Delirmekten korkmayın, Ero!

Sözlüklere baktığınızda deliliği akıl hastalığı; insanın toplumsal, kültürel ve bilimsel açıdan belirlenmiş işlevlerini yerine getirmemesi olarak görürsünüz. Psikiyatri ise delilik kavramını kullanmaz; bireyin durumunu nevrozlu veya psikozlu haller olarak betimler. Psikiyatri akıl ve ruh hastalarıyla diyalogun başladığı dönemdir. Ancak neyin konuşulup neyin konuşulamayacağını belirleyen hekimdir; çünkü delilik bir hastalıktır ve tedavisi baskıdır. Deliuze'a göre psikanaliz, ideolojik düzeyde olmasa da pratik düzeyde kapitalizme ait hale gelmiştir ve her delilikte tarihsel, politik ve toplumsal alanın özgün bir türde önemli bir toplamı vardır. Yine de delirmekten korkmayın!

Vincent van Gogh 1890'da akıl hastanesine dönüştürülen Saint-Paul Mausole Manastırı'na yatırıldığında şöyle bir mektup yazar: "Buraya taşınmakla sanırım iyi ettim. Çünkü bu yerde delilerin hayat gerçekliğini görerek, o korkuya benzer şeyi kaybedip yavaş yavaş deliliği herhangi bir başka hastalık gibi görmeye başlıyorum... İnsanlar aralarında iyi anlaşıyorlar, birbirlerine yardım ediyorlar... Ve yemin ederim ki bunlar Arles'in zavallı halkından daha çekingen, daha kibarlar ve beni daha az rahatsız ediyorlar..." (Venzmer 2010: 44) Akıl hastanelerine bakarsanız deli diye adlandırdığımız insanların çoğunun oldukça duyarlı ve nazik olduğunu, üstelik dışarıdakiler kadar mantıksız konuşmadıklarını görürsünüz. Etrafınıza bir bakın. Kimi kendini vezir sanıyor, kimi dünyanın efendisi. Kimi gelmiş geçmiş en büyük yazar, kimi de evrenin dilberi. Halbuki bir insanın kendini keşfi dünyadaki en büyük keşiftir, dolayısıyla gerçek gelişme de burada başlar.

Ve delilik bir karşı duruştur aslında. Kişileri yahut durumları reddediştir. Genetik yatkınlığın önemli bir etken olduğunu bilsek de delilik bireysel ve toplumsal bir duruş sergileyebilir. Aşk ve ölüm acısı çekenler ile savaş, tecavüz, toplu katliam, doğal felaketler sonucu travma geçirenlerin duruşları çeşitlenir. Akıl sahibi olduğu iddia edilen insanlara göre delilerin davranışları, konuşmaları, tepkileri kendiliğinden gelişir; hırsları, kıskançlıkları, yalanları olmadığından hiçbir zorlamaya yer yoktur.

Bu ülkede milyonlarca insan yıllardır düşlerinden, umutlarından zorla koparılıyor, aklı selim (!) kişilerin gündüz düşlerinde figüran addediliyor. Toplumsal kuralların, köhne zihniyetlerin dışına düşen birey için delilik zaruri midir? Olsun, delirmekten korkmayın! Onların istedikleri şarkıları söylemeyeceğiz, istedikleri şiirleri, gazeteleri okumayacak, öyküleri yazmayacağız. Rasyonel varsaydıkları tutarsızlılıkları karşısında gerçek delilik öznel bir tercih olacak.

Dersimlilere göre "Delilik çok nadir ulaşılabilen bir mertebedir." Çünkü erkin zorla elinize tutuşturduğu akla güvenilmez. Çünkü çıkarları, kurnazlıkları, hırsları asla taşımayan ve ermişlik makamıyla bir tutulan bu mertebe bireyin en saf halinin oluşmasına neden olur. İşte bu yüzden kendini akıllı sananların arasında delirmekten korkmayın!

"Dersim'in Divane Delileri"ne kulak veriyorum günlerdir. Şevuşen anlatıyor, ben dinliyorum. Alibeg, Kazım, Qevan konuşuyor, ben sayıklıyorum:

"Ero bana bir cigara verin de ciğerlerim sevinsin, elbise vererek tenimi sevindirmeyin. Altı üstü bir deri parçası, sevinse ne olur, sevinmese ne olur. İçimi sevindirin ero. İnsan doğduğunda elbisesiz doğdu, doğan çocuk elbiseliler kadar hasta değildi. Ne zaman elbise giyindiyse hasta oldu. Elbiselilerin ortaya çıkmasıyla hastalık başladı, dünya kirlendi. İnsanın rezilliği elbiseler altındaki bedende gizlidir ero." (Aslan 2015: 58)

"Havalar soğudu. Bu yetmezmiş gibi bir de sıkıyönetimin soğukluğu eklendi buna. Buralar iyice çekilmez oldu artık. Gidip kendimi tımarhaneye kapatayım daha iyi. Bu aralar tımarhane dışarıdan daha iyi. Gerçi dışarısının da tımarhaneden farkı yok ama en azından oradakiler kendini bilen deliler." (Aslan 2015: 193)

Bir delinin elinden tutabilir, yüzüne dakikalarca bakabilirsiniz. Bir deli size hayatın anlamını yahut anlamsızlığını konuşmadan öğretebilir. Fakat bir psikopat sizi iki dakikada hayattan koparabilir. Psikolojik rahatsızlığını bir erdem gibi kutsayıp taşıyan insanlara tercih ederim delileri. Çünkü insanlar unutmadığı için delirir. Kayıplarını unutamadığı için. Biz yitirdiğimiz onca şeye rağmen deliremiyoruz. Bazılarına deli diyoruz ama aslında onların bizi delirtecek kadar masum olmalarını kabullenemiyoruz. Bu yüzden delirmekten korkmayın, ero!

*Deliler ve Dâhiler, Gerhard Venzmer, Çev: Prof. Dr. Gürsel Aytaç, Omnia Yayınları, 2010.

*Dersim'in Divane Delileri, Nurettin Aslan, İletişim Yayınları, 2015.