Dayanışma için ilk adım

1 Kasım seçimi yaklaştıkça sosyalist solda da seçime dair tutum belirleme tartışmaları hızlandı. Dün bu kapsamda gerçekleştirilen bir görüşmeyi, Halkın Türkiye Komünist Partisi ile Halkevleri arasındaki görüşmeyi İleri Haber sayfalarından da duyurduk.

Görüşmenin içeriğinden önce, haberin okurlarımız tarafından nasıl karşılandığı hakkında bilgi vermeliyim. Akşam saatlerinde gerçekleşen görüşmenin ardından girdiğimiz haber, sadece birkaç saatte binlerce okur tarafından okundu. Aynı dakikalarda maç yayını olduğunu ve akşam saatlerinde internet haberlerinin okunma sayılarının düştüğünü de hesap edersek, bu yüksek grafik haberin yarattığı ilginin büyüklüğünü göstermek açısından yeterli.

Bu bilgiyi aktararak dikkat çekmek istediğim şey haber değil elbette. Zira haberin okunma ve sosyal medya mecralarında paylaşılma sayısı, esasında bir sonuç olarak değerlendirilmeli. Dikkat çekmesi gereken esas konu ise, söz konusu görüşmenin mahiyetinin topladığı ilgi.

Haberde de belirtildiği gibi, görüşmenin ana gündem maddesi 1 Kasım seçiminde sosyalist hareketin nasıl bir tutum alacağıydı. Bu çerçevede her iki taraf da belirgin bir çerçevede ortaklaşmış durumda. Buna göre, AKP eliyle bir iç savaşa sürüklenen ve Kürt halkına saldırıların yoğunlaştığı Türkiye’de, Saray diktatörlüğünün karşısında güçlü bir halk dayanışmasının ve kardeşlik hareketinin örgütlenmesi hedefi yakıcılaşıyor. Bu kapsamda, sosyalist hareketin emekçi sınıfların çıkarlarını siyaset sahnesinde temsil edecek, aynı zamanda Kürt halkıyla dayanışmayı ve kardeşlik fikrini güçlendirecek, HDP’nin Meclis dışına itilmesine yönelik kanlı provokasyonları boşa düşürecek bir seçim tutumunun solun ve ilerici kesimlerin en geniş birlikteliği ile örülmesi önümüzdeki kısa sürecin görevlerinden biri olarak beliriyor.

İşte, haberin gördüğü ilginin ardında yukarıda özetlediğimiz yaklaşımın sahiciliği ve bir ihtiyaca karşılık geliyor olması yatıyor. Türkiye’de giderek tırmanan kriz ortamında ve Erdoğan’ın Saray diktatörlüğü girişimlerinin karşısında, ülkenin ilerici, eşitlikçi, özgürlükçü, aydınlanmacı ve kardeşlik arzusu taşıyan kesimlerinin bir araya gelmesi, AKP gericiliğine karşı etkili ve sonuç alıcı bir mücadele hattının örülmesi, sosyalist solun emekçi halkın çıkarlarını siyaset sahnesine taşıması böylesi bir ihtiyacı ifade ediyor.

Kısacası, Kürt halkıyla dayanışmanın ve kardeşlik fikrinin güçlendirilmesi ile sosyalist solun etkili siyasete susamışlığı, 1 Kasım seçimine giden süreçte çakışmıştır.

Heyecan, ilgi ya da beklenti yaratan da bu çakışmanın yarattığı fırsatları değerlendirmek konusunda arayış içinde olan öznelerin bir araya gelmesidir.

Bu bir araya gelişin HTKP ile Halkevleri’nden ibaret olmayacağı, bu seçim tutumu çerçevesinde en geniş birlikteliğin sağlanmasının hedeflendiği biliniyor. Zaten bugün itibariyle başlatılacak temasların konusu da söz konusu seçim tutumunu güçlü ve ses getiren bir çıkışla sürdüren bir platformun yaratılması olacak. Bu kapsamda Türkiye’nin eşitlik, özgürlük, aydınlık ve kardeşlik arzusundaki tüm kesim ve kurumları ile aydınları, sanatçıları, bilim insanları sürecin örgütlenmesine davet edilecek.

Hızla heyecan ve ilgi yaratan bu tür bir girişimin karşılıksız kalması, doğal olarak, pek beklenmiyor. Ancak sürecin nasıl ilerleyeceğine hep beraber karar verileceğini, bu girişim etrafında bir araya gelmiş herkesin ortak kararıyla yola devam edileceği biliniyor.

Bitirirken, söz konusu girişimin anlam ve önemini kavrayabilmek açısından karşı karşıya olduğumuz tabloyu netleştirmek faydalı olacaktır.

Toplumsal meşruiyetine yönelik en büyük darbeyi Gezi’de alan AKP ve Erdoğan diktatörlüğü, sandık meşruiyetini de 7 Haziran’da kaybetmiş durumdadır. Şimdilerde, vahşi bir saldırganlıkla ve akıl almaz provokasyonlarla başlatılan iç savaş, Saray’ın kaybettiklerini geri alma çabasıdır. Ya alacaktır ya da yıkılacaktır; bunun ortası yoktur.

AKP’nin meşruiyet yitiminin en önemli nedenleri olan Gezi ile HDP’nin barajı aşması, 7 Haziran’da nesnel olarak bir araya gelmiş ve son derece yıkıcı bir etki yaratmıştır. Bu iki dinamiğin ortak bir mücadele pratiğini yaratabilmesi, AKP açısından telafisi imkansız bir darbe anlamına gelecektir. Nasıl ki Gezi Direnişi sırasında Kürt siyasetinin geri durması AKP açısından bir şans olmuşsa, bugün de Gezi kitlesinin kenara çekilmesi AKP’nin yeni şansı olacaktır.

Mücadele ettiği özneleri teke tek yakalamakta ustalaşmış olan AKP, Gezi sırasında başardığını 7 Haziran’da başaramamış ve sonuçta Meclis’te hükümet kurmaya dahi yetmeyecek bir çoğunlukla baş başa kalmıştır. Hemen ardından başlayan ve asıl olarak Kürt siyasetinin yasal kolunu etkisizleştirmeyi, Gezi kitlesinin desteğini geri çekmesini, Türkiye’nin AKP karşısında gösterdiği direncin bir iç savaş ortamında terörize edilmesini hedefleyen provokasyonlar, bu kez de Kürt halkını teke tek yakalama çabasıdır. Bir tür intikam ya da rövanş histerisinin sosyalist siyasette yeri olamayacağına göre, sosyalistlerin bu çabaya engel olması, Kürt halkının AKP karşısında yalnız bırakılmasına izin vermemesi tarihsel ve güncel bir sorumluluktur.

Dün ilk adımı atılan ve bugün itibariyle büyüyerek süreceği anlaşılan bu girişim, en başta bu sorumluluğu üstlenmek konusundaki kararlılığı ile kıymetlidir.

Çağrıya kulak vereceklerin isteği, emeği ve cesareti bu dayanışmayı daha da kıymetlendirecektir.