12 Haziran, dün, “Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü” idi. Adı bile büyük bir saçmalık olan bir gün, “çocuk işçiliği”, insanlık suçu, kölelik, sömürü, istismar… Ne derseniz deyin büyük bir saçmalık, ama yok edilmesi gereken bir gerçeklik.
Ve Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü’nde Adana’da bir oto tamircisinde, araçlardan çıkan atık motor yağların toplandığı varilin patlamasıyla, tamircide çalışan 13 yaşındaki çocuk işçi Mehmet Bozkurt ağır yaralandı. Hayati tehlikesi bulunan Bozkurt tedavi altına alındı. Polis ekipleri, patlamayla ilgili inceleme yaparken, işyeri sahibi küçük yaşta işçi çalıştırmaktan ifadesi alınmak üzere karakola götürüldü. Bu olay 2 yaşında bir bebeğin terörist olarak yargılandığı ülkede yaşandı. Ensar Vakfı’nda tecavüze uğrayan çocukların, çocuk cezaevi diye kurumsal sadizmin oyuncağı haline getirilen çocukların, Sur’da evleri yıkılan ailelerinden zorla koparılıp Çocuk Esirgeme kurumuna verilen çocukların, 3 yaşında anaokulunda türbanlı gelinlik giydirilen çocukların yaşadığı ülkede. Kısacası birbirinden uzak ve farklı görünen her başlık, her saldırı çocuklarımızı yok ediyor, elimizden alıyor, acilen her alanda çocuklarımızı kurtarmak için en azından ortak mücadele gerekiyor…
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi son üç buçuk yılda en az 194 çocuğun çalışırken yaşamını yitirdiğini tam da Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü’nde açıkladı. Rapor oldukça çarpıcı veriler içeriyor ve tabii ki çarpıcı somut saptamalar:
“Çocuk işçilik konusunda devlet politikalarının bir ortağı AB’dir. AB yetkilileri çocuk işçilik konusunda bir yandan devletin attığı adımlarla olumlu bir çizgide olduğunu söyleyerek övmektedir. Bu noktada kendi eliyle kurdurduğu ve mali olarak milyonlarca Euro aktardığı dernekleriyle sosyal bir imaj çalışması çizmektedir. Oysa Türkiye’de çocuk işçiliğin artışında sizin uygulattırdığınız tarımı çökerten ve sanayiyi daha da bağımlılaştıran politikalar bulunmaktadır. Yine örneğin Türkiye ile imzaladığınız Mültecilerin Geri Kabul Anlaşması sonrası göçmen çocuklar hızla tarım ve sanayinin pençesine atılmıştır.”
Rapor, Suriye’deki büyük katliamların arkasında olan güçlerin, yine bu güçler arasında yer alan Türkiye’yi bir açık hava hapishanesi, çalışma kampı haline getiren “Geri Kabul Anlaşması”ndan söz ederken hemen somut verilerle bunu destekliyor:
“ Söz göçmen çocuklardan açılmışken hemen belirtelim. 2013 yılında çalışırken yaşamını yitiren hiçbir göçmen çocuk tespit edememişken, 2014 yılında 5 Suriyeli çocuk, 2015 yılında 12 Suriyeli çocuk, 2016 yılında 2 Suriyeli çocuk olmak üzere 19 Suriyeli çocuk iş cinayetlerinde katledilmiştir. Genel olarak çocuklar içinde iş cinayetlerinin yüzde 9,8’inde Suriyeli çocuklar kurban edilmiştir. Bu durum yukarıda açıkladığımız Türkiye-AB politikalarının doğrudan yansımasıdır.”
Öte yandan çocuk işçilerin en az yarısının tarımda yaşamını yitirdiğini, bu durumun bir yönünün tarımın çökertilmesi, diğer yönünün ise mevsimlik işçilik olduğunu da tartışmaya açıyor rapor. Somut pek çok veri ve saptama için raporu mutlaka okumalısınız.
4+4+4 Eğitim sisteminin iki boyutundan hep söz edildi, eğitimin dincileşmesi ve çocukların eğitim dışına atılarak ucuz iş gücü haline getirilmesi. Daha bu yasa tartışılırken bu iki boyuttan hep söz ediliyordu. Şu anda ise sonuçlarını görüyoruz. Laik eğitimden giderek uzaklaşılırken, eğitim süresi milyonlarca emekçi çocuğu için giderek kısalıyor. İtaat et, biat et, sorgulama, bu dünyayı düşünme ve çalış! 6 yaşında itibaren çalış, 12 yaşında öl! Uzatmayayım, somut veriler, somut gerçekler ortada. Ülkemiz dinci gericiliği kendisine temel araç olarak kabul eden sermaye düzeni tarafından yok ediliyor. Bu yok edilme sürecini daha somut görmek için bakacağınız yer ise kadınlar ve çocuklar…