CHP’nin sermayeden dilek ve temennileri…

CHP, 200 sayfalık bir seçim bildirgesi yazarak sermayenin hiçbir kesimine karşı olmadığını, sınırlama, kontrol etme, halka karşı işlenmiş suçlardan hesap sorma gibi hiçbir kaygı ve niyeti olmadığını beyan etti. Bildirge, bir liberal parti metnidir.

Metin, Gezi dalgasının popülerleştirdiği özgürlükçülük konusunda bol süslemeler içermekle birlikte, ideolojik içerik olarak sağcılaşmakta ısrarlı bir iskeletle karşı karşıyayız. Yerel seçimlerde garantili yerlerden sağcı aday çıkararak tabanına kazık atan parti aristokrasisi, bu tercihi nedeniyle son yerel seçimlerde Ankara belediyesini bile kaybetmişti.

Genel başkan yardımcılığına ithal ettikleri Kemal Derviş tezgahından geçmiş iktisatçı yöneticileri Selin Sayek Böke’nin, 'AKP'nin 2007'ye kadar yaptıkları doğruydu sonrakiler yanlış' demeyi pek sevdiğini ve CHP'nin "kapitalizme uyum sağlaması"nı misyon edindiğini ısrarla vurgulamasını hep hatırlatmak gerekiyor.  AKP'nin 2002-2007 dönemini IMF ve özelleştirmecilik belirlemişti, tarihte hiç olmadığı kadar İMF'ci ve özelleştirmeci bir icraatı sahiplenmek de hiçbir rahatsızlık yaratmadı! 

Bildirgenin "özgürlük ve laiklik" koktuğunu görebiliyoruz. Ama biraz eşmeye başlayınca ortaya garip bir durum çıkıyor: Laiklik vurgusunun öne çıkarıldığı bir bildirgede tam ikiyüz sayfa boyunca hiç geçmeyen kimi sözcükler şöyle: Gericilik, din sömürüsü, imam-hatip, kürtaj...

Bu ‘tını’ düzeydeki özgürlükçülük bile yüzde beş baraja takılıyor! Metinde bolca geçen örgütlenme konusunda siyasi partiler yasası ve sendikalara yüzeysel atıflar dışında tamamıyla "sivil toplum örgütleri" kastediliyor.  Sendikaların işyeri yönetimlerine katılması, mevcut sendikal düzenin değişmesi gibi boyutlara hiç değinilmemiş. Mevcut parlamenter sistemin başkanlık sistemi tehdidine karşı aynen korunması hedefleniyor. Ne iki meclisli parlamento, ne ilk turu barajsız, nispi temsilli iki turlu seçim, ne geri çağırma hakkı, ne de tercihli oy, bu türden hiçbir demokratik ilerleme önerisi yok. Örgütlerin yasama ve yürütme üzerindeki etki mekanizmalarıyla ilgili hiçbir öneri yok. CHP'nin bu örgütlerinin çürümüş devlet mekanizmalarına aksesuar olma riski yüksek.

Asgari ücret 1500 lira vaadi ise tamamen tribüne oynuyor, fırlayacak kaçak işçi çalıştırma eğilimine karşı nasıl bir önlem alınacağı yok. Kiranın bin liraya, üç kişilik bir ailenin ulaşım giderinin 500 liraya ulaştığı bir ülkede konut sorununun temelindeki TOKİ düzenine, pahalı ulaşımın temelindeki kâr amaçlı belediyeciliğe hiç dil uzatılmamış. Belediyeler esnafla haksız rekabet etmeyecekmiş! Ben bundan halk ekmek, otopark hizmetleri ve belediye otobüs hatlarını peşkeş çekmeye devam mesajı aldım. Asgari ücretin 1500 lira olmasının yaratacağı ek alım gücünün bu koşullar altında daha da yükselecek fiyatlar nedeniyle birkaç ayda söneceğini tahmin edebiliriz.

Sağlık ve eğitim sisteminde özelleştirmeci, liberal icraatlardan vazgeçileceğinin hiçbir işareti yok. Eğitim ve sağlık bütçesi adı altında kamu hizmetinin değil daha çok bu "sektör"lerdeki patronların finansmanının yapıldığı düşünüldüğünde, CHP'nin bu tezgaha da biraz sosyal yardım sosuyla eyvallah diyeceği anlaşılıyor. Eğitim ve sağlık reformu konusunda o kadar kurulan cümle içinde özel sektöre müdahale geçmediği gibi her öneride kamu-özel sektör işbirliğinden söz edilmesi ihmal edilmemiş. (Hiç geçmeyen sözcüklerden örnek verdik, bir de çok geçene örnek: ‘Girişimci’ 24 kez…)

 

Özelleştirme sözcüğünün geçtiği tek yer, Halkbank'ın özelleştirilmeyeceği. Ucuz esnaf kredisini oya çeviren bu bankayı satmamanın kapitalistler nezdinde herhangi bir siyasal maliyeti yok. Bir de, 'artık bunu da koymasaydınız' dedirten şeker fabrikaları. Orada da pancar birliklerinin reforme edilmesi, ekimin tekrar genişletilmesi ve nişasta şekerinin yasaklanması yok! Arsa fiyatına hatta tarla fiyatına özelleşen sayısız tesisle ilgili ne yapılacağı bile yok. Yani hırsızdan hesap sorulmayacak. Bundan sonra özelleştirmelerin "şeffaf" yapılacağını öğreniyoruz.

Tarımda yoksullaşmanın mazotu köylüye yarı fiyata vererek biteceğinin düşünülmesi isteniyor. Hazine arazilerinin 50 yıllığına kiralanması var, tarım kooperatifleri, üretici-tüketici doğrudan iletimini sağlayabilecek bir hal-pazar yasası yok. Tohum tekelleri, köylüyü piyasa faiziyle yolan özel bankalar yok. Hedeflerden hiçbirinde, hedefte hiçbir sermaye kesimi yok...

Vaatlerden en önemlilerinden biri "girişimcilik okulu". Ders verebilecek hocalar arasında son oniki yılda harikalar yaratmış kimi AKP'lilerin olması yüksek ihtimal. Aklıma Ali Ağaoğlu, Maliye eski bakanı Unakıtan'ın oğlu, Mehmet Cengiz falan geliyor...

İşsizliğin sadece yarıya düşürülmesi hedefi konmuş. O da nereden kaynaklanacağı belli olmayan "kalkınma" sayesinde. İşçinin örgütlendiği, işsizliğin gündemden çıktığı bir Türkiye'nin ulaşılabilir bir hedef olduğu unutturulmaya çalışılmış.

CHP sosyal güvenlik anlayışının temelinde "aile sigortası" varmış, yani Türkiye Cumhuriyeti'nin her yurttaşına güvenli iş, barınma, sağlık, bilimsel eğitim, örgütlenme ve kendini siyasi olarak ifade edebilme hakkı sağlama yükümlülüğü yokmuş...

Oysa ilgili kilit cümle "gözetmek"ten söz etmekte:

"CHP tüm yurttaşlarımız için, başta Aile Sigortası olmak üzere, adil asgari ücret hakkı, sosyal güvenlik hakkı, sağlık hakkı ve eğitim hakkını ayrım gözetmeksizin kararlılıkla gözetecektir."

İktidarının ilk yüz günde refahı halka yayacağını iddia eden CHP, "kaynak" konusunda AKP ve liberaller tarafından sıkıştırılıyor. AKP haklı, CHP refahı nereden yayacağını söylemiyor, sermayenin kılına bile dokunmamaya kararlı bir parti Türkiye'de hiçbir şeyi değiştiremez. Müteahhitlere, taşeronlara, sansürcü basın tekellerine, yabancı sermayenin eline geçen bankacılık düzenine meydan okumak için komünist olmak gerekmez. Özellikle de ülkemizin bugününde bunu yapmayan halkçı olduğunu iddia edemez. CHP bu programla kazara iktidara gelsin, yıllarca sürecek yeni bir sağ dalgaya alan açacak bir kaos ve beceriksizlik örneği olur.

Klasik bir sosyal demokrat parti, sermaye egemenliğine karşı çıkmaz ama sermayenin kâr hırsıyla yıkıma yol açmasını önlemeye, sosyal adalet ve eşitlik yönünde kısıtlamaya çalışır. Sermayenin gemlenmesi veya tümünden ilgası ile ilgili siyasi tercihlere belli bir noktaya kadar saygı duyulabilir ama kimse CHP'nin sınırsız sermaye özgürlüğüne karşı gık demeden solcu bir parti olabileceğini, özgürlükçü hareketin temsilcisi sayılabileceğini düşünmemelidir.