Bu yılki Adana Altın Koza'nın gösterdikleri

Bu yılki Altın Koza ödüllerinin sahipleri bu akşam (cumartesi) düzenlenecek törende açıklanıyor. Tamamını izlediğim Ulusal Yarışma’daki filmlerin kaydadeğer olanları hakkındaki kısa değerlendirmelerime geçmeden önce bir izlenimimi paylaşacak olursam Kültür Bakanlığı ve/veya TRT destekli filmler ile devlet desteği al(a)mamış filmler arasında –istisnalar var ama genel olarak- bariz bir kalite farkını net biçimde gözlemlediğimi söylemem gerek: öyle ki herhangi bir filmin açılışında örneğin kocaman, parlayan, ışıldayan Kültür Bakanlığı logosu perdeye gelirse “eyvah, yine mi çok kötü bir film izleyeceğiz yoksa?” diye endişelenmeden edemiyordum!...

Yanlış anlaşılmasın, destek verilen projelerin hepsinin sonuçta kalburüstü filmler olarak şekillenmesi beklenemez; keza destek almış filmlerin hayalkırıklığı yaratması, sorunun kendisi değil. Sorun, desteğe layık görülmüş filmlerden fersah fersah daha nitelikli filmlere destek verilmemiş olmaması.

Ulusal Yarışma’da öne çıkanlar

Ulusal Yarışma’da kişisel favorilerim arasında Barış Atay’ın daha önce Istanbul Film Festivali’nde Mansiyon Ödülü kazanan yeni filmi Aden ile Serhat Karaaslan’ın Ankara Film Festivali’nde SİYAD ödülü verdiğimiz, halen vizyonda gösterimi süren ilk uzun metrajı Görülmüştür (*) öne çıkıyor. Aden, Atay’ın ilk yönetmenlik denemesi Eksik’ten (2015) ilk bakışta çok farklı bir çalışma olarak görünüyor. Eksik, 12 Eylül döneminde devrimcilerin yaşadıklarını perdeye getiriyordu, Aden ise genellikle insan eliyle gerçekleşmiş büyük bir felaket sonucu uygarlığın çökmüş olduğu koşullarda hayatta kalmış insanların zorlu yaşam mücadelelerini öyküleyen “kıyamet-sonrası” janrı içinde sayılabilecek bir çalışma. Öte yandan Atay’ın bu yeni filmi de mültecilik olgusuna dair yoğun çağrışımları ve bu arada kadına yönelik şiddeti yadsımaya yönelik retoriklere eleştirel bir göndermesi ile yine politik bir film. Atay, Onur Orhan’ın senaryosundan çektiği Aden’de hem yapıntı bir dünyayı perdeye yansıtmayı, hem de gerilimli bir seyir deneyimi sunmayı başarmış.

İlk kez Adana Film Festivali’nde izlediğimiz filmler içinde ise kendi adıma heyecan verici bir keşifle karşılaştığımı söyleyemesem de Babamın Kanatları (2016) ile takdir toplamış olan Kıvanç Sezer’in yeni çalışması Küçük Şeyler’in yarışmanın kalburüstü filmleri arasında yer aldığını kaydetmeliyim. Sezer de Atay’a benzer bir şekilde ikinci filminde sinema dilini farklılaştırmış: Babamın Kanatları, sosyal gerçekçi ekolden bir işçi sınıfı dramıydı, Küçük Şeyler ise kara mizah ağırlıklı, bazen biraz absürt mizaha da yaklaşan bir film. Ancak iki film arasında tematik bir süreklilik var; Sezer yine çalışma yaşamı koşullarına eleştirel bir gözle bakıyor ancak bu kez mercekte orta-üst gelir grubundan, beyaz yakalı kesim var. Küçük Şeyler, geneline hakim olan mizahi atmosferi ile yer yer perdeye gelen ‘ağır’ sekansları arasında bir miktar doku uyuşmazlığı taşısa ve kanımca bir kaç başka, tali sorun barındırsa da özellikle ilk yarısında eğlenceli bir seyir deneyimini toplumsal-eleştirel bir yönelimle buluşturması açısından dikkate ve övgüye değer bir deneme. Bu arada Küçük Şeyler’in yapımcıları arasında yakın dönem sinemamızın başarılı genç yönetmenlerinden Tolga Karaçelik’in yer aldığını eklememek olmaz çünkü bu işbirliği-dayanışma ilişkisi, sinemamızın geleceği açısından örnek teşkil etmesi gereken bir deneyim.

Ayrı belgesel bölümleri barındırmayan Altın Koza Festivali’nin Ulusal Yarışması’nda iki adet belgesel de yer alıyor. Pelin Esmer’in Kraliçe Lear’ı, gezgin bir tiyatro çalışmasında rol alan bir grup köylü kadına dair bir belgesel ve Türkiye sinemasında “kadın filmlerine”, belgesel mecrasından seyredeğer bir katkı. 

Köken Ergun’un Şehitler’i ise Çanakkale Savaşı'nın tarihsel mekanlarına ve şehitliklerine düzenlenen turları konu alıyor ve günümüzde bu turların dinci-milliyetçi bir ritüele dönüş(türül)müş olduğunu yansıtıyor. Şehitler’in festivaldeki gösterimi ilginç bir deneyimdi çünkü bazı izleyiciler gösterim sonrasındaki söyleşide yönetmene Çanakkale Savaşı’nın hatırasını çarpıttığı minvalinde suçlamalar yöneltmeye giriştiler. Bu ironik durumda kuşkusuz söz konusu izleyicilerin belgeseli “yanlış anlamış” olmaları söz konusu ancak sinemada gittikçe yaygınlaşan “yorumsuz sunma, yönlendirici olmama” yöneliminin mutlaklaştırılmasının varacağı sonuçlar açısından da düşündürücü olması gereken bir örnek oluşturdu Şehitler.

(*) Görülmüştür hakkında bu köşedeki yazım için bkz: https://ilerihaber.org/yazar/gorulmustur-baskici-bir-carkin-dislilerinden-biri-iken-103819.html (Altın Koza Ulusal Yarışma’da yer alan bir diğer film olan Bağlılık: Aslı hakkındaki eleştirim de aynı yazının içinde, ilgili alt başlık altında yer alıyor.)