Bu yara kabuk bağlamaz!

Arınç, 2015 seçimlerinden sonra anayasayı değiştirerek başkanlık sistemine geçeceklerini söyledi.

Tayyip Erdoğan'ın da, "yerel seçimleri atlattım, cumhurbaşkanlığını kazandım, bunu da yediririm" dediğini duyar gibiyim.

Oysa kazın ayağı öyle değil. 

Türkiye’yi uzun zamandır bir suç örgütü yönetiyor. 

Örgütün suçları saymakla bitecek gibi değil. 

Erdoğan bu suç örgütün 1 numarası ve en tepede oturuyor. 

Seçimi kazanarak köşke çıkacak olması, Erdoğan'ın elini güçlendirmedi. Toplam seçmenin sadece yüzde 37’sinin oyunu almış olması ve seçime katılım oranın düşüklüğü ile 750 bine yakın geçersiz oy birlikte düşünüldüğünde, diktatörün hevesini kursağında bırakacak bir barajın kurulmasının mümkün olduğu görülecektir. 

Bu sonuçlar, rejimin meşruiyet krizinin ya da başka bir ifadeyle yönetememe krizinin sürdüğünü, toplumun geniş kesimlerinin diktatörlüğe boyun eğmeyeceğini gösteriyor. 

Bunu Erdoğan da biliyor. Taşların yerine oturup, kriz dinamiklerinin üzerinin örtülebileceği bir dönemin açılmayacağını görüyor. Bunun için zamanı iyi kullanmak istiyor.

Piyasaların normalleşme ve istikrar beklentisine yanıt vermek üzere ince hesaplanmış balkon konuşması da bu gerçeğe işaret ediyor. 

“Balkona ailesi ile çıkmış, parti yetkililerini yanına almamış, üslubunda yumuşama olmuş, uzlaşma çağrısı yapmış, cumhurbaşkanı olarak herkese eşit mesafede duracağına dair ilk mesajını böyle vermiş.”

“Küskünlükleri unutalım, eski tartışmaları geride bırakalım, gönüllerimizi birbirimize açalım, yeni Türkiye’yi birlikte kuralım” demiş.

“Yaşam tarzlarımız farklı olabilir ama farklılıklarımızı değil, ortak değerlerimizi öne çıkararak, yeni bir istikbali inşa etmek istiyorum” demiş.

Halkın aklıyla, vicdanıyla, adalet duygusuyla dalga geçmesi bir tarafa, Erdoğan’ın bu olmadığını herkes biliyor.  

“Çaldı, çırptı, dövdü, sövdü, yalan söyledi, hakaret etti, tehdit etti, öldürdü.”

Erdoğan hakkında kanaat budur. Balkonda konuşan ve herkesin bildiği Erdoğan budur.

Erdoğan Türkiye’nin yarasıdır ve bu yara kabuk bağlamıyor.

Türkiye’nin kadınları, gençleri, Kürtleri, Alevileri, ilerici ve özgürlükçü birikimi ile Erdoğan arasındaki kan uyuşmazlığı başlı başına kriz dinamiği olmaya devam ediyor.

Diğer taraftan tek başına Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı, ABD ve Almanya başta olmak üzere emperyalist devletler açısından “yeni Türkiye” vizyonunu daha çekici hale getirmeye yetmiyor.

Yeni manevralar için zaman kazanmış olduğu doğrudur fakat Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya, bölgenin emperyalist sisteme entegrasyonunu sağlamak üzere tasarlanan Yeni Osmanlıcılık fiyaskoyla sonuçlandı. Yerli ve yabancı sermayeye yeni ve risksiz kar kapıları açma projesi kabusa dönüştü. Bu enkaz kalkmadan herhangi bir manevra alanı yaratılamaz. Yeni Osmanlıcılık ekseninde yapılacak operasyonların ise provokasyona devam etmek anlamına geleceği açık ve uluslararası kriz başlıklarını tetikleme riski taşıyor. Bu açıdan Erdoğan’ın normalleşme ve istikrar için ihtiyaç duyduğu uluslararası destekten bir süre daha yoksun olacağı görülüyor.

Anayasa değişikliği ve başkanlık sistemine geçiş için sonuna kadar gitmek dışında seçeneği bulunmuyor. Türkiye'yi içine soktuğu bu karanlık yolda dümeni elden bırakmasının kendi sonunun başlangıcı olacağını biliyor.    

Erdoğan’ın işi zor!

Çankaya’da geçireceği zamanı iyi kullanmak için tek güvencesi ise meclis muhalefeti olmaya devam ediyor.

Nasıl olmasın? Onlarca gerekçeye rağmen Erdoğan’dan hesap sormayı, mecliste yalnızlaştırmayı ve hükümeti düşürmeyi göze alamayan bir muhalefetten, AKP içinde yaşanacak olası krize yatırım yapmak ve cumhurbaşkanı “tarafsız” olmalıdır serzenişi dışında yeni bir şey çıkmayacağını çok iyi biliyor.

İşlediği suçlar nedeniyle hakim karşısına çıkması gereken birinin aday olmasına olanak sağlayıp, köşke çıkmasını sağlayan meclis muhalefetinin, kendisini bir kez daha AKP rejiminden ve Erdoğan’dan kurtulmak isteyen milyonların tek seçeneği olarak pazarlamasına izin verilmemelidir.

Peki nasıl olacak da Erdoğan’ın diktatörlüğüne baraj kurulacak. Bu kabus nasıl sona erecek?

Toplumun özgürlükçü, laik ve adalet duygusuna sahip, ayağa kalkmış kesimleri bu sorunun cevabını arıyor.

Zorbalığı, dinciliği, sömürüyü ve savaşı reddeden yeni bir cumhuriyet için ileri çıkan, bu sorunun cevabını da üretecektir.