Cümleleri kazanmak

Hayat cümlelerden oluşur, cümlelerin kafi gelmediği yerde ise ifade kısırlaşır, tekrara düşer ve her tekrara düşen şey gibi sıradanlaşır.

Uzun zamandır bu kısırlığı yaşıyor siyaset. Kitleler, kendine seslenen siyasetçilerin kısır cümleleri içinde kayboluyor. Kitlelerin, kendilerinin bile ikna olmadığı şeyleri, bir başkasına taşıyarak derdi anlatmaya çalışması ise büyük bir bozgun olarak geri dönüyor.

Ne demeli, nasıl anlatmalı sorusuna, kendimizin bile doğru dürüst cevap veremediği yerde, sokaktaki insana kızmak, “ne haliniz varsa görün” demek, vasatlığa teslim olmaktır ki tam da bu noktada dönüp cümlelerimize bakmak en doğrusudur.

Demirtaş’ın başarılarından bir tanesi, seslendiği insanlara mücadele edebilmeleri için içi dolu cümleler verebilmesiydi ve o cümleler ile insanlar, kara propaganda altında olan insanlarla konuşabiliyor, onlara ulaşabiliyor, ifadelerinin içini doldurup, kötülüğün argümanlarına sıkışmış olanlara dokunarak, bir yerden yakalamanın inadını koruyorlardı. Demirtaş bunu inatla yapmaya, bulunduğu koşullarda hala devam ediyor.

“Hiç uğraşmayın, anlamaz” denilerek uzak durulan, “çok beyaz” denilerek küçümsenen, “bizden değil” denilerek yüzüne bakılmayan ve böylece iktidarın propagandasına teslim edilen binlerin, karşımıza bir canavar olarak çıkması elbette işten bile değildir. Bugün karşımıza çıkan her canavarın yaratıcısıdır bu iktidar.

Bu yüzden yeniden cümlelerimizi kazanmak zorundayız.
İnadın iradesini ortaya koymak bunlardan biridir ve bu yanıyla TİP’in geleceğe dair, hem mecliste, hem sokakta ortaya koyduğu inat bu nedenle de çok kıymetlidir.

Hayatın içinden insanları kavramanın, ekmeğin, emeğin derdini ortaklaştırmanın ve herkesin içindeki adalet duygusunu ortaya çıkarmanın tek yolu, insanda inat etmektir.

Hayatın içindeki yüzbinlere, milyonlara ulaşmanın zorluğu elbette tartışmasız ortada duruyor. İmkanların, olanakların yetersizliği kuşkusuz bir çok yerde elimizi kolumuzu bağlıyor ama insanlara dokunan cümleleri çoğalttıkça, o cümlelerin gücünü ve inancını insanlara aktardıkça, söz mutlaka kendi çatlağını bulacaktır. Bulduğunu gördük defalarca ve yaşadık.

Duyulmuyor, anlaşılmıyor, görünmüyor dediğimiz yerde yanılıyoruz aslında. Sözün gücü, biz ne kadar inanıyorsak o kadardır çünkü. Bu yüzden iktidar inandığımız ne varsa önce ona saldırıyor. Dile getirmekten yorgun düşürdükçe, kendi yalanlarına kapı açıyor ve o kapıdan içeri girenleri, diğer kapıdan öğütmüş olarak çıkarıyor.

Yeni cümleler kurmalıyız bir kez daha. Mücadele edebileceğimiz, insanlara dokunabileceğimiz cümleler… Kitlelerin aklına, kalbine, öfkesine, derdine dokunmayan her sözün, mücadele ettiklerimizin hanesine yazıldığını bilerek, doldurmalıyız içini.

Bize uzak görünenleri yakın etmenin yolu, birbirimize bildiğimiz şeyleri anlatmaktan vaz geçip, önce “uzak” gördüklerimiz için enerjimizi harcamaktır.

İnsanda inat etmenin kavgasını başka türlü kazanamayız çünkü.