30 Mayıs gecesi, Bilkent Konser Salonu'nu dolduran dinleyiciler, özel beklentilerle buraya gitmişlerdi. Salonun bekledikleri gibi, anıtsal bir eserin seslendirildiği bir mekana dönüştüğüne tanıklık edecekler miydi? Gelişmekte olan bir koro coğrafyası olarak da görebileceğimiz ülkemizde, geniş bir kadronun gerekli olduğu eser, nasıl yorumlanacaktı?
Ünlü İtalyan orkestra şefi, maestro Antonio Pirolli yönetiminde, Bilkent Senfoni Orkestrası (BSO); solistler: Burcu Uyar (soprano) ve Georg Nigl (bariton); Saygun Filarmoni Korosu, Ankara Vokal Üyeleri, Berliner Cappella, Boğaziçi Caz Korosu, Ertuğrul Oğuz Fırat Korosu, Gazi Üniversitesi Müzik Eğitimi ABD Koroları üyeleri, Muzaffer Arkan Kızlar Korosu, MÜZED Muammer Sun Korosu üyeleri, Türkiye Polifonik Korolar Derneği üyeleri, Ankara ve dışından bağımsız üyeler'in bir araya gelerek oluşturdukları 100 kişinin üzerindeki dev bir koro ile birlikte yorumladı eseri. Bu listeye koro şefleri, Çiğdem Aytepe, Atilla Çağdaş Değer ve Masis Aram Gözbek'i de eklememiz gerekli. Onların üstün çabaları olmadan bu konser asla mümkün olamazdı. Konserdeki, bileşenlerin fazlalığı kesinlikle müziğin farklı yorumlamalar ile tek bir noktaya odaklanamayacağı düşüncesi vermesin. Tüm korolar, orkestra ve solistler, maestro Pirolli şefliğinde eseri dünya çapında bir yorumla seslendirmeye odaklanmışlardı.
Konser salonundaki tüm biletler tükenmiş olmasına rağmen az sayıda boş koltuk göze çarpıyordu. Bilkent'in uzaklığı ve yağışlı hava buna sebep olmuş olabilir. Orkestra ve koro, birkaç dakika gecikmeyle yerini aldı. Salon'da büyük bir heyecan vardı. Brahms'ın Requiem'i gibi zor bir eser nasıl yorumlanacaktı? Maestro Pirolli, sahneye çıktı, orkestra'dan ilk sıcak, samimi sesler duyuluyordu bile, kısa bir süre sonra koro'dan ilk sesleri duyuyorduk. Partilerinin hakkını veriyordu koro, iç uyumu ve orkestra ile dengesi mükemmeldi. Bir proje için biraraya gelen bu kadar farklı koronun uyumu gerçekten taktire değer.
Johannes Brahms'ın (1833-1897) op. 45 ''Ein deutsches Requiem'' başlıklı dilimize ''Alman Requiem''i olarak çevrilen eserini bestelediği 1864-67 yıllarına gidelim. Ünlü Alman besteci, piyanist, koro ve orkestra şefi, senfonici olarak da bilinen Brahms bu eseri kişisel sebeplerle bestelemiştir. Annesinden, sadece ''incil'' alarak büyüyen Brahms için, bir ''Requiem'' besteleme fikri uzun yıllardır kafasını meşgul eden bir düşüncedir. Brahms'ın annesinin ölümü, düşüncelerini yeniden odaklamasına sebep olmuştur. 1865 yılında, İsviçre'ye gerçekleştirdiği konser turneleri onun eser üzerindeki çalışmasını yavaşlatmış olmasına rağmen İsviçre'den sanatı için önemli destekler almıştır. Savaş döneminde, Basel ve Zürih'te Brahms merkezleri oluşmuştur bile. Karlsruhe dışında, Zürih'te geçirdiği yaz ayları sırasında eser üzerinde çalışma fırsatı da bulmuştur. 1865 yılının sonbaharında, Almanya konserleri için gittiğinde, eserin partisyonunu, Baden-Baden'deki Lichtental şehrinde Clara Schumann'a götürme fırsatı bulmuştur. Ünlü Alman besteci Robert Schumann'ın ölümünden de çok etkilenmiştir Brahms. Clara Schumann'ı yanında birkaç yıldır, beste yapacağı bir ''sığınak'' bulmaktadır Brahms.
Ağustos 1866'da V. Bölüm ''Ihr habt nun Traurigkeit'' (...siz de şimdi kederleniyorsunuz...) dışında tüm bölümler bestelenmiştir. 33 yaşındaki besteci, Aralık 1866'da, eserin ilk baştan sonra el yazısı ile Viyana'ya gider.. Burada hızla çalışarak, piyano partisini bitirip göndererek Clara Schumann'a bir ''Weihnachten'' sürprizi yapmak istemektedir. I-III bölümler ilk kez Viyana'da 1 Aralık 1867 yılında seslendirilmiştir. İlk seslendiriliş ise 10 Nisan 1868 günü, Bremen Katedrali'nde gerçekleşmiştir. Brahms bizzat kendisi yönetmiştir, bu konserde seslendirilen altı bölümü. Brahms'ın babası, Clara Schumann (döneminin en önemli sanatçı kişiliklerinden ve ilk kadın bestecilerdendir, aynı zamanda Robert Schumann'ın eşidir.); Joseph Joachim (dönemin ünlü keman virtüözü, orkestra şefi ve besteci) ve birçok dostu bu seslendirmede bulunmuşlardır. Aynı yılın 28 Nisan'ında Karl Reinthaler eseri Bremen Konser Salonu'nda seslendirmiştir. 18 Şubat 1869 günü ise, Karl Reinecke yönetiminde Leipziger Gewandhaus'da ilk kez 7 bölümün tamamı seslendirilen eser büyük başarı kazanmıştır.
Eserin bölümleri: I. Selig sind, die da Leid tragen (Ne mutlu yaslı olanlara!); II.Denn alles Fleisch, es ist wie Gras (İnsan soyu ota benzer...); III. Herr, lehre doch mich! (Tanrım, bana öğret!); IV. Wie lieblich sind Deine Wohnungen (Ne kadar severim konutunu!); V. Ihr habt nun Traurigkeit (...siz de şimdi kederleniyorsunuz...); VI. Denn wir haben hie keine bleibende statt (çünkü burada kalıcı bir kentimiz yoktur...); VII. Selig sind die Toten (Ölenler kutsaldır) şeklinde sıralanmıştır. Tevrat ve İncil'den metinler üzerine bestelenen eser, herhangi bir mezhep'e bağlı değildir. İnsan yaşamının sorunsallığı ve geçiciliği üzerine kurgulanmıştır. Ölüme, yaşam ile bir anlam katma telaşındadır Brahms. Clara Schumann'a bir mektubunda ''Umuyorum ki, bir şekilde bir bütün olarak biraya getirebilirim.'' demektedir.
Requiem'in bestelenişi, halkın günde 13-15 saat çalışmaya ve geleceksizliğe isyan ettikleri ancak Almanya'da başarıya ulaşamayan 1848 devrimi sonrasındaki, savaş dönemine denk gelmiştir. Katolik Almanya ile, liberaller çekişmektedir. Brahms, liberal kanattadır. Katolizm ve kilise ile mücadele eden Luther'ciler, protestanlar; kutsal kitabın daha iyi anlaşılması için halkın diline çevrilmesini, basılmasını, tanrı ve insan arasında aracı olmaması gerektiğini savunmaktadırlar. Brahms da, politik bir duruş sergileyerek, eserini daha önce bestelenen Requiem'ler gibi Latince değil, Almanca bestelemiştir.
Bilkent'teki temsil sırasında, tüm salonda farklı bir enerji vardı. Eser'in büyüleyici havası ve dev koronun etkisi dinleyicileri derinden etkilemişti. Konser, Gezi için resmi olmayan bir törendi adeta. Özgürlük, geleceksizlik için mücadele ederken ölenler ve geride kalanlar, büyük bir direniş. Eserdeki ölüm ve yaşam'ın bir araya getirilmesi düşüncesiyle örtüşüyordu. Büyük eser, seslendirildiği günle özdeşleşmişti. Brahms'ın mesajı bugüne ulaşmıştı.