Devlet, devrim ve kadınlar

Geçtiğimiz hafta Bolivya’da Morales’in partisi MAS (Sosyalizme Doğru Hareket) bir ilki gerçekleştirerek, adlı adınca hedefi erkek egemenliğine karşı mücadele olan bir bakanlık kurmuş oldu: Kültürler, Dekolonizasyon ve Depatriarkalizasyon Bakanlığı.

Bolivya’nın özgül koşulları bir tarafa bu girişimin her bakımdan ilginç ve olumlu bir şey olduğunu teslim etmek gerekir. İlginç olan, “erkek egemenliği” gibi güncel siyasetin çok ötesine uzanan, tarihsel cüssesiyle yaşama çöreklenmiş bir yapının, başlıbaşına siyasetin kurumsal düzeyde konusu haline gelmesidir. “Depatrikalizasyon”, patriarkadan ya da “erkek egemenliğinden arındırma” adlandırması bile merak infiali yaratmaya yetmektedir açıkçası.

Doğal ki bu arınma, yıkanma-yunma, katharsis işleri kimi hülyalara, olmadık meseleleri düşünmeye sevk ediyor insanı. Gündelik yaşamın, cinsiyet prizmasından süzülen konuları işte bilirsiniz.

Ah o “erkeklikler” örneğin…

Arada bir çöpü dökerek hayatı paylaştığını düşünen “modern beyleri” geçiyorum. Peki ya salataya limon sıktığı için gastronomi uzmanı gibi davrananlar? Ya da ampül değiştirebildiği için kendini uzay mühendisi sananlar? Yahut ne bileyim “bağlanamıyorum abi yeaaa” diye diye küçük bir kasaba nüfusunda kadını kendine bağlayanlar? Bakanlık derken tüm bunları “nerede bu devlet” sorusuna teğelleyecek bir şeyler de olur mu acaba? Tarım bakanlığının kuraklıkla ilgilenmesi gibi bu afili depatrikalizasyon bakanlığı da ruhumuzu kurutan bu erilliklerle mücadele edebilir belki. Evet saçmalamayalım ama pişmeyen fasulyenin, yıka yıka bitmeyen sebzenin, temizlenmelere doymayan evin ya da kutsallığın iliğini kurutan şamatacı ailenin de bir çözümü olmalı.

Şaka kısmı bir yana, işin aslı mücadele ile devlet  arasındaki ilişkide düğümleniyor. Buraya biraz daha kuramsal bir perspektiften bakmak mümkündür: Kadın kurtuluş mücadelesinde “devletle olan ilişki” üç karakteristik biçimde ortaya çıkıyor: Liberal, radikal ve sosyalist feminizm.

İlki (liberal feminizm) için devlet, herkesin gücü üzerinde rekabet edebileceği, sınıf ve toplumsal cinsiyet dışı/nötr bir kerteye işaret ediyor. Bu bağlamda bir liberal feminist için kadın mücadelesinin en önemli ve yegane konusu, lobicilik faaliyetleridir, yasalar hazırlamaktır, formel ölçeklerde baskı grubu oluşturmaktır vs.

İkincisi (radikal feminizm) için devlet bizatihi erkek egemenliğinin aracıdır, erkekler tam da devlet ile kadınları baskı altına alırlar. Hatta devlet yalnızca erkeklerin manipülasyonuna araç olduğu için değil, kendisi de toplumsal yapıdaki konumu ve işlevi gereği “erkektir”.

Üçüncü olarak sosyalist feminist yaklaşımda devlet, “yapısal olarak” değil, “tarihsel olarak” erkek egemendir. Dolayısıyla o “tarihselliğin” değişmesi, iktidar perspektifi dahil olmak üzere (sosyalizm) mücadele konusudur. (1)

Açıkcası ben de üçüncü yaklaşımı benimsiyorum. Zira dünya tarihinde devleti arkasına almamış bir erkek egemenliği nasıl müstesna ise devlet başta olmak üzere güç aygıtlarına değmeyen bir karşı mücadele de aynı ölçüde istisnai konumda olacaktır. Ve elbette erkek egemenliği güçlü ve sistematiktir, örgütlü ve devletlidir. Dolayısıyla aynı güç ve konsantrasyon, aynı kurumsallık ve otorite kadının kurtuluş mücadelesi için bir varoluş koşuluna dönüşmektedir.

Buradan bir yere varıyoruz. Kadın kurtuluşunun sistematik, tarihsel, bütüncül konuları “devletin ele geçirildiği” bir devrimi işaret eder: Sosyalizm önkoşuldur. Yoksulluğun, işsizliğin, eğitimsizliğin, olanaksızlığın, yasal olarak bile eşitsizliğin daha fazla kadınların payına düştüğü bir dünyada kadının kurtuluşundan bahsedilmez. Kopuş anı da, onu “üstbelirleyen” toplumsal ilerleme de kurtuluş için zorunludur.

Nasıl ki örneğin Ekim Devrimi bir ayağını 19. yüzyılın ilerlemeci kadın kurtuluş hareketlerine, taleplerine bastıysa; örneğin iktidarı alır almaz medeni kanunu, oy haklarını vs derhal benimsediyse, bugünün mücadeleleri de geleceğin devrimine bir sıçrama zemini olacaktır.

Erkek egemenliğine karşı mücadele bakanlığı demiştik…

Geleceğin devrimi Ekim’in üstünde olacaktır; o artık programını 200 yıl öncenin boşanma hakkına, oy hakkına ve eşitlik taleplerine göre değil, “erkek egemenliğine karşı savaş açanlara” bakarak kuracaktır.

Bugün atılan her ileri adım, başarı ya da başarısızlıktan bağımsız olarak çoktan geleceğin devrim programında yerini almaktadır. Devrim yapamayabiliriz ama her ileri adımda onun programını yazıyor olacağız…

Kaynaklar:

1- Patriarchal Struggles and State Practices: A Feminist, Political-Economic View Author(s): Anna M. Zajicek and Toni M. Calasanti, Gender and Society, Vol. 12, No. 5 (Oct., 1998);