Büyümek için mi enflasyona katlanıyoruz?

Bir ülkede enflasyonla mücadelede aleni bir başarısızlık varsa, o ülkede politika yapıcıları, bu başarısızlığı kabul etmek yerine; ilgili başarısızlığa sürekli bir gerekçe bulma çabası içerisinde olurlar. Hatta enflasyonla mücadele konusundaki başarısızlıklarını kamufle etmek için, enflasyonu, yüksek büyümenin bedeli olarak göstermeye çalışırlar. Çünkü onlara göre, enflasyonu düşürmeye çalıştığınızda, bu büyümeden ve dolayısıyla istihdamdan vazgeçmek anlamına gelir. Bu iddia ile bir anlamda, aleni başarısızlıktan, bir başarı öyküsü çıkarma gayreti vardır! Yani enflasyonla mücadeledeki başarısızlık, “o kadar kusur kadı kızında da olur” hikâyesinde olduğu gibi gösterilmektedir!

BİR ÜLKEDE HANGİ MAKROİKTİSADİ AMAÇLAR GÜDÜLMELİDİR?

Bir ülkede güdülebilecek çeşitli makroiktisadi amaçlar vardır. Bunların başında yüksek ve sürdürülebilir büyüme ile düşük enflasyon ve düşük işsizlik gelir. Bu amaçlara ek olarak, tatmin edici, yani büyük açıklara yol açmayan bir ödemeler dengesi, düşük sayılabilecek kamu borçlanma gereği (örneğin Maastricht kriterlerinde olduğu gibi kamu borçlanması ve bütçe açığı üzerine bazı kısıtlar koyulması); istikrarlı bir döviz kuru, gelir dağılımı adaletsizliğinin en aza indirgenmesi ve uzun dönem iktisadi büyüme için çok önemli olan çevrenin korunmasıdır.

Bu amaçlar arasında çeşitli çatışmalar olabilir. Örneğin, iktisadi büyüme ile enflasyon, ödemeler dengesi, bütçe açığı ve çevrenin korunması gibi amaçlar arasında çatışmalar olasıdır. Yani daha hızlı büyüyeyim derken, diğer amaçlarınızı gerçekleştirmekte zorlanabilirsiniz. Ayrıca işsizlik ile enflasyon amaçları arasında da çatışma olabilir.

İKTİSADİ BÜYÜME ENFLASYONA NEDEN OLABİLİR Mİ?

Bir ülkenin reel Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’sındaki yıllık ya da çeyreklik yüzde artışlar olarak tanımlanan iktisadi büyüme, enflasyona neden olabilir. Bununla birlikte, büyümenin çok düşük olduğu ve hatta eksi olduğu zamanlarda (bizde zaman zaman olduğu gibi) bile yüksek enflasyon görmek mümkündür. Enflasyon-büyüme ilişkisi ülkeden ülkeye farklılık gösterebileceği gibi; bir ülke için dönemsel farklılıklar da sergileyebilir.

Eğer bir ülkede toplam talep (AD); toplam arzdan (AS) daha hızlı artarsa, o ülkede yüksek enflasyon olması gayet normaldir. Talebin arzdan daha hızlı artması, o ülkede büyümenin uzun dönem sürdürülebilir büyümeden yüksek olduğunu gösterir. Bir başka deyişle, eğer bir ülkede büyüme oranı “uzun dönem trend büyüme oranının[i]” üzerinde ise büyük olasılıkla büyüme enflasyona neden olur. Buna karşılık, iktisadi büyümenin kaynağı üretim kapasitesindeki artış ise büyüme sürdürülebilir hale gelir ve enflasyona neden olmaz. Eğer bir ekonomide enflasyon maliyet itişli enflasyon ise vay halimize! Çünkü bu durumda yüksek enflasyon oranlarıyla negatif büyüme oranlarını bir arada görebiliriz ki, buna da stagflasyon adı verilir. Özellikle hızla artan enerji fiyatları nedeniyle maliyet itişli enflasyon[ii] ortaya çıkar. Firmaların üretim maliyetleri arttığı gibi, bireylerin harcanabilir gelirleri de reel olarak düşer. Bu yüzden büyüme oranı düşerken enflasyon oranı yükselmeye başlar.

İKTİSADİ BÜYÜME NEDEN ENFLASYONA NEDEN OLSUN Kİ?

Birçok nedenden dolayı, büyüme enflasyona neden olabilir. Her şeyden önce, bir ekonomide talep, arzdan daha fazla artarsa, bu talep artışını arzı artırarak karşılayamayan firmalar, fiyat artışlarına giderler. Hızlı büyüme dönemlerinde firmalar daha fazla üretebilmek için, daha fazla işçi çalıştırırlar. Bu sayede işsizlik azalır ve işsizlik azaldıkça da firmalar gereksinim duydukları ek işçileri bulmakta zorlanmaya başlarlar. Bir anlamda çalıştıracak işçi bulmakta zorlanırlar. Artan işgücü talebi ve işçi kıtlığı ücretlerin yükselmesine neden olur. Artan ücretler firmaların maliyetlerinin artmasına neden olur. Firmalar da bu maliyet artışlarını eninde sonunda tüketicilere yansıtır. Doğaldır ki yükselen ücretlerle birlikte, çalışanların harcayabilecekleri daha fazla harcanabilir gelirleri olur ve böylece AD daha fazla artmış olur. Yüksek büyüme ile birlikte bireylerde enflasyon beklentileri de artmaya başlar. Üstelik bu beklentilerin kendi kendini besleme gibi bir özelliği de vardır. Bütün bu nedenler, hızlı iktisadi büyüme, fiyatlar ve ücretler üzerinde artış yönünde baskıya neden olur ve bu da daha yüksek bir enflasyon olarak karşımıza çıkar.

DÜŞÜK ORANLI ENFLASYON UZUN VADEDE İKTİSADİ BÜYÜMEYE KATKI SAĞLAR!

Düşük oranlı enflasyonun uzun vadede daha yüksek bir iktisadi büyüme oranına katkıda bulunabileceği de tartışılmaktadır. Bunun nedeni, düşük enflasyonun istikrarı, güveni ve güvenliği artırmaya yardımcı olması ve dolayısıyla yatırımı teşvik etmesidir. Bu yatırım, uzun vadeli iktisadi büyümenin desteklenmesine yardımcı olur. Bir ekonomide enflasyon oranları yüksek ve oynaksa, o ülkede iktisadi büyüme oranlarının daha düşük olma olasılığı o kadar yüksektir.

TÜRKİYE’DE BÜYÜME İLE ENFLASYON ARASINDA BELİRGİN BİR İLİŞKİ YOK!

Türkiye’de son zamanlarda hem siyaset hem akademi hem de bazı piyasa çevrelerinde, yüksek enflasyonu, “uzun dönem trend büyüme oranının üzerinde” oluştuğu söylenen büyüme ile açıklama eğilimi var. Bu eğilim, bizde işlemeyen, ama gelişmiş ülkeler için geçerli olan; düşük oranlı enflasyon ile düşük oranlı büyümenin bir arada olduğu ön kabulüne dayanmaktadır.

Oysa bu çabaların nafile çabalar olduğunu söylemek mümkün. Çünkü iddia edilenin aksine, Türkiye’de düşük enflasyonla düşük büyüme oranları ya da yüksek enflasyonla yüksek büyüme oranları bir arada gerçekleşmiyor. Aksine yüksek enflasyonla birlikte düşük büyüme ve yüksek işsizlik oranlarını bir arada görüyoruz. Örneğin, son üç yılda (2018-2020) ortalama yıllık enflasyon oranı, %15,58 iken, ortalama büyüme oranı sadece %1,88 olmuş.

Enflasyon ile büyüme arasındaki ilişkiyi ortaya koymak amacıyla izleyen iki grafiği oluşturduk. İlk grafikte 2003 yılı ile 2020 yılları arasında yıllık yüzde enflasyon oranları ile yine yıllık yüzde büyüme oranlarının gelişimi yer almaktadır. İkinci grafikte ise yine bu dönemde büyüme ile enflasyon arasında oluşturduğumuz serpilme diyagramı yer almakta. Serpilme diyagramında düşey eksende yüzde enflasyon oranı, yatay eksende ise yüzde büyüme oranı yer almaktadır. İçi boş küçük yuvarlaklar ise herhangi bir yılda enflasyon ve büyüme bileşimine karşılık gelmekte.

Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB)

Kaynak: TÜİK ve TCMB

İlk grafiği incelediğimizde enflasyon oranı ile büyüme oranının zaman içerisinde değişimleri arasında bir ilişki olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Hatta büyüme oranının azalmaya başladığı 2007 ile negatif olduğu 2009 yılları arasında enflasyon oranı aynı kalmış. Hele 2017 yılından itibaren iddia edilenin aksine, artan enflasyona rağmen büyüme oranları düşük seyretmekte. Yani yüksek enflasyon, yüksek büyümenin bir maliyeti olarak belirmiyor.

İkinci grafik ise Türkiye ekonomisi için 2004-2020 arası dönemde, büyüme ile enflasyon arasında çok belirgin olamasa da ters yönlü bir ilişki olduğunu göstermekte. Yani iddia edilenin aksine yüksek enflasyon yüksek büyüme ile birlikte gerçekleşmiyor. Ya da tersten söylersek, düşük büyüme ile düşük enflasyon birlikte gerçekleşmiyor. 

Büyümesi dış kaynak girişi ve cari açığa bağlı olan, kur artışlarının enflasyona geçişkenliğinin oldukça yüksek olduğu, ülke risk priminin bir türlü düşmediği ve faiz oranlarının nispeten yüksek seyrettiği[i] bir ekonomide zaten, istihdam dostu büyümeden söz edilemez. Kimse artan belirsizlik ve risk ortamında yatırım yapmak istemez. Ülke riskini azaltacak önlemleri almak yerine, düşük büyüme ile yüksek enflasyon ve yüksek işsizliği açıklamak için her gün yeni bir “dış mihrak” bulmak “en başarılı” politika tercihi olarak karşımızda durmakta. Daha öğrenemedik; ekonominin üretme kapasitesini artırmadan iş ve aş yaratmanın mümkün olmadığını, enflasyonun düşmeyeceğini ve ülke parasından kaçışın durmayacağını! Zaten bunlar olmadan da büyüdük demek “abesle iştigal etmekten” başka bir anlama gelmez!

 

[i] Enflasyon hedeflemesi rejimi altında sadece politika faizi ile enflasyonu düşürmeye çalışan bir merkez bankası var. Birilerinin para politikası uygulayıcalarına, kredi faizlerinin, politika faizine yakın oluşabilmesi için maliye, para ve finansal istikrar politikalarının eşgüdüm içerisinde uygulanması gerektiğini anımsatması gerekir. 


[i] Uzun dönem trend büyüme oranı, ortalama sürdürülebilir büyüme oranıdır. Bu büyüme oranı bir ekonomide kapasite artışı ile belirlenir. Bir anlamda, düşük enflasyonla uyumlu büyüme oranıdır.

[ii] Maliyet itişli enflasyon, üretim maliyetleri ve hammadde maliyetlerinin artması sonucu fiyatların artmasıyla oluşur. Bu tür enflasyonun kaynağı, artan ücretler ve yükselen petrol fiyatları gibi arz yönlü faktörlerdir.