Bu kez "Yüzde 54"ten fazlası ve kuruculuk görevimiz

Erdoğan'ın Bakanlar Kurulu'nu Kaçak Saray'da toplamasının ve Saray'da bir gölge kabine kurmasının üzerine 22 Ocak günü İleri Haber'de şunu yazmıştım: "Saray kabinesi, Bakanlar Kurulu'nu tasfiye etmek amacıyla kurulmuştur."

2015 Newrozu AKP'deki bu gerilimi yansıtan son halka oldu. 

Öncekileri sıralayalım:

- Arınç'ın "yüzde 50 bize nefretle bakıyor" sözleri

- Davutoğlu'nun çok önemsediği "Şeffaflık Paketi"ni Erdoğan'ın istememesi ve paketin yasalaşmasının seçim sonrasına bırakılması,

- Hakan Fidan'ın önce milletvekili aday adayı olması ve ardından Erdoğan'ın müdahalesiyle tekrar MİT'in başına dönmesi,

- Merkez Bankası ve Babacan-Başçı ekibiyle Erdoğan arasındaki çatışma. 

Gerilimin önemli ancak henüz açıkça ifade edilmeyen boyutunu ise başkanlık sistemi oluşturuyor. 

Gerilimde makro düzeyde programatik farklılıkların henüz oluşmadığını söyleyebiliriz. Ancak sorunların kaynağında neler olduğuna ilişkin birkaç tespitte bulunulabilir: Değişen Ortadoğu dengeleri, ekonomik bunalım ve AKP karşıtı kesimlerdeki konsolidasyon.  

İktidar partisinin, bu üç dalgayla nasıl başa çıkılacağı konusunda elinde hazır reçeteler bulunmaması paniği, panik de ayrışmayı tetikliyor.
 
Ve bakın, yandaşlığı nedeniyle ablasının yüzünü dahi görmek istemediği Abdülkadir Selvi, Yeni Şafak'taki köşesinde AKP ile ilgili ne yazdı: "AK Parti’nin bir büyüsü vardı. Kitleler AK Parti’yi istikrarın sembolü olduğu için tercih ediyordu. Bu büyü bozuluyor."
 
Yine bugünkü gazetelerde, AKP'nin oy oranı ile ilgili, daha önceki seçimlerde doğru tahminlerde bulunan SONAR, Metropoll, Konda gibi şirketlerin yöneticilerinin açıklamaları yer aldı. Ortak kanı, AKP'nin oy kaybetmekte olduğu.   

Bugünkü yazı çok alıntılı oluyor, ancak yapacak bir şey yok. 
 
Bu köşedeki ilk yazıda şu iddiayı dile getirmiştim: 
 
2010 referandumunda yüzde 58'e 42 olan durum, şimdi yüzde 46'ya 54, Erdoğan karşıtlarının lehine. 2010'da sosyalistlerin ileri doğru hamle yapabilmesi için yüzde 42 değer taşıyordu, şimdi yüzde 54...

Bu tespit, kimi istatistiki verilerin derlenmesiyle ortaya konmuştu. İktidar saflarında yaşanan gerilimler, yek vücut görüntüden uzaklaşma gibi unsurların da eklenmesiyle, AKP'nin hanesine yazdığım yüzde 46'nın da artık geçersizleştiğini söylemekte bir sakınca bulunmuyor.

Selvi'nin deyimiyle "büyü bozuldu" ve kırılan parçaların yeniden birleştirilmesi pek mümkün görünmüyor. 
 
Türkiye siyasetinde kartlar yeniden dağıtılıyor. Emperyalistler ve uluslararası sermayenin de işine gelecek şekilde, süreklileşmiş gerilim halinden, orta vadede yeni bir Türkiye'ye yelken açılacak. 
 
"Yüzde 54" başlıklı ilk yazıda, şu satırlar da yer alıyordu:

"Son seçimde İhsanoğlu'na ya da Demirtaş'a oy verenlerle, tepkisini yansıtmak üzere sandığa gitmeyen kesimlerin davranışlarını ayrı ayrı saikler belirledi.

Dikta düzenine ve zorbalığa tepki, özgürlükçülük...
 
Laikliği savunma güdüsü, aydınlanmacılık...

Gelecek kaygısı, güvencesizlik...

Patlamaya hazır, hatta yer yer patlayan, sınır güvenliği sorunları ve bölge savaşı endişeleri...

Irkçılığa, ayrımcılığa tepki...

Elbette başka saikler de vardı. Düzen içi... Emperyalistlerle uyum arayışında... Vs. vs..

Ancak sorumuz şu: Yukarıda ayrı ayrı belirttiğimiz saiklerin içinde sosyalist bir öz arayacak ve bu sosyalist özü her bir sorunun yaratacağı toplumsal dinamikten koparmayı mı hedefleyeceğiz? Yoksa, bu saiklere ve üzerilerine inşa edilebilecek toplumsal dinamiklere siyasi hedefler mi göstereceğiz?

Laik, özgürlükçü, bağımsızlıkçı ve adalet arayan dinamikleri hangi siyasal hedefler etrafında kenetleyecek, nasıl birbirleriyle irtibatlı hale getireceğiz?"

Bu satırların yazılmasının üzerinden yaklaşık 7 ay geçti. 

Bu 7 ayda, yukarıda sözünü ettiğimiz dinamiklerin siyasi hedefler etrafında harekete geçirilebildiği her durumda, sosyalist hareket güçlendi ve mevzilendi. 

Sosyalistler kendilerini konforlu bir şekilde camın kenarına yerleştirip, sokaktan gelen geçene laf atmakla idare ettiği her durumda, mevzi kaybetti.

"Kısa vadeli kaos ve süreklileşmiş gerginlik, sonra yeniden kurulacak Türkiye" dedik.  

Öyleyse yeni meselelerimiz de var. 

Toplumsal dinamikleri harekete geçirici siyasi eylemlilik ihtiyacını yeniden başa yazalım. 

Ve bunu bütünleyecek şekilde; kardeşliğin, özgürlüğün, aydınlığın, adaletin ve emeğin Türkiye'sine ilişkin yeni ve kurucu bir tartışmayı başlatalım.

AKP'nin gerilediği, MHP ve HDP'nin güçlendiği, CHP'nin ideolojik bir merkez olmaktan çıktığı bir tabloda, sosyalistlerin mücadeleci ve kurucu bir misyonla ortaya çıkışı hayati önem taşıyor.