Bu ülkede her şey mümkün!

Bilindiği üzere, HES su gücünden faydalanarak enerji elde etmek için akarsulara kurulan Hidroelektrik Enerji Santrali'nin kısaltmasıdır. Hidroelektrik enerji santralleri içme, kullanma, sanayi suyu sağlama amacıyla nehirlerin önü kesilerek oluşturulan baraj göllerinde kurulmaktadır. Çevresel atık ve kirliliğin söz konusu olmadığı, çevreye uyumlu, temiz, yenilenebilir, verimli, uzun ömürlü, işletme gideri çok düşük yerli bir kaynak olduğu ileri sürülür. Bu yüzden oldukça kȃrlı bir yatırımdır. Öyle kȃrlıdır ki iş adamları yanlarındaki bakanlarla birlikte bu kȃra engel olmak isteyenleri hain ilan ederler. Bu arada bilmem kaç yüz yaşındaki ağaçları kesip kuş uçmaz kervan geçmez bir yere birkaç fidan dikerler, içme suyu havzalarını işe yaramaz hale getirip debilerini bozdukları akarsularda yaşayan canlı türünü yok ederek milli parklara ve sit alanlarına beton binalar dikip turizmi baltalayabilirler. Unutmayın, iktidara yakınsanız bu ülkede her şey mümkün.

Efendim, HES'ler biyolojik dengeyi olumsuz etkiler, doğal dengenin tahribatı sonucunda karşılaşılabilecek felaketler tahmin bile edilemez, sulama amacıyla kullanılan dere sularının sınırlandırılması veya tamamen ortadan kaldırılmasıyla yöredeki tarımsal üretim zayıflar, dahası barajlarda meydana gelecek buharlaşmadan dolayı topraktaki tuzluluk oranı artar ve tarım arazileri yok olur; sismik hareketler, erozyon, sel gibi doğal afetler alıp başını yürür, dediğiniz an, doğa katliamını insanlara duyurmaya başladığınız an kendinizi önce eylemlerde sonra mahkeme koridorlarında bulursunuz. Dedim ya, iktidara uzaksanız bu ülkede her şey mümkün.

Doğanın ve yaşamın her alanı iktidar ve yandaşı şirketlerin talanına açılarak, derelerimiz şantiye, yaylalarımız maden sahası, parklarımız, tiyatrolarımız AVM yapılarak yok edilmek isteniyor. Enerji ihtiyacı yalanına sığınılarak HES'ler, termik ve nükleer santraller, maden ve taş ocakları, kentsel dönüşüm projeleri ile yaşam alanlarımız çılgınca yağmalanıyor; tarım alanları, meralar, parklar, ormanlar gibi ortak alanlarımız gasp edilip yaralı akciğerlere dönüştürülüyor. Talana, kıyıma hayır diyemeyenler, sesini yükseltemeyenler var oldukça bu ülkede her şey mümkün! Çünkü "Alıklar, bir suskunluğa hiç kimsenin başaramayacağı kadar inatçı bir hırsla sarılırlar; görgülü davranma hevesinin ustalarıdır onlar. Görgülü tavırlarını, sanki inatlaşırcasına, adeta meydan okur gibi sergilerler ve kendilerine yaşatılan hayal kırıklıklarının acısını, sarsılmaz bir görgüyle lokma lokma tüketirler." (Walser 2016: 46)

Doğu Karadeniz Bölgesi'nde planlanan yüzlerce Hidroelektrik Santral projesi ile, bütün dereler kaynağından denize kadar tünellere alınarak kurutuluyor, Karadeniz’de kirli oyunlar oynanıyor, elektrik enerjisi üretimi adı altında bir araya gelen ve uluslararası sermaye ile beslenen şirketler cennet vadilerimizi katledip temiz dereler üzerine hidroelektrik santral kurmak için birbirleriyle yarışıyor ama bu dereler bizim, satılık derelerimiz ve vadilerimiz yok! Ülkemizi bir bütün olarak maden yağmasına açan, yer altı zenginliklerimizi yabancı maden tekellerinin kâr hırsına kurban eden 3213 sayılı Maden Kanunu mutlaka değişmelidir. İnsan türü, sanayileşme sürecinde neye mal olacağını düşünmeden, ekolojik dengeyi bozan etkinliklerde bulunmuştur ve buna devam etmektedir. Ozon tabakasının delinmesi, küresel ısınma, iklim değişikliği, çölleşme ve kimyasal kirlenme bunun olağan sonuçlarıdır. İnsan Türü’nün 'Her şey insan içindir!' görüşünü terk etmesi, yaşamı diğer tüm canlılarla ortak ve eşit paydada görmesi gerekir. 5761 Sayılı Turizmi Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile ormanlarımız daha korumasız hale getirileşmiş, daha fazla kâr elde etmek için ormanların yok edilmesi hedeflenmiştir.

Bergama-Ovacık, Uşak-Eşme-Kışladağ ve diğer altın madeni işletmeleri toprağı, suyu, havayı kirletmeyi sürdürmektedir. Planlanan Efemçukuru Altın Madeni İzmir’i susuzluğa ve kirli suya mahkûm edecektir. Kaz Dağları, Kozak Yaylaları, Artvin, Tunceli, Erzincan; Gümüşhane ve daha pek çok bölge paragözlerin saldırısı altındadır, dahası  yargı kararları da yok sayılarak hukuk devleti olma özelliği de yitirilmektedir. Halbuki  yaşam, altın’dan daha değerlidir. Sanayileşmenin plansız ve kontrolsüz çoğalması, insan ve çevre unsurunun göz ardı edilmesi, bu bölgelerde doğal yaşam alanlarının hızla kaybedilmesini ve yaygın sağlık sorunlarını gündeme getirmiştir. Mevcut duruma rağmen yapılması planlanan termik santraller ve yeni organize sanayi bölgeleri ile doğa ve insan yaşamı tehdit edilmektedir. Dünyanın geleceğini riske dönüştüren küresel ısınma ve iklim değişikliğine çare olarak alınacak en önemli tedbir, temiz enerji kaynaklarının kullanımına yönelmek, enerjinin etkin ve verimli olarak kullanımını planlamaktır. Evet, bu ülkede iktidara yakınsanız her şey mümkün ama çocuklarına onurlu bir gelecek bırakmak istiyorsan doğanın katledilmesine sessiz kalma!

Tabucchi'ye kulak ver! " İnsanların tarih boyunca düşlediklerinin tam tersi olarak gerçekleşenler eminim ki en acıklı ve çoğu zaman en tehlikeli olanlardır. Çünkü sadece onları düşleyenlere değil, salgın bir hastalık gibi tüm insanlığa yönelirler, sosyal olarak zararlıdırlar. Genellikle, sosyolojide 'saçma kararlar' olarak tanımlanan bu düşlerin kötü etkileri, sadece yanlış yorumlanmalarından değil, son noktadaki kaçınılmaz felakete kadar aynı hataların inatla tekrarlanmasından, olası zararları değerlendirme yeteneğinin eksikliğinden de kaynaklanmaktadır. Kötülük ve haksızlık ezelden beri vardır ama çok geniş bir alanı kapsayacak biçimde uygulandığında salgın hastalık etkisi yaparlar. Açgözlülük insanın değişmez bir özelliğidir ama kazancı toplumun yararına destekleyecek bir ekonomik sistem tarafından yüceltildiğinde yıkıcı ve onulmaz etkileri olur. Güzelliği bozup çirkinleştirmek, saf ve temiz olana tecavüz etmek sadece homo sapiens'e niteliklerdir ama bu, modern dünyanın güçlü araçlarıyla yapıldığı zaman bir yıkım olur." (Tabucchi 2016: 236) Batı'nın köprülerimizi, barajlarımızı kıskanmasını (!?) önemseme, insanca yaşamak için tabiata ses ol, nitekim bu ülkede her şey mümkün1

 

* Haydut, Robert Walser, Çev: Cemal Ener, Can Yayınları, Ocak 2016.      

** Yolculuklar ve Öteki Yolculuklar, Antonio Tabucchi, Çev: Semin Sayıt, Can Yayınları, Nisan 2016.