Böyle olur yandaşların üniversitesi: RTEÜ'de neler oluyor?

Saray Rejimi’nin ülkenin her yerinde, her alanında uyguladığı keyfi politikalarını ve  sonuçlarını ifşa etmek yargı sopası ile karşılık buluyor.

AKP/Saray Rejimi’nin yanlış ekonomi politikalarının bir sonucu olarak başlayan bir süreç olan ve son birkaç aydır iyice derinleşen ekonomik kriz, hepimizin hayatını alt üst etti (Hepimizi derken bazılarını ayırıyorum tabii ki). Krizin yarattığı derin darbeler emeği ile kazanan geniş halk kesimlerini vururken, dövizin yükselişinin artık dakikalar içerisinde takip edilmeye başlandığı bir ülkede kötü gidişat, zaten yıllardır içi boşaltılmaya çalışılan akademiyi daha da etkisi altına aldı. 

Her ile bir üniversite politikası ile tüm illerde, akademisyeni dahi olmayan yüksek liseler açan bu iktidarın yüksek öğrenim politikasının sonucu ortaya çıkan üniversiteler o illerin siyasilerinin çiftliği haline getirildi. Hatta bazı illerde var olan yılların eğitim kurumları üniversiteler birkaç parçaya bölünerek dışarda kalan yandaş isimlere akademik kadrolar açılmış oldu.

Liyakatın olmadığı akraba atamalarını da gördük. Adrese teslim akademisyen alım ilanları ile ilgili iddialar üniversitelerimizin kimler tarafından nasıl yönetildiğini de AKP döneminde gördük.  

İşte bu üniversitelerden birisi de Rize Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi. 2006 yılına gelindiğinde her ilde bir üniversite kurulması vizyonu çerçevesinde Rize şehri kendi adını taşıyan üniversitesine kavuşmuştur. 17 Mart 2006 tarihinde 5467 sayılı kanunla kurulan Rize Üniversitesi’nin adı, Senatonun teklifi ve Bakanlar Kurulu’nun kararı üzerine 11 Nisan 2012 yılında Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi olarak değiştirilmiştir. Başbakana minnet adına ismi üniversiteye verilmez mi ama?

Akademik kadroları yandaş isimlerle doldurulan bu üniversitenin son zamanlarda adı çeşitli iddialara konu oldu. E bir yerde yandaşlar olur da orada olumsuz iddialar olmaz mı?

İlk olarak RTEÜ’de görevli akademisyen Serkan Hacıcanferoğlu’nun hakkında geçen yıl kadın öğrencilerin RTEÜ Rektörlüğü’ne verdikleri, taciz ve mobbing iddialarını içeren şikayet dilekçeleri gündem oldu.

Sonra öğrencilerin yurt sorunları ortaya çıktı. Yurt bulamayan öğrenciler  önce yurtlara alındı sonra kapı dışarı edildiler. Sorun çözmekten uzak üniversite yönetimi öğrencilere başınızın çaresine bakın dedi.

Daha sonra rektör Hüseyin Karaman ile ilgili 5 ayrı iddia gündeme düştü. İddiada rektörün ‘FETÖ’ ile ilgili geçmiş bağlantıları dile getirildi. 

Ayrıca Sayıştay Başkanlığı’nın 2018, 2019 ve 2020 yıllarında RTEÜ’ye 703 milyon lira bağış yapıldığını raporladığı iddiası ortaya atıldı.

Tüm bu yazılan iddialar, üniversite yönetiminin yaptığı açıklamalar ile yalanlandı. Ardından yapılan tüm haberlere yayın yasakları getirildi. Bir üniversitenin bilimsel çalışmalarıyla anılması gereken çağda bu tür iddialarla anılıyor olması eğitim sisteminin sistematik bir şekilde nasıl çürütüldüğünü gösterir.

İddiaları çürütmek yerine son zamanlarda  iyice artan bir uygulama olarak, iktidar ve yandaşlarının aleyhine yapılan birçok habere yayın yasağı  getirilmesi kafalardaki soruları daha da derinleştiriyor. 

Korkacak bir şey yoksa, açıkça kamuoyunun karşısına çıkıp iddiaları çürütmek yerine mahkemelerden anında yayın yasağı kararı çıkartmak, bir çeşit suçlamaları gizlemekten başka bir anlam taşımıyor.   

Bu yayın yasakları ve açılan davalarla, muhalif basına yapılan baskılar halkın doğru haber alma hakkını da engellemek oluyor. RTEÜ hakkında yaptığı haberler ile hakkında bir sürü dava açılan ve hakkında suç duyurusunda bulunulan gazeteci Gençağa Karafazlı’nın, savcılık ifadesini haberleştirmesinin ardından habere erişim yasağı geldi. Karafazlı’nın yayınladığı haberlerden dolayı bugüne kadar hakkında 40 ayrı dava açıldı.

Karafazlı’nın, “RTEÜ ‘de hakkında taciz ve mobbing iddiaları bulunan akademisyen Hacıcanferoğlu, Karafazlı hakkında suç duyurusunda bulundu” başlıklı haberinin yayımlandığı tüm sitelerde de ilgili habere erişim yasağı geldi.

Muhalif haberleriyle bilinen insan hakları savunucusu “Rize Nabız” gazetesi ve “Kuzey TV” imtiyaz sahibi olan Çağdaş Gazeteciler Derneği Rize Şube Başkanı Gençağa Karafazlı erişim yasağı ile ilgili olarak, “Şunu açık bir şekilde ifade etmekte yarar var. Yargı bize ‘‘Görmeyin, duymayın, yazmayın, burası cumhurbaşkanının memleketi ve bu üniversitenin adı Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesidir, susun’ diyor” ifadelerini kullandı.

Saray Rejimi’nin ülkenin her yerinde, her alanında uyguladığı keyfi politikalarını ve  sonuçlarını ifşa etmek yargı sopası ile karşılık buluyor. Rize’de de yaşanan aynı durumdur.

İşte tam da bunun için diyoruz ki: Lale Devri nasıl bittiyse sülale devri de öyle bitecek.