Devrimci olmayan durumda toplumsal siyaset

Türkiye Sosyalist Hareketi, bugünkü durumuyla, taraflaşma yaratacak, olayların gidişine ağırlık koyacak toplumsal bir güç, bir sınıf ve halk hareketi konumunda değil.

Bunun, tarihten, coğrafyadan, etnik, dinsel, ekonomik nüfus-göç hareketlerinin yarattığı karmaşık insan malzemesinden, kapitalist gelişmenin ve sosyalist hareketin bu topraklardaki oluşum koşullarından, daha özel olarak son 35-40 yıllık yakın tarihten kaynaklanan bir dizi nedeni var. Türkiye özgülünde yeni bir toplumsal devrimci açılış için bunları bilmek, bugünden bir bakışla yeniden yorumlamak gerektiği açık.

Bu yazının konusu ise bu değil.

***

Bu yazı, sosyalist hareketin devrimci ve devrimci olmayan nesnelliklerde toplumsallaşması üzerine.

Lenin’in devrimci durum formülüne göre, somut bir toplumda, iktidarın sınıfsal kaynağını değiştirecek bir toplumsal devrim belli nesnel koşullar olgunlaştığı, bu koşullara devrimci sınıfın öncü, bilinçli, örgütlü öznelliği eklendiği zaman gerçekleşebilir. Lenin, devrimci durumu, özetle, üst sınıfların eskisi gibi yönetemediği, alt sınıfların eskisi gibi yönetilmek istemediği ve bunu “bağımsız tarihsel” eylemleriyle ortaya koyduğu bir durum olarak tanımlar.

Devrimci durumda ne yapılacağı bellidir: Bütün güçler, yedekler, somut olarak, yaklaşan devrimin (aynı sürecin öteki yüzü “yaklaşan felaket”tir) pratik başarısı için seferber edilir. Karşı devrimciler hedef tahtasına yerleştirilir. Devrimci ittifaklar oluşturulur. Reformcu ya da darbeci her türden düzen içi uzlaşmacı, aracı akımın yığınlar üzerindeki etkisini boşa çıkaracak devrimci taktikler geliştirilir. Devrimci propaganda ve eylem çizgisi dayatılır… Devrimci siyaset, zaten ayakta, hareket halinde, arayış içinde olan milyonların devrimci siyasete kazanılması üzerinden toplumsallaşır; iktidarlaşır.

Tanım oldukça köşeli olmasına rağmen, somutta devrimci durumun varlığı/yokluğu tartışma konusu olagelmiştir. * Devrimci durumların, on yıllar uzunluğunda sürmediğini, emperyalist- kapitalist dünya zincirinin bütününde sürtünme ve gerilim olmadığında sıklıkla oluşmadığını, oluşsa da ulusal çapta krize dönüşmediğini, mevzii (yerel) kaldığında devrime büyüyemediğini söyleyebilir, 1974 Portekiz’i ile 2010’lı yıllar Yunanistan’ını devrime büyüyemeyen iki tipik devrimci durum örneği olarak düşünülebiliriz.

***

Türkiye’de 36 yıldır yukarıdaki tanımıyla devrimci durum yok. En önemlisi 2013 Gezi isyanı olmak üzere, onlarca irili ufaklı toplumsal isyan, itiraz oldu ama bunlar ülke çapında tanımına uygun bir devrimci duruma büyüyemedi.

2013 yazından bu yana ivme kazanan gelişmeler ise devrimci durum öğelerinin yukarıdan ve aşağıdan birikmekte, mayalanmakta olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla dönemin temel görevi “devrimci duruma hazırlanmak” olarak özetlenebilir. Teknik, hatta örgütsel olmaktan çok siyasal içerikli bir hazırlıktan söz ediyoruz.

***

Sorumuz, henüz devrimci olmayan bir durumda, devrimci/komünist özne ve hareketin nasıl, ne yaparak toplumsallaşacağı, devrimci duruma nasıl hazırlanacağıdır. Misyon, varlık nedeninden, amaç disiplininden kopmadan, emekçilerin ivedi gereksinmelerine devrim sonrasına havale etmeyen yanıtlar, pratikler ve çözümler ortaya koymak olarak tanımlanabilir.

Kolay bir “iş” olmadığı açık.

Deneyim ve gereksinmeler ışığında kimi kalkış noktaları düşünebiliriz.

Etkili bir sınıf ve sosyalizm hareketi, varlığı ve eylemiyle, yakın bir toplumsal devrimin gündemde olmadığı durumlarda da, emekçi kitlelerin acil, yaşamsal sorunları için başvuru, kazanım ya da savunma adresi olabilir. Olmalıdır. Sol/sosyalist hareket varlığıyla ekonomik-siyasal hak ve kazanımlar elde etmenin ya da kazanılanları elde tutmanın en önemli güvencesi olduğunu kanıtladığı, gösterdiği ölçüde toplumsal meşruluk ve çekim gücü kazanır. “Bizimkiler” olur. Burada anahtar, emekçilerin, ivedi, yaşamsal istemlerinin mücadele başlıkları olarak ortaklaştırılması, işlenmesi, kitlelerin bu istemler için mücadeleye kazanılmasıdır. “Kısmi başarılar diyalektiği” nihai başarıya giden yolu açabilmektedir.

“Örneğin gücü” ve “doğru eylem” kısmi başarılar diyalektiğinin öteki yüzüdür. İnsanları, amaçlara kazanmanın en etkili yolu, yaparak (kimi zaman yaptırtmayarak) amacın gerçekleşebilir olduğunu  göstermektir. Örneğin ve eylemin gücü çapının büyüklüğünden değil, içeriğinden gelir.

Devletin, siyasetin, kapitalizmin, sınıf mücadelesinin, her şeyin, tüm kavganın günlük yaşamın içinde var olduğunu unutmayalım. Su damlasının taşı delen gücünün, damlaların sürekliliğinden gelmesi gibi, devrimin gücü de günlük yaşamdaki karşı-birikimlerden gelir. Sağlıklı yaşam-beslenme bilinci yayan hekim, bozuk gerici eğitim kakafonisi içinde öğrencilerine ışık tutan eğitimci, eşitliği, özgürlüğü, insan sevgisini yaşamında örnekleştiren kadın vb. bu birikimin parçalarıdır. Bunları birleştiren, organikleştiren, amaçlı, örgütlü bir kültürleşme hareketi sıçratır.**

Soyut, aşırı genellemeci, doktriner “yüksek siyaset” anlayışını reddetmenin, işçi sınıfının, halkın somut ekonomik, siyasal, kültürel gereksinme ve hareketleriyle, yerel dinamiklerle buluşan, kaynaşan, bu dinamikler üzerinden yükselen bir siyaset anlayışını egemen kılmanın zamanıdır. Özgüç yaratmanın, toplumsallaşmanın yolu emekçinin kulağını, gönlünü, güvenini kazanmaktan, yerel dinamiklerden beslenmekten, “ekin”i toprağı düşürmekten geçiyor. 


** Daha çok, daha somut örnekler üzerinde düşünmek, düşgücünü genişletmek isteyenler için, sevgili Ali Mert’in bu portalda 22 Ağustos 2014 tarihli, “Sosyal”izm için yazısını  öneriyorum.