HDP'li siyasetçilerin 6 yıl önceki Kobane olayları için gözaltına alınması, “sosyal medya üzerinden darbeye teşebbüs etmek” gibi gülünç bir gerekçeyle aynı sabah sosyalistlerin gözaltına alınması, iki Kürt yurttaşın helikopterden atılıp birinin yaşamını yitirmesi, tarikatların silahlanması, doların 8, avronun 9 liraya ulaşması, hasta-vaka ayrımı yaratılarak pandeminin gerçek boyutunun gizlenmesi, pandemi koşullarında işçilerin kapalı sistemde çalışmaya zorlanması, batıda Yunanistan, doğuda Azerbaycan-Ermenistan geriliminin ülkeyi savaşla burun buruna getirmesi, sosyal medyaya, muhalif televizyon kanallarına sansür uygulanması, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme, kıdem tazminatını gasp etme, seçim yasasını değiştirme, Anayasa Mahkemesi’ni ortadan kaldırma hevesleri, işsizlik, yoksulluk, açlık, kadın cinayetleri… Saymakla bitmeyecek onlarca, yüzlerce sorun her gün ülkenin gündeminde yer alıyor.
Bu saydıklarımızın hiçbiri, bir diğerini gizlemek için geçici olarak atılmış adımlar, gündem değiştirme hamleleri değil. Topyekün saldırılarla toplumun tümünü hareketsiz hale getirmenin, rejimi tümüyle değiştirmenin yolunu döşeyen ve kendi özgül ağırlıkları olan farklı taşlar yalnızca. Her biri gündemin temel parçaları.
Bu gerçeğe ilişkin saptamalar ve ülkede yükselen faşizmin nelere gebe olduğu üzerine zihin açıcı yazılar hem İleri Haber köşelerinde farklı yazarlarca hem de diğer muhalif yayın organlarında yazıldı ve yazılmaya da devam edecek gibi görünüyor. Çünkü her ne kadar mevcut durumu saptamakta görece başarılı olsak ve rejimin değişen niteliği üzerine genişçe bir kesimde ortaklığa varmış olsak da rejimin nasıl alaşağı edileceği, faşizme karşı mücadelede hangi somut adımların atılması gerektiği, yan yana gelişlerin nasıl vücut bulabileceği, cephe kurmanın mümkün olup olmadığı, vb. üzerine net yanıtlarımız henüz yok. Bu yazıda da bu sorulara yanıt bulma iddiasında değiliz ancak içinde bulunduğumuz kaostan nasıl çıkacağımıza ilişkin tartışmayı farklı kaynaklardan esinlenerek ve oralardan ipuçları yakalamaya çalışarak sürdürmekte yarar var.
“İçinde bulunduğumuz kaos” dedik. Kaos; biçimden ve düzenden yoksun, uyumsuz ve karmakarışık olma durumunu ifade ediyor. Herhalde toplumun en az %50’si dediğimiz, 18 yıldır onca baskıya karşın teslim olmayan kesim bu tanımda ve ülkenin çoktandır bir kaosa sürüklendiğinde hemfikirdir. Ancak ayrılık, kaosa nasıl tepki verileceğinde başlıyor.
Ana muhalefetin bu düzensizliği yaratanlara karşı “Nasıl olsa ilk seçimde gidiciler” ön kabulü ve ataleti, kargaşanın kendi doğallığında sonlanacağı varsayımına dayanıyor. Oysa kaosun dışarıdan bir müdahale olmadan kendi kendine sönümleneceğine ilişkin ikna edici bir kanıtımız yok. Dahası sönümlenmek bir yana, içinde hareketsiz beklerken sarmalanıp durduğumuz yumak gittikçe çözülemez bir kördüğüm haline geliyor. Açık ki kördüğümü kesip atacak, bu kaosa düzen verecek ve yepyeni bir dünya yaratacak bir irade gerek bize. O iradenin neye benzemesi gerektiğine dair ipucunu belki Antik Yunan’da bulabiliriz.
Platon, Timaios diyaloğunda fizik kuramını serimler ve evrenin oluşumunu açıklar. Ona göre ilk başta, öncesiz şeylerin varlığıyla evrende kaos egemendir. Demiurgos denen, hiçbir şeyi vardan yok, yoktan var etmeyen, mistik bir yanı olmayan, yalnızca varolanı biçimlendiren bir “işçi” tanrı kaosa düzen verir ve “iyi ideası”na öykünerek bildiğimiz evreni yaratır. Sözcüğün kökenbilimi açısından incelediğimizde Yunanca “demos" halk, “ergon” iş anlamına gelir ve Demiurgos, “halk için çalışan” demektir (1).
Öyleyse karşımızda evrene düzen veren ama kendisine tapınılmayan, mitleşmemiş, yalnızca “iyi”nin, eşitliğin, özgürlüğün, adaletin peşinde, halk için çalışan bir düzenleyici duruyor. İçinden geçtiğimiz kaotik dönemde arayışını sürdürdüğümüz, kargaşayı sonlandıracak, çelişkileri ortadan kaldıracak, o işinin ehli zanaatkâr özne işte bu olmalı.
Kaos deyince ister istemez gözümüz korkuyor ve iyimserliğimizi yitiriyoruz. Oysa kaostaki sürekli darbeler savuran hareketlilik bir yandan önümüze olasılıklar ve olanaklar zenginliğini de koyuyor. Aslında bir bakıma “gökkubbenin altında muazzam bir kaos var, koşullar mükemmel”. Peki bu koşulları nasıl değerlendireceğiz?
“Neredesin Demiurgos? Gel de şu kaosa bir düzen ver” diye geleceğimizin yaratıcısını dışarılarda bi yerlerde aramak da bir seçenek ama biz Demiurgos'u arayıp bulmak değil, bizzat Demiurgos'un kendisi olmak gerektiğine inanıyoruz. Asıl meselemiz tam da yeni ve “iyi” bir evrenin öncüsü olmayı bugünden becerip becerememekte.
(1) Afşar Timuçin, Felsefe Sözlüğü, Bulut Yayınları, 2004, İstanbul.