Deniz kestanesi nasıl çıkar ve Necmi için bir kuşak analizi
Aslında derdim şu: Daha spesifik olarak 68 ve 78 kuşaklarından söz edebiliyorsak 88 kuşağından da söz edilebilir zira bu, Türkiye özelinde daha da zor bir sürecin ifadesi.
Ayağınıza deniz kestanesi batınca hemen çıkarmaya çalışırsınız. Hatta eğer batan dikenler çıkarılmazsa vücudun içinden kalbe kadar yürür ve sonunda kalbe batar diye inanırsınız, korkarsınız. Hem artık deniz kestanelerine Kızıldeniz’den gelen deniz kirpileri de eklendi, daha uzun dikenli, daha çok can yakıyor. Hemen battığı yerden çıkarılmalı…
Ama olmaz, dikenleri çıkarmaya çalışırsanız ayağınıza verdiğiniz zararla kalırsınız. Sadece zeytinyağı süreceksiniz ve çıkmasını bekleyeceksiniz. Doğa böyledir. Zehrin olduğu yerde panzehir de vardır. İyileşme de böyle. Bugün zehir artarken panzehir azalıyor. Erken tükenişimiz belki de bundan. Zeytinlikler de ormanlıklardan sonra egemenlerin iştahını kabartıyor.
Necmi’yi kaybettik. 2022 Nisan’ında, Bodrum’un Bitez mezarlığında bir zeytin ağacının toprağına emanet ettik. Zeytinin dalına bağlanan isyanın kara bayrağı sonra mezarına örtüldü. Anne tarafından Bodrumlu baba tarafından Trabzonlu’ydu Necmi. Bodrum’da yaşıyordu. Yolunu şaşırmış eski bir dikendi belki kalbine yürüyen. Daha fazla kalbi çekmedi bu dünyanın ağırlığını. Son görüşmemizde denize de giremediğinden söz etmişti. Deniz ki bu ağırlığa en iyi gelendir. Suyun kaldırma kuvveti de yerçekiminin bir panzehiridir.
Yaş kelimesi malum yeşille ilişkili. Doğanın bir yıllık süreçte yeşermesiyle bir yaş geçiyor. Her ilkbahar doğanın uyanışıyla ömrümüzden giden bir yılı bize anımsatıyor. Oysa bu yıl ne çok yağmur yağdı değil mi? Doğa da her yıl olduğundan daha coşkulu sanki ya da insan yaşlandıkça böyle bir hissiyata kapılıyor. Yaşlanmanın en kötü tarafıysa yalnızlaşmaya tanıklık etmek; iki kelime konuşacağınız dostlarınızın bu dünyadan gitmesi.
Nüfus bilimciler doğum yıllarına göre insanları 1925-1945 Sessiz Kuşak, 1946-1960 Bebek Patlaması Kuşağı, 1961-1980 X Kuşağı, 1981-1995 Y Kuşağı, 1996-2020 Z Kuşağı olarak sınıflandırmışlar. Alfa kuşağı da başlamış doğmaya. Böylesi genellemeler içinde çokça yanılma payı, çokça karşı örnek barındırır. 68 kuşağını Bebek Patlaması kuşağı olarak adlandırmak insanı kelle hesabı ve bir tüketim nesnesi yapmanın adımlarından biri olsa gerek. Belki de 68’in tepkiselliği buydu.
Necmi 1972’de doğmuştu. Yukarıdaki tanımlamaya göre X Kuşağına mensup. Genelgeçer tanımlarda X Kuşağı için otoriteye saygılı, rekabetçi vs. gibi ifadeler geçiyor. Necmi’nin, benim ve birçok dostumun buradaki tanımlarla ortaklığı sadece X’in matematikte bir değişkeni, bir bilinmeyeni ifade eden simge olması zira Necmi varlığını Anarşist ideolojiye vererek hiç de otoriteye saygılı biri olmadı.
Aslında derdim şu: Daha spesifik olarak 68 ve 78 kuşaklarından söz edebiliyorsak 88 kuşağından da söz edilebilir zira bu, Türkiye özelinde daha da zor bir sürecin ifadesi. 12 Eylül’ün temel varlığının ülkedeki özgürlük mücadelesine karşı gerçekleşmesi ve hayatı karabasana döndürmesi üzerinden hareket edersek, gençliği karanlıkta geçen insanların önünde pek de bir seçenek, umut yoktu. Özalist politikalarla sisteme eklemlenenler olduğu kadar buna Necmi gibi karşı duranlar da oldu. Öte yandan, bu kuşak özgülünde günümüze kadar olan sürece tanıklığımda aklıma ilk gelen çokça siyasi ölüm, kanser, intihar.
Ah şimdi ne acılarımızı ne de zorluklarımızı yarıştıralım. Analiz diye bir başlık attım istatistikçi edasıyla oysa neyi çözümlüyor, neyi rasyonalize ediyoruz? Bahar bir yandan gürül gürül, ağaçlar dimdik ayakta, bize örnek.
Elimizde belirli bir şey var, o da yaşam. Kesin olan başka bir olgu da ölüm. En büyük öğretmense doğa. Bırakın deniz kestanelerine kızmayı, onların üzerine basan biziz, hem ne güzel işte ayaklarınıza dikenler batsın ki aslında ayakkabının bir sınıfsallık göstergesi olarak bizi hayattan kopardığını anımsayalım. Bir dostumun da dediği gibi deniz kestanesinin sızısı iyidir, hayatı hatırlatır, bizim dışımızda var olan akıp giden, inciten onaran hayatı...