“Der Freischütz” Operası ve ülkemizde evrensel sanat

Alman operasının başlangıç aşamasına yaptığımız yolculuk, bu hafta besteci Carl Maria von Weber (1786-1826) ve şair Johann Friedrich Kind'in (1768-1843) üzerinde birlikte çalıştıkları “Der Freischütz” (Türkçeye İyi Avcı olarak çevrilmiştir) operası ile devam ediyor. Eser, Johann August Apel'in ve Friedrich Laun'un “Gespensterbuch” (korku kitabından); “Freischütz” hikayesi üzerine ortaya çıkmıştır. Eserin ilk seslendirilişi besteci yönetiminde 1821 yılında Berlin'de gerçekleşmiştir.
 
Alman operası yaratma fikri sadece, Mozart'ın hayali değildi. Alman besteciler de bunu paylaşıyordu. Böylece Mozart'tan sonra, bu eseri örnek olarak gösteriyoruz, büyük usta Ludwig van Beethoven'in tek operası “Fidelio” da Almanca olmasına ve günümüzde çok önemli bir opera olmasına rağmen, seslendirildiği dönemde, çeşitli politik çalkantılar dolayısıyla (Napoleon'un “özgürlük getiren” devrim ordularının, monarşi'nin başkenti Viyana'yı işgali ve ardından gelen ekonomik krizler) “Der Freischütz” operası kadar yaygınlaşamamıştır.
 
Ünlü AMZ (Allgemeine Muzikalische Zeitung, Genel Müzik Gazetesi olarak tercüme edilebilir.) 1843 yılındaki bir sayısında, bu eserden “ilk Alman operası” olarak bahsediyordu. Mozart ve Beethoven'in bu bestecilerin yaratıları üstündeki etkisinden de bahsedelim. Her iki besteci de AMZ gazetesinin üyesiydiler.
 
Konumuza dönelim, Weber'in operası da, geçen yazılarda konu olarak aldığımız Mozart'ınkiler gibi bir masal operasıdır. Sahnemiz açılıyor, avcılar ve köylüler sahneyi dolduruyorlar. Bir kutlama ile başlıyor. Ancak hemen ardından “Ormanın” korkunç yönleri de gösterilir. Sihirli toplar bazı şehirlere atılır... 19. yüzyılda aynı zamanda, günümüzdekilere göre çok daha büyük ve gizemli olan ormanlardan korkulmaktadır.
 
Weber, avcıyı ve ormanın atmosferini karakterize ederken “korno”yu kullanır. Yumuşak ve uzaktan gelen korno'yu tehlikeli sahnelerde de kullandığını 2. perdede göreceğiz. Klarnet'in tınısal çeşitliliğini keşfeden Weber, bu çalgıyı aşk ve umut için kullanır. Trombon, başlangıçta gizemli güçleri bir başka sefer ise kutlama müziği olarak uyulur. Bir defasında piccolo'yu (küçük flüt) korkutucu bir efekt için kullanır. Üvertür'de tüm drama aslında müzikal olarak çözülmüştür. Başlangıç ve bitiş Do Majör tonundayken, orta bölüm do minör tonundadır.
 
Majör ve minör tonları ayırt edebilenler bunu hikayenin bir özeti olarak algılayabilirler. Majör genişlik, görkem, kutlama vb. olumlu duyguları sembolize ederken minör ise daha dar, daha üzüntülü duyguları sembolize etmektedir.
 
Üvertür (Ouvertüre, giriş müziği) başlangıçta yavaş bir giriş ile başlar, önce ormanın “huzurlu” yanları gösterilir, ardından gizemli yönleri ağırlık kazanır... Majör'den minöre geçilir. Tremola'lar ve gerilimli akorlar bu “gizemli” dediğimiz kesitteki teknik dokuyu oluşturur. Ardından aşk ve umudun sembolü olarak, klarnet sesini duyarız ve kutlama melodisi ilk kez duyulur. Tahta nefesli çalgılar duyurmaktadır bu ezgiyi. Sonunda iyi ve kötü arasındaki mücadeleyi, iyi kazanır. Giriş müziği majör kesitle biter...
 
Eserin sinopsisini burada vermeyeceğim... Türkçe'de en yetkin kaynak olarak Cevat Memduh Altar'ın yazmış olduğu, Opera Tarihi kitabını referans gösterebilirim. Başka bir noktaya geçmek istiyorum.
 
Sanat, yüzyıllardan beri yapılıyor. Mozart'ın müziği de Weber'in müziği de günümüzde evrensel müziktir. Sahnelerimiz, operalarımız, korolarımız, tiyatrolarımız kapatılma tehlikesinde, ancak Antik Yunan'dan itibaren bu topraklarda yaşayan sanat ülkemizde sonsuza dek varlığını gösterecektir.
 

Bunu haykırmak için bugün Ankara'lılar Kuğulu Park'ta, Akün ve Şinasi Sahne'lerinin kapatılmasına karşı buluşuyorlar... Bir kutlama havasında gerçekleşecek eylemde “Sanatıma Dokunma”, “Elini Sanatımdan Çek” ve daha birçok şey söylenecek. Katılımcıların, politikacılardan ciddi talepleri var.

Ankara'da, Devlet Tiyatrosu'nun Akün ve Şinasi Sahneleri'nin kapatılmaması için, İstanbul'da AKM'nin yeniden açılması için sesini yükselten bir halkın yaşadığı ülkede olmak gurur verici...