Son zamanlarda çok "seksi" konular gündemimize giriyor. Aslında seksiden ziyade bizzat sekse dair konular bunlar. Bahsettiğimiz, tık haberciliğinin ürettiği içerikler değil. Bilirsiniz, bu tık avcıları ayda bir kadın orgazmının sırrını keşfeder. Yatakta efsane yazmanın ve fakat heyecan katayım derken kolu, kafayı kırmamanın yolları hakkında da düzenli olarak "bilgi" satar bu tık avcıları. G noktasının yeri konusundaki muamma ise hiç bitmez. Haberi tıklayıp sıfır noktasına dönmeniz gerekir: "Neredeydi yahu bu?" Evet, Dario Fo'nun dediği gibi neyse ki penisin yeri hakkında net bir görüşümüz var.
Bahsetmek istediğimiz bunlar değil. Yakın zamanda biri The New York Times'da diğeri de 5Harfliler'de yayınlanan iki yazı "kadınların haz ve cinsel tatmini" konusunda oldukça ilgi çekici tezler ortaya attılar.(1)
5Harfliler'de çevirisi yayınlanan "Oyunun Bir Parçası Olmak: Takılma Kültürü Kadınlara Ne Kazandırıyor?" adlı yazının temel iddiası, kadınların, duygusuz, karşılıklı bağlanma içermeyen ve adına "takılma kültürü" denilen ilişki biçimlerinde cinsel olarak tatmin olmadıklarıdır. Hatta böylesi ilişkilerde kadınların çoğunlukla o çok cool görünen, yüksek özgüvenli pozlara rağmen orgazm bile olamadıklarından bahsedilmektedir.
Takılma kültürünün öncesi flört...
Flört duygusal yakınlaşmayı, tesadüfleri, romantik klişeleri ve bu arada erkeğin hesabı ödemesini hatta bir vadede "ciddi düşünmeye başlamasını" içeren bir ilişki biçimiydi.
Flörtün takılmaya dönüşmesi, doğum kontrol yöntemlerinin gelişmesi, cinsel olarak aktif olma yaşı ile evlilik arasındaki sürenin artması ve "cinsel özgürlüğe" ilişkin fikirlerin daha geniş çapta boy vermesine bağlı olarak gelişti.(2)
Böylelikle "cinsel senaryolar" içinde kadınlar için daha fazla deneyim imkanının oluşması, tek eşlilik eleştirisi, duygusal bağın ataerkil değerlerce kuşatılmış zincirlerini kırma gibi bir dizi yeni imkandan bahsedilir oldu. Öyle ki bu kültüre karşı oluşan muhafazakar tepkiden de gardını şişirerek bazıları, takılma kültürünün son derece feminist ve özgürlükçü olduğunu iddia etti.
İşte yukarıda bahsettiğimiz yazı, "takılma kültürü" içinde tek eşliliği "yapışkanlık","geri kafalılık" olarak sunan yaklaşımların, kadınları cinsel olarak tatmin etmediğini ama bir tiyatro oyunundaki roller gibi sürdürüldüğünü iddia etmekte.
Tüm bunlar rol mü?
Bu yaklaşımların çeşitli biçimlerde eleştirilmesi ya da desteklenmesi mümkündür. Sözgelimi cinsellik kadın için hem haz hem tehlike(hamile kalmaktan cinsel saldırıya bir dizi gerçeklik) olduğu sürece kadınların güven, duygusal bağ, aşk, romantizm içeren ilişkilerde tehlikeyi bertaraf edip hazza odaklanmaları elbette daha mümkündür. Bir kadının tehlikeleri farketmesi için çok özel bir "yüksek bilince" ihtiyacı yoktur, herhangi bir ataerkil toplumda yaşamış olmak yeterlidir. Kadının farketmeden çekiştirdiği eteği ile bir türlü gelmeyen o orgazm anı sıkıntısı ya da "sara nöbeti geçiriyormuş gibi orgazm taklidi yapması" arasındaki bağlantı oldukça yakındır.
Kaldı ki "takılma kültürünün", erkeğin skora, sayıya, "götürmeye" meyyal ataerkil kodları için bulunmaz nimet olarak görüleceği de sır olmamalı. Diğer yandan duygusal bağın, aşkın ciddi sularındaki erkek egemenliğinin kadınlar için ne kadar güvenli ve özgürleştirici olacağı son derece tartışmalıdır.
Ancak daha esaslı sorun şu ki hem "takılma kültürünü" savunanlar hem de buna karşı çıkanlar rol/senaryo kuramı denilen bir yaklaşımı benimserler.(4) Bu yaklaşıma göre seks dahil tüm cinsiyetli karın ağrılarımız, kültürel-ideolojik süreçlerce belirlenir. Burada, değerler, roller, imgeler, kurgular, senaryolar, dizilimler, sekanslar vardır. Burada açık olmayan, insanların neden bu rolleri benimsediği, bu rolleri benimserken çıkarlarının ne olduğu, bu rolleri kimlerin niye icat ettiği, ideoloji ve kültürün ötesinde temel belirleyenler olarak sınıfsal, ekonomik, politik, hukuksal süreçlerin niye hiç adının dahi anılmadığıdır.
İşte tam da burada yukarıda bahsettiğimiz The New York Times makalesine geliyoruz. Konu geçmişte, sosyalist ile kapitalist Almanya'larda karşılaştırmalı olarak kadınların cinsel tatminleri konusunda yapılmış bir araştırma. Buna göre sosyalist Alman Demokratik Cumhuriyeti'nde kadınların cinsel hazzı kapitalist Federal Almanya Cumhuriyeti'ndeki kadınlardan daha yüksek düzeydeydi. Çünkü kadınlar işsiz değillerdi, erkekten ekonomik bağımsızlıkları vardı, çocuk bakımından ev işine bakım emeği haklarla toplumsallaşmıştı.
Araştırmanın vardığı sonuçların ne kadar güvenilir olduğunu bilemiyoruz ama kadınların güçlenmesi, bunun maddi zeminleri cinsellik için de son derece hayati konular ve temel düzeyde açıklayıcı parametreler. Ancak burada da ilginç olan nerdeyse tüm bir değerlendirme yazısında bir kez ataerki sözcüğünün, o da "ev içindeki kalıntılara" atıfla geçmesidir. Dolayısıyla takılma kültürü etrafında dönen tartışma ne kadar ideoloji-kültüre saplanıp kalmışsa buradaki yaklaşımda o kadar kabaca ekonomik süreçlere saplanıp kalmıştır. Marksist bütünsellik anlayışı için ne konuyu rollere, değerlere, gelenek ve ideolojilere indirgeyen bir kültüralizm ne de ekonomik, yapısal süreçlere indirgeyen "hele bir sosyalizm gelsincilik" açıklayıcı değildir.(3)
Takılma kültürünü savunan ya da reddeden için sorun basitçe "yüksek bilince" erişmek ve rolleri reddetmektir. Hele bir sosyalizm gelsinciler, erteleyiciler için sorun basitçe devrimi beklemek ve tüm kadınları "ekonomik bağımsızlığa" koşturmak olacaktır. Sosyalizmin kadın orgazmıyla, tatmin edici cinsel yaşam vaadiyle estetize edilmeye, idealize edilmeye ihtiyacı yoktur ama kadınların toplumsal-kültürel boyutları küçümsenmeyecek, süreklilik fikrini akamete uğratmayacak sosyalist bir devrime ihtiyacı vardır. Konu kalkınma planı gibi orgazm çeteleleri sunmak değil, adını da koyarak ataerkiyle kavgaya devrimden sonra da devam etmektir
Notlar:
1- 5Harfliler'deki çeviri ve orjinali,
http://www.5harfliler.com/oyunun-bir-parcasi-olmak-takilma-kulturu/
https://qz.com/685852/hookup-culture/
The New York Times'daki makale,
https://www.nytimes.com/2017/08/12/opinion/why-women-had-better-sex-under-socialism.html?mcubz=0
2- Takılma Kültürü, Kampüste Seks, Flört ve İlişkiler, Kathleen A. Bogle, Güldünya Yayınları(2015)
3-Marksizm ve Kadın, Emek, Aşk, Aile , Tekin yayınları, Nisan 2015, Sibel Özbudun, s.16