Çağdaş bir Romeo Juliet yorumu ya da alternatif bir aşk hikâyesi: Sıcak Kalpler

Dikkat: Spoiler içerir

Bir çatışma sahnesi... İki eşit gruptan pembe tenlilerin ellerinde silahları varken, gri tenli olanların tek silahı sıkamadıkları yumrukları ve çok da keskin olmayan dişleridir. Pembe benizliler birkaç griliyi vursa da yenilmektedirler çünkü diğer ekibin insan üstü gücü her silahtan üstündür. Kırmızı kapşonlu ceketli soluk benizin önce bayılttığı bir pembe yanaklıyı kolundan ısırarak yemeye başladığını görürüz. Şaşırmayız, çünkü hepimiz doğduğumuz günden beri zombilerin insan yediklerini biliriz. Tıpkı vampirlerin ısırıp kan emerek bizi de vampir yapabileceklerini, hayaletlerin içimize girebildiklerini, şeytanın siyah, kafamız kadar göz bebekleri olduğunu bildiğimiz gibi. Bu bilgiler bize nesilden nesile genetik yolla aktarılmaktadır.

Akşam yemeği sahnesine dönersek, kırmızılı zombinin insanı yerken kolundaki saate takılmasından, yaşarken çok da zengin bir hayat sürmemiş olduğunu, fakir bir aileden geldiğini anlarız. Mezardan çıkarak, hala yaşıyor oldukları için insan türüne büyük bir hasetle saldıran ve yemeye çalışan bu yaratıklar bir de fakirlerse iyice tehlikeli olurlar. 'Sınıfsal uyumsuzluk' iyi bir aşk hikâyesinin temelinde nesilden beri kullanılmakta ve en büyük kabulü görmektedir. En can alıcı noktalardan biri sınıfsal ve kültürel farklıktaki iki kişinin birbirine karşı duyduğu tamamlanma isteğine bağlı aşktır. Eğer bu ikisi farklı ırktan da olurlarsa değmeyin senaristin keyfine. Farklı din? Oh oh… Daha ne olsun? Biri sokakta militan, diğeri Nişantaşı’nda sıkılgan? Muhteşem…

Olayın geçtiği zamanın 2000’li yılların sonları olduğunu tahmin edersek yine bildiğimiz üzere o dönemde insan ırkı pek çok nedenle (ki en bilineni tanımlanamayan ve başa çıkılamayan bir virüstür ama umarım Covid-19 değildir bu virüs, çok çabuk bir son olur) yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Bu yüzden yine mutsuz bir vali, cumhurbaşkanı gibi birisi, yani tek söz hakkı olan, bir bölgeyi yaşam alanı olarak belirlemiş, etrafını da çok yüksek demir/beton alaşımlı duvarlarla çevirtmiştir. Elbette giriş çıkış için kapılarda güvenlik görevlileri beklemektedir. Hepimizin korktuğu yakın gelecek. Valinin asi ve güzeller güzeli militan kızı da arkadaş grubu ve sevgilisiyle, kendilerini varlayabilmek, aptal üniversiteli bembeyaz yakalılar gibi görünmemek için alternatif yollarla ¨gri¨lerle aralarındaki savaşı sürdürmektedir. Günlerden bir gün sarayın duvarının dışına insanlar için ilaç aramaya çıkarlar. Üstelik de babası işkolik bir vali olduğundan mütevellit sevgiye aç kızımız Julie’nin sevgilisi Perry de babasıyla aynı sevgisizliktedir. Romantizmden bi’ haberdir ve kıza, onu sevdiğini söylerken bile kabadır. Perry önceleri dışarı çıkma konusunda çekimser davransa da az önce sözü edilen zombi akşam yemeği saldırısında son derece cesur davranarak ilk yenenlerden biri olur (en pervasızın, şişmanın ya da gözlüklünün ilk öldürülen olması ilkesi). Çok pahalı saatini takarak çatışmaya gelmiş ancak zombiler tarafından ilk aşağı alınan olmuştur. Bir iç savaş, gruplar arası çatışma sanki faşizme karşı omuz omuza sürdürülmektedir. Ortam ya beyazların ya da grilerin olacaktır.

Evet akşam yemeği... Anlaşıldığı üzere sevgisiz Perry'yi kırmızılı adamımız yemektedir. Yemeğini yerken bir yandan da ağzı diğerinin kaba etleriyle doluyken konuşur: “Yeni açlık düzeninde insanlara acı verdiğimi bile bile yemek zorundayım ve bundan hiç hoşlanmıyorum.” Kırmızılı (Kızıl) tam da bu şaşaalı akşam yemeği seremonisinde yemeğinden kafasını kaldırdığı anda elinde silahla cesaret ana gibi savaşan Julie’yi görür ve bu güzellik karşısında büyülenir. Bir anda çevredeki her şey susmuş; tüm kalabalık, gürültü, çatışma yok olmuş, hayatında gördüğü en güzel şeye bakarken bulmuştur kendisini. Valinin kızı Julie'ye ilk görüşte aşık olmuştur. Julie de bu durumu, Eros’un okuvari bir bıçağı zombinin kalbine şşşrak diye tam ortasından oturtarak destekler. Romeo-Juliet karşılaşmasının ilk ve en heyecanlı anı oracıkta yaşanır.

Zombi, Julie'den gözlerini ayıramaz ancak senaryonun, Shakespeare'in kurgusuyla farkları vardır. İlk fark, Zombinin bu savaş ortamından kızın elini tutup onu da alarak uzaklaşmasıdır. Julie'nin zombilerin arasında dolaşması hem tehlikeli hem de kıskanç bir aşığa göre uygunsuzdur. Bu yüzden evi olarak tasarladığı eski bir uçağa götürür kızı zombi. Uçak adeta dağda bir mağaradır. Uçakta şehrin kullanılmayan bölümündeki evlerden hacıladığı birçok eğlenceli şey vardır. Oyuncaklar, pikap, plaklar vesaire… Uçağın catering servisinin raf ömrüne göre son kullanma tarihleri geçmemiş tüm ürünleri neyse ki konservedir ve en önemlisi kıza ikram ettiği biranın markası gözümüze sokulurcasna ‘Corona’dır. Öyle ya bizimki dahil tüm zombiler bir virüs enfeksiyonu sonucu bu hale gelmişlerdir. Ama bu önemli ayrıntı çabucak geçer. Kızımız karnını standart kaşıkla konserve yeme mimikleriyle doldururken zombinin kendisini şimdiye dek ısırmaması veya yememesine de hayretle bakmaktadır. Her şeye rağmen en çok istediği şey zombiden kurtulup eve dönmektir. Bunun icin yaptığı her hamlede yaşayan insan kokusunu alan diğer zombi topluluklarına tam da yakalandığı anda kızıl zombimizi yanıbaşında yine kendisini kurtarırken bulur. Kırmızılı kızıl zombi adını hatırlayamaz ancak Romeo'nunki gibi 'R' harfiyle başladığından emin gibidir, bazen de değildir. Hangisi olursa olsun Juliet artık kendisini 'R' diye çağırmaktadır.

Yetişkin bir zombi, bedenini afiyetle mideye indirdiği bir insanın beynini yemezse yediği insan da zombi olarak ekibe katılır ancak üşenmez de beyni yerse kişi tamamen sonsuzluğa intikal eder. Bu az bilinen noktayla birlikte mesele şudur ki, beynini yediğiniz bir insanın anılarına sahip olursunuz. Zombi olmanın en sevimsiz taraflarından biri nasıl uyuyamayıp rüya görememekse bir diğeri de hiçbir anının bellekte depolanamamasıdır. Zombi olduğunuz an tüm geçmişiniz uçup gider ki zombilik bu yüzden de pek tercih edilesi bir yaşam formu değildir. Perry'nin beynini de yemiş olan R, onun tüm anılarında Julie'yi seyrederken aşkı daha da büyür. Julie de kaçamadığı bu ortamdan zevk almaya çalışırken R'nin kendisine olan düşkünlüğüne alışmaya başlar. Birlikte plak dinlerler, dans eder, araba sürerler. Özellikle araba sahnesinde Julie’nin özgürlük bilincinin, sokaklardaki çapulculuğun tadına vardığı anlar görülür. Eğlenceli birçok şeyi yaparlar. Gece olduğunda Julie en seksi şekilde üzerindekileri çıkartıp yalnızca iç çamaşırlarıyla bir örtünün altında uyurken R ise sadece onu izleyerek zombiden insana doğru bir dolu şey hissetmekle meşgul olur.

Bir an gelir ki R'nin kalbi atar. Bu beklenmedik şaşırtıcı duruma rağmen Julie bir gece yine uçaklardan kaçmaya çalışırken, 20 tane aç kedinin önüne atılmış yedi soslu sarmısaklı harika kızarmış tavuk butu çekiciliğinde büyük bir zombi grubunun önüne düşer. Kızın kaçışını geç farkeden R, grubun önüne kendisini atmaya hazırlanırken yanına koştuğu Julie onun elini tutar. Bir anda grup durur. El ele tutuşmuş insan görmeyeli belli ki çok olmuştur. Hepsi durur ama iskeletor dediğimiz bedensiz sırf kemikten oluşan yaşam formları durmazlar. Zombileri bile yalnız kıstırdığında yiyen bu akılsız düşmanlar yalnızca kendilerini doyurmaya odaklanmışlıklarıyla muhafazakardırlar. Evet sadece açlıklarını doyurmak için şuursuzca önlerine çıkan her şeyi yiyen, açlıkları hiç bitmeyen, hani ¨yuh yeter mezara mı götüreceksin?¨ sorusunun muhatabı gibi durdurulamayan muhafazakarlardır bunlar. Zombilerin hissettiği sıcaklığı hissetmedikleri için Julie ve R'nin peşine düşüp ikisini de yemeye kalkışırlar bu kökten muhafazakarlar. İskeletor olmanın da iyi ve kötü yanları vardır. Örneğin tüm kemikleri eksiksiz bir iskeletor Usain Bolt'dan daha hızlı koşabilmektedir. Daha fazlasını elde edebilmek uğruna durdurulamayan bir hırsla avlarının peşine takılırlar. Aşıkların peşine düştüklerinde bu özelliklerinin hakkını verirler elbette.

Bu kez ise hayat kurtaran zombiler olur. Sevgi görmek zombiler için bir değişim dönüşüm anı oluşturmuş ve kıpırtısız bedenlerine hareket doldurmuştur. Bolt kadar olmasa da koşuda 11. veya 24. gelebilen bir atlet kadar başarılı koşmaya başlarlar. Kaldı ki zombilerin yürürken gücü boşalan kaslarını zor hareket ettirdikleri bilinen bir gerçeklik olduğu gibi 80’li yıllardaki müzik kliplerine bile ilham vermiştir (bkz. Thriller-Michael Jackson). Yani zombiler ikilinin kaçması için iskeletorları oyalarlar.

Julie ve R zengin birinin üzeri açık arabasıyla kaçarken aşırı bir yağmura yakalanırlar. Çok ıslandıklarından dolayı geceyi geçirmek için bir evde konaklarlar. Aşk ateşiyle kalbi atmaya başlayan R, her iyi aşığın dürüst olması gerektiğini bilir (ki bu doğuştan değil sonradan hatalarımızla öğrendiğimiz bir bilgidir). Julie'ye, sevgilisini yediğini Perry'nin saatini de ortaya çıkartarak itiraf eder. Julie her altıncı hissi olan kadın gibi bunu hissetmiştir ama hep doğru olmamasını dilemiştir. İlk kez o gece yatağının yanında yerde yatan R'ye arkasını dönerek uyur. O gece bir ilk daha olur. R rüya görür. Zombilikten iyice uzaklaştığının kanıtı olarak uyur ve rüyasında Perry de dahil olmak üzere son birkaç günde hayatını etkileyen kişileri ve tabii Julie'yi görür. Julie millet bahçesi gibi bir yerde elmayı yemektedir. Bu da filmin şahane minimal göndermelerinden cennetten kovulmanın minyon bir tasviri gibidir. Uyandığında Julie'nin yerinde yeller esmektedir. Kalbinin atması ve uyuyabilmesi kahramanımızın soluk gri rengini hafif pembeleştirir. Hatta artık her şeyi anlamıştır. Julie bu hatasını affetmeyecektir. Zombi arkadaşlarının olduğu semte dogru yürürken ortalama 40 kelime konuşmaya başlamış ama insan da yemediği için son günlerde nasıl beslendiğini bilmediğimiz bir yaşam formu olarak iyice soluk ve halsiz bir hal almıştır.

Bu arada Julie babasının sarayına arabasını hızla sürmüş ve nihayet bin küsür haneli saray bahçesine ulaşmıştır. Kapıda kendisini içeri sokmazlar, pasaportu, çift aşı belgesi sormasalar da retinasından bir tarama yaparak ateşini vesairesini ölçerler, kız da zaten ısrarla enfeksiyon kapmadığını anlatmaya çalışır. Nihayetinde testte enfeksiyon kapmadığı kesinleşince içeri kabul ederler. Baba vali mutludur. Kızına kavuşmanın coşkusunu çok net gösteremese de kendince ifade etmiştir. Julie ise en yakın arkadaşı Nora'ya yalnız kaldıkları andan itibaren R'yi anlatmaya başlamıştır.

R ise semte döndüğünde büyük bir şaşkınlık yaşar. İkisinin aşkı tüm zombileri etkilemiş ve kalpleri atmaya başlamıştır. Hepsinin renklerinde ufak tefek değişimler olurken hırlama yerine konuşmaya başlamışlar ve insan eti yemekten vazgeçmişlerdir. Tüm bu olup bitenlerle zombi ekibi adeta 'Pleasentville' filmindeki gibi bir değişimin farklı bir ayağını oluşturmaktadırlar. Yaz-dondurma-anne gibi sembolik anıları anımsamaları ile bir şeylerin değiştiğini gösterirler. Sevgi her şeyi değiştirebilir, ölüyü diriltir ve dünyanın  çivisini yerinden oynatabilir. Buna rağmen sevginin işlemediği muhafazakar beyinler ise korkularından doğan bir tehlike oluştururlar. İskeletorlar icin aşk yenebilen bir sey olmadığı için ve onlara göre tüm yaratıklar açlıkla sınandığı, sahip olmak güç göstergesi olduğu için büyük bir tehdit oluşturmaktadırlar. Julie'yi ve R'yi bulup yiyerek kurmaya başladıkları düzenin sürmesini sağlamaya niyetli görünerek oradan oraya koşmaktadırlar. Zombiler içinse iskeletorların durdurulması gerekmektedir. Sevginin yeniden doğuşu yaşamın habercisi olmuştur ve yaşam mutluluk hissini yaratıkların gözlerine yeniden doldurmuş, bakışlarında ve gülümsemelerinde bu değişimin yerini belirlemiştir. Bir daha hiç mutlu olamayacaklarını sanan tüm yaşam formları sevginin kimyasıyla degişimin tüm renkliliğine kavuşmuştur. Değişim gelişimin ta kendisidir. Bu noktada R'yi uyarırlar. Julie'yi ve insanları korumaları gerekmektedir. Bunun içinse her şeyi yapacakları bellidir. Koruyacakları şey sevgidir. İskeletorlar içinse en nefret edilip yok edilmesi gereken şeyler ¨hissedebilen¨ insanlardır.

R, hemen harekete geçer. Perry'nin anılarını kullanarak gizli yolu bulduğu yetmiyormuş gibi gece yarısı Julie'nin evine de ulaşır. Yatmaya hazırlanan Julie balkona çıkar ve o sırada balkonun altında klasik bir Romeo duruşuyla kendisini görmeyi bekleyen R'yi farkeder. Shakespeare'in kavuşamayan aşık kurgusu burada yine devreye girer. Balkon sahnesinde birbirlerine duydukları özlemi izlerken dadı konumundaki kız arkadaş Nora da balkonda beliriverir. Aşkın tüm imgesel tanımlarıyla dolan ikili adeta sarhoş gibidirler. Babası dış görev olarak bir parkta askerleriyle toplanmış olan Julie, kimse görmeden R'yi eve alır. İskeletorların büyük bir eylem yapacaklarını anlatır artık dili tamamen çözülmüş olan R. Julie ve Nora, bu büyük haberi acilen babasına iletmeleri gerektiğinde hemfikir olurlar. Nora kızın dadısı gibi cevabını alamadığı binlerce soru sorar R'ye. R'nin ise tek cevabı aşık olduğundan emin olmasıdır. Hep birlikte valiye gidebilmeleri icin R'nin zombi olduğunu gizlemeleri gereklidir. Bunun icin makyaj malzemelerinden medet umarlar. R'nin ten rengini tamamen pembelestirip -biliyorsunuz koyudur gri ten rengi-, mor göz kapaklarını ve dudaklarını da doğal bir kırmızıya boyarlar ve acilen yola çıkarlar.

Gerçek ve tam değişim yine kadınların yöntemleriyle ve kadınların elinden gelmiştir. Julie ve Nora zeki hamlelerle yanlarında bir zombi olduğu halde yakalanmadan güvenlik kontrollerini geçerler. Vali ve askerleri kırmızı alarm ilan edildiği icin büyük çatışmaya hazırlanmaktadırlar. Gözcüler binlerce iskeletorun rekor kirmaya çalışıyormuşçasına bir koşuyla duvara doğru ilerlediklerini haber vermişlerdir. Julie babasına ulaşmayı başarır ve vereceği haber artık bayatladığı için zombilerin kendilerine yardım edeceğini bomba bir son dakika haberi olarak verir. Haberin başlığı gerçekten de Vali Grigio'nun bünyesinde 45 punto etkisi yapar. Habere inanamayan Vali bir de R'nin zombi olduğunu fark edince onu öldürmeye kalkışır ancak Juliet'in dadısının gençliği olan Nora'nın da elinde bir silah vardir ve ikilinin kaçması için namluyu valiye doğrultmaktan çekinmez. Vali ölmekten çok korktuğu için, bir zombi tarafından yenirken biricik kızlarını kendisine emanet etmiş merhum eşinin anısını hiç düşünmeden Julie'nin zombiyle kaçmasına göz yumar. Julie o kadar kararlıdır ki kimsenin elinden bir şey gelmez. Çünkü ayrı oldukları ortalama 6 saat süresince Julie R'nin ilgisine ne kadar alıştığını, ondan ne kadar etkilendiğini ve onsuz yaşamak istemediğini anlamıştır. Bunları anlaması elbette kız arkadaşı Nora'ya başından geçenleri anlatırken vuku bulur. Çünkü bazı kızlar gerçek duygularını başka kızlara anlattıkları hikâyelerin onların yüzünde oluşturdukları tepkilere göre kesinleştirirler. Julie de tıpkı her şeyi dadısına anlatan Juliet gibi etkileniminden emin olmuştur. Julie'yi zombilerden korumak nasıl R'nin göreviyse, R'yi de insanlardan korumak Julie'ye kalmıştır.

Sevgi, sevgiliyi dışardaki dünyanın tüm pisliklerinden korumaya yönlendirir. Sevilen artık sırça bir vazo gibidir, kırılgan, korunmaya muhtaç ve ¨en değerlidir¨. Julie ve R, hem iskeletorlardan hem de insanlardan yani hem kuzeyden hem de güneyden kaçmaya başlarlar. Gidebilecekleri hiçbir yer yoktur ancak güvenebilecekleri dostları vardır. Zombiler, aşkıin titreşimleriyle bir anda insana dair duyguları anımsayip kalpleri atarak kendilerine katılan yüzlerce zombiyle az lafla çok is bşsarabilecek olan çok büyük bir orduya dönüşürler.

Başta karşımıza çıkan kaos ve savaş ortamı yeniden yüzünü gösterir. Öncelikle insanlar zombilere girişirler. Zombiler iskeletorlara, iskeletorlar da insanlara. O esnada insanları yemeye çalışan iskeletorların kafalarının zombiler tarafindan eziliyor olması bunu gören insanların yeni duruma hemen uyum sağlamasına neden olur. Şimdi zombilerle insanlar iskeletorlara dalarlar. R buradaki vahşi sahne için, iskeletorların hepsini öldürdük, evet berbat duyuluyor ama kimse de bundan pişman olmadı çünkü onlar değişime son derece uzaktılar, der. Askerler durumu valiye bildirirler. Bu sırada son kalan başka bir kalabalık iskeletor grubuna yakalanmış olan Julie ve R’nin başlarına gelen bu felaket, R'nin zombi olmasından kaynaklı insan üstü hareketi ile son bulur. Juliet ve Romeo'nun kendilerini öldürme oyununa benzer bir kayıtsızlıkla kucağına aldığı Julie'ye siper olan R, çok yüksek binadan aşağıdaki havuza atlar. Julie yukarıda kaldığından ona zarar gelmez ancak R beton etkisi olan suya sırt üstü düşmüştür, kısa bir süre baygın kalır ancak Julie'nin çabalarıyla kendine gelir ve suyun yüzeyine çıkar. Bir sarsıntı geçirdiği çok bellidir. Julie bu sarsıntıdan dolayı R için cok korkar. Çünkü artık kesinleşen en önemli nokta R olmadan yaşamak istemediğidir. R’nin pembe beyaz bedeni ile birlikte bu konu da su yüzüne çıkar. Teni aşktan pembeleşmis olan R lle Julie ilk kez ateşli bir şekilde öpüşürlerken R omuzuna gelen bir kurşunla tekrar suyun içine gömülür. R’yi vuran vali yine mutludur. Kızını öğtüğünü gördüğü şahıs ister insan ister zombie olsun vurulmayı hak etmiştir. Oysa kızı üzüntüden kendisini paralar. Capuletler'le Montequelar arasındaki ezeli savaşın doruk noktası belki de burasıdır. Tam o sırada bir şeyi farkeder Julie, havuz kanla boyanmaktadır. Hemen arkasında omuzunu tutarak şaşkın gözlerle babası ve Julie’nin 'zombiler ne pahasına olursa olsun yok edilmelidir' başlıklı tartışmalarını takip eden R'nin bedeni kanamaktadır. Herkesi şoke eden bu görüntü başta R'yi sarsar. Bir karakterin fiziki olarak canının yanmasının herkesi mutlu edebileceği tek sahne belki de budur. R'nin hissedebilen, yaşayan bir insan olduğuna orada bulunan herkes gibi vali de inanmıştır. Acilen R'yi hastaneye götürürken tanıştığına memnun olması da Julie'nin gözlerinin iyice parlama nedenidir. Finalinde halkı ikiye bölen duvarların yıkılmasıyla birlikte ¨Ülke mezardan böyle çıkacak¨ denir.

Sıcak Kalpler ilk bakışta eğlenceli bir zombi filmi gibi işlenmiş görünse de kaliteli bir Romeo-Juliet uyarlamasıdır. Bir araya gelmeleri asla mümkün olmayan iki aşığın öyküsüdür. Birbirine düşman iki aile olan Montegueler'in genç oğlu Romeo ile Capuletler’in sevimli asi kızı Juliet'in on seviye kadar üzerinde bir ortam yaratılmıştır. Birbirine düşman iki yaşam formu vardır fonda. Üstelik bu düşmanlık yamyamlığı da barındırır içinde. Yamyamlığın çok eski çağlardan beri aşırı sevgi kategorisinde de irdelenen bir alt başlık olduğu bilinen bir gerçekliktir. Sıcak Kalpler başarılı bir sinema ürünü haline getiren en onemli nokta insan yemeyi meşrulastırması değil, imkansiz aşkın sonuçta her şeyi olumlayabileceği umududur. Tabii bir de insana olan inancın her türlü negatif ideolojiyi yeneceğine olan açlık. Sevg'nin en büyük ön yargıları bile yıkabilecek bir güçle mecazen atomu parcalayabilecek tek gerçeklik oluşu filmin ana fikri olmuştur. Romeo-Juliet tragedyasının aksine buradaki finalde sevgi, valiyi bile hisleri olan bir insana dönüştürmüştür (ki çağdas bir masal oluşunun en onemli verisi budur) elini öpüp kendisine gözleriyle ¨baba¨ der gibi bakan R'yi ve kızını affedip ilişkilerini kabullenmiştir. Buradaki tek trajedi Perry'nin hayatıdır. Yasını tutan kimse olmadığı gibi ölümü arkadaş ortamında pek de fark edilmemiştir. Belki de filmin insanlara ulaştırmak istediği bir diğer mesaj, ¨bir kızı sevmeyi beceremiyor veya elini tutamıyorsanız cehenneme kadar yolunuz var¨ olabilir. Çünkü biz insanlar, vampirler ve zombiler hepimiz şunu çok iyi biliriz ki ¨cehennem sevgisizliktir, gerçek sevgi insana cenneti yaşatır¨...