Devrimci sosyalist senteze doğru

Diyalektik yöntemin başlıca ilkelerinden yadsımanın yadsınması genellikle pedagojik kaygılarla tez-antitez-sentez üçlemesiyle tarif edilir. İleri sürülen düşünce, buna karşı ileri sürülen düşünce ve bu iki düşüncenin sentezini alan üçüncü düşünce şeklinde kavrayış yaygındır. Oysa diyalektik düşünüş bu basitlikle işlemez. Sentez derken kastedilen ilk iki tezin ortalamalarını alan bir buluşma noktası değil her iki düşünceden beslenen ama onlardan başka bir şey olan (onları içererek aşan) bir başka düzeyi temsil eder. Diyalektik düşünüşte sentez, niteliksel bir sıçramanın ifadesidir. İki tez birbiriyle o kadar uzun süre, o kadar sert, o kadar sık bir şekilde çarpışmıştır ki bu çarpışmalar doğada farklı atomların sürekli çarpışmasıyla yeni moleküller oluşturması gibi bir içe içe geçmeye yol açar ve niteliksel olarak yeni düşünceler buradan çıkar. Zaten diyalektik yöntem, 'cogito ergo sum' türü bir düşünce deneyinin sonucu olarak değil bizatihi somut doğa olaylarının gözlenmesiyle, doğanın diyalektiğinden, ortaya çıkmıştır.

Türkiye sosyalist hareketinin yaklaşık 50 yıldır tartıştığı bazı başlıklarda bu ilkenin işlemeye başladığını, birbiriyle yeterince uzun süre çarpışan fikirlerin yeni sentezlere doğru evrilmesinin arifesinde olduğunu tespit etmek gerekiyor. Sosyalist solda yeni bir harmanlanma, bir yeniden kuruluş ihtiyacının kendisini dayattığı koşullarda senteze evrilebilecek başlıkları şöyle bir toparlamak, gözden geçirmekte fayda var. Kanımca üç temel başlıkta güçlü sentezlere ulaşabilen sosyalist hareketimiz ancak bu sağlam sütunların üzerine dayanıklı bir yeniden inşa faaliyetine girişebilir. Sütunları dikme çabasına katkı koymaya devrimin stratejisiyle başlayalım.

Sosyalist Siyasetçilik - Devrimci Demokratlık İkiliği: Bu basitçe 1960'ta başlayıp Türkiye sol kamuoyunun gündemini sıkça meşgul eden Milli Demokratik Devrim (MDD) - Sosyalist Devrim (SD)  karşıtlığı değildir. 1960'larda da tartışılan salt bir teorik mesele olarak hangi devrim seçeneğinin Türkiye'nin toplumsal yapısına daha uygun düştüğü olmamıştır. Toplumsal formasyona ilişkin tahlillerinden bağımsız olarak SD çizgisini savunanlar tarihsel olarak birer devrimci olmaktan ziyade birer siyasetçi profili çizerken MDD çizgisini savunanlar ise siyasetçiden ziyade pratik-politik devrimciliğe daha yatkın olmuşlardır. İkiliğin bu doğası gereği 68 gençliğinin devrimci özlemleri sosyalist siyasetçilik tarafından kapsanamamış, 1971 devrimci çıkışından beri kendini gösteren devrimci demokrat tarz ise Türkiye'nin toplumsal yapısına uygun düşmeyen devrim stratejisi nedeniyle sıkça hata yapmaya mahkum olmuştur.

SENTEZ: DEVRİMCİ SOSYALİZM

Türkiye'nin orta gelişkinlikte bir kapitalist ülke olduğu konusunda sosyalist solda artık bir tartışma kalmamış olması bu çelişmenin tez ve anti-tez arasındaki çatışmanın birincisi lehine çözüldüğü ve gündemden kalktığı şeklinde yorumlanamaz. Mesele salt “Türkiye'nin Düzeni”ne dair bir tartışma olsaydı belki çözüm bu olabilirdi. İhtiyaç duyulan şey sosyalist devrimci siyasal hatta yapılacak devrimci bir aşıdır yani sosyalist devrimcilerin siyasetçi olmaktan çıkarak devrimciliğe adım atmasıdır. Ama aynı zamanda da halihazırda pratik-politik devrimcilik sürdürenlerin bu faaliyetlerini sosyalist devrimci bir perspektifle yürütmesidir. Türkiye sosyalist solunda bazı öbeklerin geldikleri aşama sosyalist solumuzun bu noktada bir sentezin arifesinde bulunduğunu göstermektedir. Pratik-politik devrimci faaliyetini kimsenin küçümseyemeyeceği Kaypakkaya çizgisinden Sosyalist Devrim stratejisine doğru bir yönelim çıkması, sosyalist devrimci stratejik tercihinden kimsenin şüphe duyamayacağı geleneksel sol akımlar içinde pratik-politik devrimciliğe niyet edildiğine dair işaretlerin belirmesi, bu sentezin Sosyalist Devrimci Devrim Stratejisi'yle pratik-politik devrimciliği birleştirebileceğine dair umutlar doğurmaktadır.

Düzeniçi Politizasyon - Düzendışı Apolitisizm İkiliği: Türkiye sosyalist hareketinde politize olan, politik gündeme müdahil olmaya çalışan 'büyük güçler arenası'nda siyasete soyunan tüm akımlar hızla düzeniçine çekilmiş, düzendışında kalmaya çalışan, düzenin kirinden pasından uzak durmaya niyet eden tüm akımları ise hızla apolitikleşmiştir. Düzeniçi politizismin en uç örneğini 'büyük güçler arenası'na çıkacağım derken solun dışına düşen Vatan Partisi'nde, Düzendışı apolitisizmin en uç örneğini ise düzenle hiçbir bağı bulunmamakla birlikte güncel siyasetle de bağları kalmamış, fedakar, serdengeçti ama tümüyle apolitik bazı devrimci demokrat veya sosyalist devrimci çeşitli akımlarda bulmak mümkündür. Düzendışı apolitisizmin belirgin özelliği kirlenmemek, temiz kalmak için gerçek siyasetten, gerçek siyasetin gerektirdiği taktik hamlelerden, ittifaklardan, açılımlardan uzak durmak ve kendi dünyasında yaşamaktır. Politize olacağım derken düzeniçine çekilen akımlar ise "siyaset bunu gerektirir" diyerek, bir taktikte sebat etmeksizin hemen, hızlı başarı beklentisiyle başka bir taktiğe sıçramak, özgücüne dayanmaksızın ilkesiz ittifaklar kurmaya çalışmak gibi vahim sonuçlar doğuran arızalara sahiptir.

SENTEZ: DÜZEN KARŞITI POLİTİZASYON

Öncelikle kavranması gereken sosyalistlerin (burada kastedilenin sosyalist siyasetçilik değil devrimci sosyalizm olduğu sanırım açıktır) düzen dışı değil düzen karşıtı olduğudur. Başka 'radikal' ya da 'marjinal' akımlar düzen dışı olmakla yetinebilir. Ancak sosyalistlerin bu düzeni yıkma ve aşma perspektifini içeren bir başka radikal hedefi vardır. Bu anlamda salt yıkıcı değil aynı zamanda kurucudurlar. Böyle bir hedefe sahip olmanın doğal sonucu olarak da sosyalistler, siyaset yapar, gündelik siyasi gelişmelere müdahil olur, gerektiğine ittifaklar yapar, taktikler geliştirirler. Ancak sosyalistler, belirli anda o ana ilişkin politika üretirken bunu stratejik hedefleriyle bütünleştirirler. Herhangi bir taktik hamlenin sosyalist devrim hedefinin önüne geçmesine, onu bulandırmasına izin vermez tam tersine taktik hamleleri devrimci sosyalist kurucu misyonu zenginleştirecek birer olanak olarak görürler. Düzen içinde politize olan akımlar için taktik her şeydir, strateji ise önemsizleşmiştir. Radikal ama düzen dışı akımlar için strateji her şeydir, ortada taktik falan da yoktur. Düzen karşıtı politizasyon çeşitli dolayımlar aracılığıyla sosyalist devrim hedefinin sürekli güncellenmesi, hayatın içinde sınanması, bugünden başlayarak kurulmaya çalışılmasıdır.

Kendinden Menkul Öncülük - Hareketçilik İkiliği: Bu ikilik genellikle partili sosyalist mücadele ile hareket tarzı denen iki farklı örgüt modelinde karşımıza çıkar. Ancak karşıtlık bu kadar basit değildir. Kendisini hareket olarak tanımlayan bazı akımlarda kendinden menkul öncülüğün izleri görülebildiği gibi, kendisini parti olarak tanımlayan akımların hareketçiliğe kapılıp gittiğinin örnekleri de çoktur. Kendinden menkul öncülükte belirli bir devrim strateji ve temel siyasi yönelimlerde anlaşmış öncünün kendisini pratik içinde sınamaksızın öncü ilan etmesi vardır. Bu öncülük 'tarihsel haklılık' dışında başka bir ölçütle sınanmaya ihtiyaç duymaz. Tarihsel haklılık payesini veren ise yine öncünün kendisidir. Bu tarz bu anlamıyla kerameti de kendinden menkul bir tarzdır. Hareketçi akımlar ise öncünün inşasını ya önemsemez ya da sürekli olarak erteler. Önemli olan güncel hareketin içinde olmaktır. Öncü, bu hareketler içinden kendiliğinden beliriverecektir. Daha uç örneklerde bir öncüye aslında çok da ihtiyaç duyulmadığı hareketin kendisinin iktidarı alabileceği ya da iktidarı almaksızın yeni bir hayat inşa edebileceği gibi ham hayallere bile rastlamak olasıdır. Güncel siyaset yapma tarzı olarak da kendinden menkul öncülerin toplumsal hareketlerle temas etmeksizin onlara yukarıdan parmak salladığı ve akıl verdiği, hareketçi akımların ise içinde bulundukları hareketlere herhangi bir siyasal girdi yapmaksızın onlara benzediği örneklere sıkça rastlanır.

SENTEZ: HAREKET İÇİNDE ÖNCÜ PARTİ İNŞASI

Sosyalistler, öncülük sıfatına 'kendinde bir nitelik' olarak sahip değildir. Daha açık bir ifadeyle tarihsel haklılık göksel bir kudret tarafından kimseye bahşedilmemiştir. Öncülük bir iddiadır ve bu iddia her somut durumda pratikte yeniden sınanmalı ve tarihsel haklılık iddiası güncel bir haklılık haline gelmelidir. Bu yüzden sosyalistler andaki toplumsal hareketliliğin içinde olurlar, bu hareketliliğin içinde kendilerini sınar, kendilerini yeniler, o hareketle diyalektik bir ilişki içinde kendilerini inşa ederler. Öncü parti, tarihsel haklılık iddiasını taşıyan ve bu iddia etrafında bir araya gelen devrimcilerin, kendilerini hareket içinde sınadıkları ve bu süreçte kendilerini yeniledikleri bir aşamada inşa edilir. Bu inşa bir kez yapılınca tamamlanacak bir 'sonuç' değil, süreklilik taşıyan bir 'oluş' halidir. Öte yandan toplumsal hareketlilik kendiliğinden iktidar hedefine yönelmez ya da kendiliğinden öncünün inşasına yol açmaz. Tarihsel haklılık iddiasına, somut bir devrim hedefine sahip olan devrimciler topluluğunun harekete iradi ve bilinçli müdahalesi olmaksızın aradaki diyalektik ilişki kurulamaz. Öncü, ancak devrimci sosyalist bir perspektifle donanmış devrimcilerin  hareketin içine tüm bedenleriyle girmesi ve orada sınanmasıyla inşa edilebilecektir. Bunun yolu da politize olmaktır. Öncüyü, özgücü siyaset yapmaksızın seralarda büyütebileceğini sanmak nasıl bir ham hayalse, hareketin kendi içinden öncüsünü çıkarabileceğini beklemek de öyledir.

Kuşkusuz bu sentezlere başka başlıklar da eklenebilir, örneğin ulusal sol – liberal sol ikiliği aşılmakta, yurtsever özgürlükçü bir sentez uç vermeye başlamaktadır. Başka birçok başlıkta da yeni sentezlerin işaretlerine rastlanmaktadır. Ancak sosyalist solda yeniden harmanlanma ve sağlıklı bir yeniden kuruluş için işin abc'sinin kavranmasında yarar vardır. Devrimci sosyalist devrim perspektifinin düzen karşıtı bir tarzda politizasyonu ve bunun hareket içinde sınanarak öncü parti inşası hedefine yönelmesi kanımca iyi bir başlangıç noktasıdır. Bu başlangıç noktasının derinleştirilmesi her bir sentez başlığının daha fazla açılması kuşkusuz bir görevdir. Buradayız, başladığımız yer iyidir. Önümüzde Türkiye sosyalist hareketin eşik atlayabileceği bir konjonktür ve sosyalist teoride yeni atılım olanakları durmaktadır.