'Devrimi bekleyecek zamanımız var mı?'

Başlıktaki soruyu kadın mücadelesinin pek çok konusu için ortaya atmak mümkün. Nitekim bu soru, en çok da erkek şiddeti ile bağlantılandırılmıştır.1

Ölümün kol gezdiği bir toplumsal cinsiyet evreninde, cins kırımından, sistematik erkek şiddetinden bahsedilen bir ortamda, “çare devrimde” demek yetersiz görünmektedir. Yine de adına devrim denilmese de çarenin, ufuktaki bir radikal dönüşümle rabıtalandırılması hiç umulmayan yerlerden çıkabilir.

Mücadelenin ilkesel çerçevesine şu kayıtların düşülmesi, devrim niteliğinde radikal bir dönüşümü davet etmiyor mu?

“(…) kadınlarla erkekler arasında de jure ve de facto eşitliğin gerçekleştirilmesinin kadına karşı şiddetin önlenmesinde temel bir unsur olduğunun bilincinde olarak; kadına karşı şiddetin, kadınlarla erkekler arasında tarihten gelen eşit olmayan güç ilişkilerinin bir tezahürü olduğunu ve bu eşit olmayan güç ilişkilerinin, erkeklerin kadınlara üstünlüğüne, kadınlara karşı ayrımcılık yapmalarına ve kadınların tam anlamıyla ilerlemelerinin engellenmesine yol açtığının bilincinde olarak; kadına karşı şiddetin yapısal özelliğinin toplumsal cinsiyete dayandığını ve kadına karşı şiddetin, kadınların erkeklere nazaran daha ast bir konuma zorlandıkları en önemli sosyal mekanizmalardan biri olduğunun bilincinde olarak (…)”2

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmayı çözüm için ilkesel bir konuma yerleştiren bu metin, İstanbul Sözleşmesi'nin giriş bölümünden. 

Açık ki radikal kopuş ve kurtuluş fikri, kapitalizmin ve erkek egemenliğinin aşıldığı eşitlikçi bir toplum yaratma fikri, basitçe kaçış ya da öteleme politikası değildir. 

Yine de can yakıcı soru geçerliliğini korumaktadır: Devrimi bekleyecek zamanımız var mı?

Devrim ile “güncel mücadele” kategorik olarak ayrıştırılırsa hayır!

Ne var ki ayrıştırılamaz. Daha açık ifade edelim: Güncel mücadeleyi akamete uğratmayacak bir devrim/kurtuluş fikri ile bugünden geleceğin devrimine, ayağını basacağı en ileri toplumsal zemini hazırlama hedefi aynı hattın içindedir, ayrıştırılamaz.

Dolayısıyla bugün, şiddeti önlemeye dönük girişimlerden cezasızlığa karşı birlik olmaya, dayanışma pratiklerinden kadının güçlendirilmesine değin yürütülen mücadeleler bir ucunda devrimin yer aldığı bir ana hatta yerleşiyorsa, odaklanmamız gereken şey tam da “mücadele ve kazanımdır”.

Mücadele ve kazanıma odaklanmak, ağır basmalıdır. Mücadele ve kazanıma odaklanmak, sonu gelmeyen tanımlama çabalarına, tekrar ve tekrar kurulan tasniflere (duygusal şiddet, dijital şiddet, flört şiddeti vs vs); şiddetin nedenlerine ilişkin türlü kuramsal modellerin oluşturulmasına ağır basmalıdır.

Elbette bu tartışmalar önemlidir. Ancak tabiri caizse “tefekkür” ile pratik arasındaki aşırı asimetri tersine çevrilmelidir. 

Bir adım daha atarsak…

Şiddet bağlamında mücadele ve kazanıma odaklanılacaksa, özellikle üç hedef alanını tüm boyutlarıyla ele almak gerekiyor. Birincisi hak ve hukuk alanı, ikincisi ideolojik-kültürel mücadele ve üçüncüsü örgütlenme-kadının güçlenmesidir. 

İlginç olan şu ki hukuk alanında belirgin bir “iktidar perspektifi” vardır. Bahsettiğimiz aslında, önceki yüzyılın yurttaşlık talebinden bugünün İstanbul Sözleşmesi'ne çok net bir iktidar mefhumudur. İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddetin sorumlu ve muhatabı olarak devleti tanımlamaktadır. Sığınma evinden tecavüz kriz merkezine bağlam “pratiğe” doğru kaymaktadır.

Buna karşın “hak alanı”, sosyal politika talep etme, sınıf politikalarına sızma vb. aynı cevvaliyette değildir.

İdeolojik-kültürel mücadele, medya dilinden pornografi karşıtlığına tüm geniş meşrepliliği ile dengeyi daha fazla “tefekküre” doğru çekmektedir. Muhatap pelteleşmiş, erimiş, giderek daha fazla seçilemez hale gelmiştir. Dileyen bu alandaki literatürün muazzam hacmine bakabilir.

Son olarak en zayıf halka örgütlenme-güçlenme pratiğidir. Önümüzdeki en önemli sorun da burada düğümlenmektedir. Zira kadına yönelik şiddeti bir takvim takibinden, devrimi de bir “zaman sorunu” olmaktan çıkaracak temel buradadır.

Kaynakça

1- “We Don’t Have Time For Social Change” Cultural Compromise and the Battered Woman Syndrome, Bess Rothenberg, Gender & Society, Vol. 17 No. 5, October 2003 771-787

2- Aktaran, http://www.viraverita.org/yazilar/sehrazat-homo-sacer-ve-istanbul-sozlesmesi