini de gösteriyor. Düzenin tehditlerine karşı yoganın, karton kutudan seçim sandığının, karikatürle tokat atmanın, metal müzikte kafa sallamanın, başörtüsüne dolanan rejime pabucunu ters giydirmenin, korku duvarını yıktığı bir ruh hali bu.

Bu ruh hali tıpkı Gezi direnişi gibi bizim devrimimize mayasını çalmıştır. Çok biçimli, çok özneli, kabına sığmayan, korkutulup ele geçirilemeyen, “akılları alan”, akıl veren bir maya. Selam olsun direnenlere!


(1) https://ilerihaber.org/yazar/sandikla-barikat-arasinda-akpnin-uzatilmis-yenilgisi-121729.html