Çay üreticilerine çağrı: Hakkımızı aramanın zamanı gelmedi mi?

AKP’nin tarım politikalarından çay üreticisi de nasibini almaya devam ediyor. Çay tarımının yapıldığı Rize ve çevre illerde üçüncü sürgün çay hasadı 1 Eylül itibari ile biriken sorunlarıyla başladı. Bu yıl pandemi dolayısı ile sorunlu olarak başlayan sezonda sıkıntılar bitmiyor.   Üçüncü sürgün çay da ÇAYKUR'un özel firmaların alım politikalarına uygun, üreticiyi yok sayan kararlarıyla başlamış oldu.

Daha ilk günden kota ve kontenjan uygulamasına geçen ÇAYKUR, açıkladığı dönüm başı 400 kg çay ile ÖZEL FİRMALARIN isteklerine uygun açılış yaptı.

3.27 TL olan çay fiyatına rağmen 2.60 TL brüt fiyat ile çay alacaklarını açıklayan özel sektör, üreticinin ürününe ve emeğine ortak bir alım politikası ile çay ucuza alacağını gösterdi

Üretici ne yapıyor?

Üreticiler ise bu duruma karşı şu an için sadece sessiz bir tepki içerisinde. Sahipsiz kaldıklarını düşünüyorlar. En büyük korkuları da ÇAYKUR’un satılacağına dair artan söylentiler. Çaykur’un Varlık Fonuna devrini çok anlayamayan üreticiler bugün yaşananlarla özelleştirmenin bir an meselesi olduğu konusunda iyice ikna olmuş durumdalar. Gelecekleri ve tüm geçimleri çaya bağlı olan bölge halkı yaşanan diğer gelişmelerle olacakları bekliyor.

Bir kaza ve sonrası

Haziran ayında Rize’ye gümrük işlemleri için giden ithal kuru çay yüklü bir tır kaza yapınca bölgede herkesin bildiği ama yüksek sesle dillendirmediği ve “çayın Susurluk’u” diye nitelendirilen gerçek ortaya çıktı. Çay üreticilerinin çayı ellerinde kalırken, kota ve kontenjan uygulanırken, özel sektöre mahkum edilip düşük fiyattan çayını satmak zorunda bırakılırken bu ithal çay olayı büyük tepki topladı.

Üretici temsilcileri tarafından bu konu ile ilgili Rize milletvekillerine sorular sorulmuşsa da milletvekilleri sessiz kaldılar. Bu konuda kendileri tarafından meclise bir önerge bile verilmedi. Sessizlikleri üretici temsilcileri ve üreticiler tarafından tepki ile karşılanıyor.

Çayda gümrük vergisi düşürülerek daha çok ithalatın yolu mu açıldı ?

AKP’nin tarım politikalarında üreticiden yana durmayan uygulamalarından birisi olan ve Türkiye’de tarım üreticilerine büyük sıkıntı yaşatan gümrük vergisinin bazı ürünlerde kaldırılması bir kısmında da neredeyse yok denecek oranlara indirilmesi tarımla uğraşan kesimleri zorda bıraktı.

Bütün bu sorunlar yaşanırken çay üreticisi de gümrük indirimi ile ikinci bir şok yaşamış oldu. %145 olan gümrük vergisi %7 ye düşürülerek dışarıdan daha çok çay ithalatı  yapılacağının habercisi oldu. Gelecek günler çay üreticisinin canının çok yanacağını gösteriyor.

Bakan kimi temsil ediyor ?

7 Eylül’de bazı programlara katılmak üzere Rize’ye gelen Tarım Bakanı ve Orman Bakanı Pakdemirli, çaydaki sorunları konuşmak üzere Ulusal Çay Konseyi temsilcileri ile bir araya gelerek çayın sorunlarını görüşürken üreticilerin asıl temsilcileri olan kurumlarla bir araya bile gelmedi. Biz çok iyi biliyoruz ki bakan ve AKP, üreticiyi değil sanayiciyi yani sermayeyi temsil ediyor.

Bu duruma tepki gösteren Rize Ziraat Odası Başkanı Nevzat Paliç; üreticilerin sorunları onların yasal temsilcileri olan kurumlarla görüşülür, diyerek tepki gösterdi.

Kimin bakanısının? diye soran Paliç ;”Çay üreticileri bizi arıyor ‘bakan geldi üreticilerin sorunlarıyla ilgili ne dedi ne değişti’ diye soruyor. Ancak bakan bizleri arayıp sormuyor. Yaş çay üreticilerinin sorunlarını, üreticilerin evinde, üreticilerin temsilcilerinden dinlemesini talep ediyoruz. Sayın Bakan Ulusal Çay Konseyi’ni ziyaret ediyor toplantı yapıyor. Ulusal Çay Konseyi’nin üyelerinin çoğunluğu çay sanayicilerinden oluşuyor ve bunlardan çay üreticilerinin sorunlarının ne olduğunu soruyor, biz Rize Ziraat odası olarak 210 bin çay üreticisinin yasal olarak en büyük temsilcisiyiz bizleri toplantıya çağırmıyor bizlere sormuyor bile” diye açıklama yaptı.

Kimin bakanısın?

Paliç tarafından yapılan açıklamada en manidar soru kimin bakanısın oldu.

Rize'ye geliyorsun çay üreticisiyle görüşmüyorsun. Üreticiyi yok sayıyor üreticileri es geçiyorsun, sanayicilerle görüşüyorsun. Kimin bakanısın?

Aslında bu soru her şeyi çok güzel açıklıyor işte.

Eğer biz üreticiler örgütsüzlüğümüzü, örgütlü bir şekilde fırsata dönüştüren sermayeye karşı kendi örgütlerimizde örgütlenmezsek bu sömürü daha da derinleşecektir.

Çay üreticisini sermaye sahiplerinin kucağına iten Çaykur'a ve onun politikalarını belirleyen hükümete ve meclisteki temsilcisi AKP’ye karşı da sesimizi yükseltmenin ve hakkımızı aramanın zamanı gelmedi mi?