Çok pis bir kaos hazırlığındayız!

Akşam gazetesi zor durumda. Editörler ter içinde. Manşet atıldı ama nasıl gelecek bunun devamı?

“HAZİRAN OYUNLARI” dediler bir kere… Kaos falan… Gerisini getirmek gerek.

Hadi Akşam gazetesine yardımcı olalım biraz. Bu fırsatı iyi değerlendir olur mu editör? Dosyanda bulunsun en azından…

Bak şimdi. Çok pis bir kaos hazırlığındayız. 

Kuğuyu bilir misin? Yani şu suyun üstünde endamını sergileyen o güzel yüzeni. Bizi ona benzetebilirsin. İstersen o zaman manşeti “HAYVAN BUNLAR” diye de atabilirsin. Kızmayacağız söz. Sen yeter ki rahat ol.  İşte o kuğunun endamı suyun altında sürekli işleyen ayakları sayesindedir. Onları sen göremezsin…  Hiç durmadan işleyen, bir an bile durmayan o ayaklar kuğunun dengesinin, kendine has güzelliğinin tek garantisidir. Buldun değil mi? Evet mekanizma! Örgüt vs… Ne dersen.  Senden mi gizleyeceğiz?

Aslında o ayaklar hep aynı hareketi yapar. Hep bir kaos peşindedir yani, anlayacağın dile tercüme edecek olursak.

Kaosa da bir açıklık getirelim. Suların bulanması mı? Durgun denizin dalgalanması mı? Fırtına mı? Hepsi olur. 

Ne dedin anlamadım?  Ha anladım! “...orayı burayı karıştırma, üniversiteler, provokasyon mu?” Çok mu hassassın bu konularda?  Kadın cinayetlerine ölüm diyor, ülke ekonomisi ortadayken onu uçuruyor, haftada bir TÜRGEV haberi yapmadan da edemiyorsun. Memlekette ne olmuşsa tam tersini yazıyorsun… Telaşın büyük, derdin büyüdükçe bize sarıyorsun. Haklısın…

Biz demişken en heyecanlı yerinde kalmıştık. Şu kaosta, dalgada, fırtınada...

Yani denizdeki kiri, çöpü kıyıya vurduracak güçte. Rüzgarın denizle kavuştuğu anlarda.

Sen ve senin gibilerinin bindiği köhne sandalların yaşam hakkı bulamayacağı denizlerin hazırlığında…

Denizin görünmeyen kısmındaki kuğunun ayakları çalışıyor sabah AKŞAM…

O ayaklar bir gün bir işçi, bir gün bir öğrenci, bir gün bir kadın, bir gün bir çocuk, bir gün bir Kürt, bir gün bir evsizin soğuktan donan bedenine takılıyor. Takıldıkça o bedenler yol veriyor o ayaklara.

O ayaklar hızlandıkça, kendinizden olmayan her şeyin düşman edildiği eğitiminize, sağlığınıza, hukukunuza, yasalarınıza takılıyor. Tam da o anlarda kuğunun beyazlığından korkuyorsunuz. Karanlığınız daha da açığa çıkıyor. Başka bir renk bulamıyorsunuz.

Yalanlarınızın yani sandalınızın küreklerinden kurtulma hazırlığınızdayız işte o ayaklarla. Size göre kaos, yani kargaşa karmaşa hali… Bir adım ötesi o çok sevdiğiniz darbe yalanları…

Kuğuya sorsan, insanlığın getirdiği mavi bir dinginlik, doyuncaya kadar yemek, doyamadan okumak, HES görmeyen derelere eğilip su almak ağzına, AKM’de tiyatroya gitmekten üşenip, mahalledeki amatör ekiple takılmak, üçüncü sayfa haberi okuyamamak, işini yapmayan vekili geri çağırmak, doğmamış çocuğu borcundan kurtarmak, barış diyememek savaş olmadıkça, kavga diyememek bir çapanoğlu baş göstermedikçe…

Anlamadın bu son cümleleri, yine haklısın…

Yani hırsıza hırsız, katile katil demek, halka yalan söylemenin en büyük suç olduğunu ceza kanununun başına yazmak. Tüm kaos hallerinin son bulması, daha fazla karıştıracağınız bir memleketi ancak rüyalarınızda görmeniz…

Çok temiz bir düzen hazırlığındayız. Siz bunu, çok pis bir kaos hazırlığı olarak okursunuz. 

Son defa haklısınız.

Ya da bu tek haklılığınız.

Ama korkunun ecele faydası yok… Kuğunun ayakları çalışacak AKŞAM. Sizin içinse deniz bitecek…