Bütün arenalar yerle bir olana kadar

Tanrıların bile bilmek istemediklerini biliyoruz artık. Suları öldürdü önce insan, şimdi ölüler tütsüleniyor yas dumanlarıyla, acı şerbetlerle besleniyor ateşler.

Her rüya geçmişteki bir eksikliği tamamlamak ya da daha da eksiltmek için vardır.

Böylece, hatırlansın ya da hatırlanmasın, her rüya gelecekte görülecek başka rüyalara bir yön verir. Geleceği korkarak beklemek yerine geleceğe korkusuzca gitmekten başka çaremiz yok. Aksi takdirde ‘geççek’ demekle kötülük geçmeyecek, kötülük mücadeleyle geçilecek!

Boşluğu boşlukla var edemeyen insan, aczini mucize beklentisi içinde tutunacak bir dal arayarak unutur. Unutulanlar, sönmüş görünen bir yanardağın diplerinde kaynayan lavlardan başka bir şey değildir. Herkes kendi yanardağının ağzından püskürmek zorundadır ki püsküren küllerle beslenen toprak en verimli topraktır.

Artık olmayan ağaçların gölgelerine sığınır milyonlarca insan. Rüzgârlar ağıtlarla yüklüdür. Havanın ağırlığı bundandır. Ağaç yok, ama kökleri toprak altında. Betonu delsek çıkacak yeniden. Milyonlarca yıl önce kayıp gitmiş bir kuyrukluyıldızın ışığını bugün görüp yönümüzü bulmaya çalışıyoruz. Yıldız orada olmasa da bize yön bulmamızda yardımcı oluyor. Gelecekte de aynı ateş topu başka bir yönden yol gösterecek. Yer altı da gökyüzü de ona gönülden bakmayı bilenindir.

Tanrıların bile bilmek istemediklerini biliyoruz artık. Suları öldürdü önce insan, şimdi ölüler tütsüleniyor yas dumanlarıyla, acı şerbetlerle besleniyor ateşler. Düğümleri çözeceğiz çünkü Zeus’u öldürdük, yolumuzu Prometheus aydınlatıyor.

“Hafıza, öznellikle sakatlıdır,” diyor “Tamamlanmayı Bekleyen Fotoğraflar” adlı yazısında Levent Turhan Gümüş. Nisyanı isyana dönüştüğünde bu sakatlık da tedavi olacak.

Efendiler kölelerin rüyalarından korkarlar. Baudrillard panoptik çağın bittiğini herkesin hem gözlemci hem de gönüllü gözlenen olduğunu söylerken post-panoptikon döneminin başlangıcına işaret ediyordu. Hayal tacirliğiyle tüccarların ve iktidarların kölelerin rüyalarına hükmettiği bir dönemdeyiz artık. Oysa bizim başkalarının rüyalarına ihtiyacımız yok, herkes kendi rüyasının efendisi. Sahibini arayan köleler değiliz hiçbirimiz, özgürlük meşalelerinin en mavi korunda gecenin de sabahın da dostuyuz.

Devrim rüyalardan başlayacak.

Gece düşleri gündüz düşlerine dönüşecek ve hayatın içine karışacak.

Kendi halkına, toprağına saldırıyı reddedenlerdir tarihi yapanlar, Denizlerdir, Ulaşlardır. Birer Spartaküs olduğunun farkına varacak bütün köleler ve arenada aç aslanları öldürmek yerine onlarla birlik olacak.

“Bitmedi daha sürüyor o kavga / ve sürecek / yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!” demişti Adnan Yücel.

Tamamlayalım:

Bütün arenalar yerle bir olana kadar!..