Bu hengâmede sosyalizm

Biraz da kendimize baksak…

Bu ülkenin sosyalistlerini ve örgütlerini kastediyoruz. Geniş anlamda ilerici, solcu, demokrat kesimlerden değil, artık sayısı ne kadarsa, örgütlü sosyalistlerden söz ediyoruz.

Türkiye sosyalist “hareketi” kendi içindeki saçma sapan itişmelerden kurtulup önemli ve anlamlı meşgalelere yönelmesini gerektiren, gerçekten kritik bir dönemden geçmektedir.

Ülkeye özgü bir devrim teorisinin, bunun stratejisinin ve sosyalist Türkiye vizyonunun temel taşlarının döşenebileceği bir dönem…

Kabul: Bugün insanlar herhalde sadece spor olsun diye kısır iç dalaşmalara gömülmüyordur… Kendileri farkında olsun olmasın kimi nesnellikler onları buna zorluyordur, kısıtlayıcı etki yaratıyordur…

O zaman konuya doğrudan girip iki önemli nesnelliğe ya da kısıtlayıcı faktöre işaret edelim. Bu kısıtlayıcı faktörlerin aynı zamanda bir açılım, sıçrama potansiyeli de barındırdığını ekleyerek…  

Birincisi: Bugün Türkiye’de bir sınıf hareketinden söz edemiyoruz…  

Sınıf hareketi her derde deva bir iksir değildir kuşkusuz; ama sadeleştirici, toparlayıcı, yol gösterici ve esin verici etkileri olduğu kesindir.  Türkiye sosyalist hareketinin bugünkü güçsüzlüğünde, savrukluğunda, iç tartışmalarının kofluğu ve özensizliğinde, sınıf hareketinin en azından ayar verici etkisinin hissedilmemesinin de payı vardır.   

İşin zorlu yanı ise, gerçek bir sınıf hareketini, sınıfın kendisinden başka kimsenin yaratamayacak olmasıdır.

O zaman sosyalistler sınıf hareketi ortaya çıkıncaya kadar bir köşede beklesinler mi?

Elbette hayır.

Olmayan bir hareketi yaratma gibi aşırı iddialardan uzak durarak, bıkmadan usanmadan sınıfa gidilmelidir. Ama oraya “iltica etmek” üzere değil. “Yolumuz senin yolundur”, “emek en yüce değerdir” gibi şeyler söylemek için de değil. Kendi düşüncelerimizi sınıfın verili durumunda test etmek, yerine göre kendimizi düzeltmek, yerine göre de sınıfı uyarmak için…

Sınıfı uyarmak?

Evet.

Örneğin bir sendika başkanı “Zonguldak bir Gezi’ye benzemez. Zonguldak bir Cerattepe’ye benzemez. Bunu çok iyi bilsin hükümet yetkilileri” gibi sözler ediyorsa (Gazete Manifesto, 14 Temmuz 2016) kendisine “keşke Gezi’ye benzese” diyebilmek gerekir.   

Dağarcığımızda “uvriyerizm” diye bir kavram vardır ve sınıf kuyrukçuluğu başka kuyrukçuluklardan daha masum değildir.

İşçi sınıfı milliyetçi, şoven, yabancı düşmanı, dinci gerici vb. yönelimlerden salt sınıfsal konumu nedeniyle bağışık değildir. Bu ideolojik koşullanmalar, örneğin küçük burjuvaziyi ne kadar etkiliyorsa işçi sınıfını da o kadar etkiler. İşçi sınıfını önemli kılan ayrıksı özellik, belirli uğraklarda bu koşullanmaları kendi içinde fazla ayrışmadan, sınıf olarak kırıp aşabilme potansiyeli taşımasıdır.

Bu açıdan, küçük burjuvaziden temelde farklıdır. İşçi sınıfı kendini bir sınıf olarak bir yerden başka bir yere taşıyabilir; küçük burjuvazi ise kendi içinde köklü ayrışmalar yaşamadan bunu yapamaz.

Bu da bizi ikinci faktöre götürüyor: Türkiye’de, başta küçük burjuvazi, toplumun geniş bir kesiminin özlemi sayılan “çağdaş demokrasi” ne kadar olmayacak dua haline geliyorsa, duacı ve âminci sayısı da o kadar artar görünmektedir.

Sürdürülemez bir durumdur ve bir noktada patlaması kaçınılmazdır.

Patlama dedik; sınıftan hareket beklendiği gibi buradan da patlama mı beklenecek?

İşte, sosyalistlerin elinin görece daha güçlü olduğu alan burasıdır. Sosyalistlerin, patlama beklemek yerine patlamayı hızlandırıcı müdahalelerde bulunmaları mümkündür. 

Küçük burjuvazi alındığında, geniş kesimlerin yavan bir temsili demokrasi fikrinde buluştukları izlenimi veren, sosyalistlerin işini güçleştirir görünen bugünkü durumun altı boştur, zahiridir ve kendi içinde ayrışmaya mahkûmdur. Diğer bir deyişle “liberal konsensüs” gibi bir özlemin Türkiye’de karşılık bulması mümkün değildir.

Ayrışma ve uçlaşmaya gelince; o da otoritarizm, dinci fanatizm ve devrimci demokratlık ya da radikal sol çıkışlar olarak yaşanacaktır.   

Öbür tarafta işçi sınıfıyla ilgili görevler aslidir, sürmelidir.

İkinci müdahale alanında ise, yaşanması kaçınılmaz olan ayrışmada devrimci demokrasi kanadının güçlenmesine çalışmak, buradan sosyalist harekete yeni kan kazanmak gerekmektedir.

Sosyalist hareketin önü de Türkiye devriminin yolu da, sınıf hareketi diğer cenahtaki dinamizmle buluştuğunda açılacaktır…