Diktatör paçayı kurtarabilir mi?

Paçayı kurtarmak için ne gerekiyorsa yapacaktır. Yaşadığı sıkışmayı aşmak için, yerel seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kendince kazasız atlatmanın peşindeydi zaten. Şimdi memleketin seçim havasından çıkmasına müsaade etmeden, erkene alınma olasılığı da tartışılan 2015 genel seçimleri için, “millete teşekkür mitinglerine” çıkacak.

Diktatör, seçim atmosferinin iç dinamikleri baskılama konusunda çok elverişli olduğunu biliyor. Anayasa değişikliği ve başkanlık sistemine geçiş ile kısa vadede güçlü “lider” imajını yeniden oluşturmak istiyor.

Bu nedenle, balkon konuşmasındaki “76 milyonun Cumhurbaşkanı” olacağına dair mesajlarını bir kenara bırakıp, bir kez daha devletin ve AKP’li belediyelerin tüm olanaklarını kullanarak seçmenine koşacak.

Parlamento muhalefetinin diktatöre “tarafsızlık” çağrısı ise ciddiyetten uzak olduğu kadar, ellerinin ne kadar zayıf olduğunu göstermesi açısından da ibretlik bir durumdur.

Fakat diktatörün seçim uğrağı, onun kullanışlı bir lider olarak direksiyonda kalmasına yetmeyecek. Bunun için seçim başarısından daha fazlası gerekiyor.

Bugünden görünen o ki, direksiyonda kalması için içeride “tehdit” algısına, dışarıda ise buna uygun bir role ihtiyacı olacak.

Açmaya çalışalım;

Obama’nın IŞİD’e karşı, Irak'taki ABD büyükelçiliği, personeli ve altyapı tesislerini korumak olarak özetlenebilecek "sınırlı misyon" vurgusunun hemen ardından, ABD kongresinden, örgütün oluşturduğu tehdide yönelik daha sert ve kararlı tavır takınılması çağrısı geldi.  Aynı günlerde ABD Dış İşleri Bakanı John Kerry, IŞİD’e karşı askeri güçleri destekleyen siyasi, ekonomik ve istihbari araçların yer aldığı uluslararası bir koalisyona ihtiyaç duyulduğunu ifade etti. NATO ve BM zirvelerinde diğer ülkelerdeki mevkidaşları ile bu meseleyi görüşeceği mesajını verdi. 

“Oyuna dönmek” için fırsat olabilir mi?

Bir hatırlatmayla başlayalım. Türkiye, 30 Mart yerel seçimleri öncesi, Süleyman Şah Türbesi olayı ile ilgili Başbakan’ın, Davutoğlu’na “fırsatı iyi değerlendirin” talimatı verdiği, Hakan Fidan’ın da bunun üzerine Suriye’ye 4 adam gönderip kendi topraklarımıza 8 füze fırlatmaktan bahsettiği bir ses kaydıyla sarsılmıştı.

IŞID’e dair bir hatırlatmayla devam edelim.

Fırat nehri üzerindeki Atatürk Barajı’nda su tutulması nedeniyle bölgede su sıkıntısı çektiklerini söyleyen bir IŞID militanının, “onlar barajı açmazlarsa, biz İstanbul’dan açarız” diye tehdit savurduğu görüntüler gündeme gelmişti.

IŞID’in, El-Kaide’den “cihat bayrağını” devralmak için sansasyonel eylemlere ihtiyaç duyacağı, Erdoğan – Davutoğlu – Fidan üçlüsünün ise kafasının nasıl çalıştığı herkesin malumu.

Bu üçlüden her şey beklenir. Paçayı kurtarmak için, “iç tehdit” olarak IŞID terörüne ülke içinde yol vermeyi akıllarına getirmeyecekleri düşünülebilir mi? NATO üyesi bir ülke olarak, iç güvenlik bahanesiyle, sınır ötesi bir operasyonla, kullanım sürelerini uzatmayı bir masa başında oturup ciddi ciddi tartışabileceklerini düşünmemek mümkün mü?

62. hükümet ilan edildiğinde savaş kabinesi mi dediniz? Alın size savaş kabinesi!

Yok canım o kadar da değil mi dersiniz?

Diktatör paçayı kurtarmak istiyor. Paçayı kurtaramaz da kullanım süresi biterse Lahey yolu gözüküyor.

Tırlarla Suriye’ye taşınan silahların nerede patlayacağı diktatörün kaderini belirleyecekse, silahlar çıktıkları gibi girerler.

Militanların nerede “cihat” için terör saçacakları, diktatörün kaderini belirleyecekse, militanlar çıktıkları gibi girerler.

Eğer diktatörün paçası örgütlü bir halkın elinde değilse, neler yapabileceğini sicilinden biliyoruz.

Bugün 1 Eylül Dünya Barış günü…

Kutlu olsun diyebilmek için zamanla yarışıyoruz.